Yapılan karalamalar kılıf mı?
Hafta başında, AZAT AZARBAYCAN televizyonunu izlerken aklıma 1959 yılının yöneticileri geldi ve yaptıkları çalışmalardan dolayı onları, bir kez daha yâd ettim.
Azat Aazatbaycan televizyone, Azarbaycan idarecilerinin yapmış oldukları çalışmaları genişce gösterdi.
Azarbaycan Devlet Başkanı lham Aliev, başında korumalı kaskı ile yapılıp da faailiyete geçen fabrikaların çalışmalarını, yapılan ve işletmeye açılan yollarda trafik akışını, daha bir sürü faaliyetleri denetliyor, ilgililerden bilgi alıyor ve halkın arasında korumasız bir şekilde geziyordu.
Bu görüntüleri izlerken, bayındır olma yarışında bir adım önde olmayı arzu eden Türkiye Cumhuriyetinin büyük bir çoğunluğu ile iktidara gelmiş olan devlet başkanlarını hatırlamamak imkansız.
Yıl 1959, Ankara Çinçinbağları semtinde bir gecekonduda oturuyoruz.
Babamın görev yeri Ankara Çalışkanlar lkokulunda idi. Mahalleden, Ulus'ta bulunan hâle balık almak için yayan gider gelirdik. Yolumuz Bent deresinden geçerdi. Orada tahtadan yapılı, yıkıldı yıkılacak bir köprü üzerinen geçer, Hacı Bayram Camii'ne uğramadan hâle çıkardık.
Ankara'nın işlek bir mevkiinde olan Bent Deresi, yağmurlu günlerde geçilmez olur, sanki Ankara'yı iki ayrı şehire dönüştürürdü.
Yine bir bahar günüydü. Hiç unutamam, günlerden cumartesi idi. Okullar cumartesi günleri yarım gün eğitim yaptığı için okul saat 13.00'de dağılırdı.
şte o gün, rahmetli babamla yine Altındağın o dik yokuşunu tırmanarak Bent Deresine indiğimizde, dere kenarında yoğun bir çalışmaların olduğunu fark ettik.
Babam "demek ki derenin ıslâhını artık yapacaklar" diye kendi kendine söylendi. Daha altı yaşında olduğum için, ıslah kelimesinin anlamını bilmiyordum.
Ama, devletimizi idare edenlerin isimlerini evimizde bulunan dört köşe tahta kabının içinde bulunan radyomuzdan çok dinlemiştim.
Radyo hemen hemen her gün Menderes'ten, Celal Bayar'dan, İsmet İnönü'den, Cemal Gürsel'den bahsettiği için, bu isimleri tanıyordum.
Aşağıda bulunan kalabalığın en önünde kabak başlı adamın yanında pek uzun boyu olmayan, ayağında lastik çizme, başında madencilerin kullandığı bir kask bulunan esmerce bir adam vardı.
Babam eliyle işaret ederek,
-Bak oğlum. fiu gördüğün var ya. İşte o Başbakan Adnan Menderes, dedi.
İlk defa bir başbakanı orada ve halkın içerisinde, çalışırken gördüm.
Başbakan, elleri arkasında, yapılan çalışmaları gururla seyrediyor, yanındakilere heyecanlı heyecanlı birşeyler anlatıyordu.
Derenin kenarında bulanan Ankara halkıyla da, ara sıra karşılıklı laf atamalarla şakalaşıyordu sanki.
Sonra ne oldu.
Sonra bu başbakan, memleketin bir an önce bayındır olması için dış ülkelerle çalışmalara girdi.
İşlerin yapılabilmesi için merkez bankasının paralanması gerekiyordu ve Amerika' dan borçlar aldı.
Sonrası.
Sonrası belli...
Hükümetin, halkın büyük bir çoğunluğu ile iktidara geldiğini çekemeyen çevreler, yapılan işleride görünce, bir daha iktidar yüzü göremeyeceklerini anladılar.
Hükümeti yıkmak, baştakileri karalamak lazımdı.
Onun içinde kılıflar hazırlanmalıydı.
Kılıflar hazırlandı. Öğrenciler ayağa kaldırıldı. Memleket satılıyor, memleketi Menderes sattı gibi düzmece söylentilerle ordunun da içine girilerek, ihtilâl yapıldı.
Sonuç vahimdi. Türkiye Cumhuriyetinin Başbakanı ve iki bakanı dara ağacında sallandırıldı.
Suçları neydi.
Muhalefetin iktidarla olan taht kavgası. Başkaca bir suçları da yoktu.
Havadan sudan şuçlamalar.
Yok köpek davası, yok kadın davası.
fiimdi bakıyoruz da meclisimizin maşallahı var. Kadın da bol, köpek de. İsimleri değişik. Bazıları çiçek diyor, bazılar saksı. Bazıları da kaçamak. Bazıları ise özgürlük.
Meclisimiz artık öyle küçük davalarla uğraşmıyor. Büyük işler varken. İhale yolsuzlukları, rüşvetler falan.
Her neyse konumuz bu değil.
Dünkü haberlerde üzülerek izlediğim bir bölüm vardı ki, beni gerçekten üzdü.
Her ne olursa olsun. İster sağcı, ister solcu.
Kendisini bu vefakâr millet başa seçmişse, bu seçilenler, milletine ihanet edemezler.
Hele hele vatanın var ve yok oluş aşamasında, asla.
Sayın başbakanın, muhaliflerinin iddalarına karşılık vermiş olduğu cevap çok ağır bir cevap dı. Tabi anlayana.
Amerikada Bush ile görüşmede Kürdistan'ın kurulması ile ilgili gizli anlaşma yapıldı diyen muhaliflere, başbakanın verdiği cevap sert, kati ve kesin bir cevaptı.
"Bu değerlendirmeler hiç şık değil, çok çirkin, çok alçakça. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı, bir şeyler vermek karşılığı böyle bir işbirliğine girecek kadar şerefsiz değildir."
Türkiye ,PKK ile bu güne kadar bu kadar geniş bir yelpazede mücadele etmemişti. fiimdi bu mücaleden memnun olduklarını söyleyenler, bir taraftan da ihanetten bahsedebiliyorlar.
Hükümetler belki sınırları içerisinde vatandaşlarını idare edebilmek için çok fazla kemer sıktırabilirler.
Yönetimleri zamanında, yöneten birimlerde yolsuzluklar olabilir. Adam kayırmacalar olabilir. Yandaşlara iş kurmalar olabilir. Ama yurt savunmasında, hele hele ülke bütünlüğü söz konusu olduğunda, böyle iddaalar söz konusu bile yapılmamalıdır.
Nasıl 1960 yılında sudan bahanelelerle Menderes ve ekibi yok edildi. Sudan bahanelerle.
fiimdi de öyle mi yapılmaya çalışılıyor belirsiz.
Ama bir başka ülkenin çıkarları için memleketin satılamayacağı bilinmelidir. Muhalefet muhalifliğini, artık Azarbaycan'daki gibi yapsın. İşte o zaman memelekete huzur gelecek. Liderlerin, yanlarında kalabalık koruma ordusu ile gezmeye ihtiyaçları kalmayacak.
fiimdi de Erdoğan hükümetinin yıkılması için mi kılıflar hazırlanıyor.
Yok artık. Dalavere ile hükümetlerin yıkılmasını bu ülke insanları istemiyor .
Hükümetleri yıkacaksanız, aslanlar gibi meydanlara çıkacaksınız. Plânlarınızı, yapacağınız çalışmaları, vatandaşı üzmeden bulacağınız kaynakları anlatacaksınız ve başımızın üstüne taht kuracaksınız.
Öyle muhaliflerin iktidarı, iktidarların muhalifleri karalayarak bir yerlere varmaları ve memlekete huzur getirmeleri imkansız.
İşte Pakistanın durumu. İnşallah bizim liderlere de örnek olurda, hiç olmazsa dış işlerde tam bir dayanışma örneği verirler.
Bu konuda bir birlerinden özür dileyerek, millete de "Oh işte bizim liderler böyle olmalıdır" dedirtirler.