Arabada beş

 

Anakara’lı Namık, bir şarkı tutturdu, bir anda aldı başını gitti.

Bütün taksilerde, minibüslerde aynı şarkı, tekerleyip gitti.

Arabada beş, evde on beş.

fiimdi bu neyin nesi diyeceksiniz.

Ne alakası var köşelerde.

Zaten köşeler, dört köşe olmuş.

Ne işi olabilir ki beşle, on beşle.

Benim bildiğim Namık’da Ankara’lı değil. O, esasen Çankırı’lı.

Ankara da görev yaptığı için oralıyım demiş. Bir de Ankara’daki arabada beşlikler çok mu ne? Bilemiyorum.

Arabada beş’i bilmiyorum de, beşlik dilimi iyi biliyorum.

Ben ona Ocak’ta iki buçuk, Temmuz’da iki buçuk; etti beş, elektrikte de on beş diyorum.

Nedendir bilinmez, çalışanlara yapılan zamlar hep erkenden ve de acele ile yapılan zamlar ola gelmiştir.

Çalışanın ağzına önceden bal çalınması, fazla çıkan sesleri kesiyormuş. Hükümetler de bunu bildikleri için, piyasaya yapılacak zamları, maaş zamlarından sonraya bırakıyorlar.

Çalışanların kaderi bu.

Rahmetli dedem, hayatta iken köyde evimizde iki adam çalıştırılırdı.

Birisi davar güder, diğeri de tarlada, bahçede amcama yardımcı olurdu.

Dedemin iki oğlu vardı. Birisi okuyup öğretmen olduğu için yanında değildi. Onun için amcamın okula gitmesini istememiş, yanında bırakmıştı. Evin işlerini yapsın diye. Mal mülk çok olduğu için de, mecburen çalışacak insan alınıyordu eve.

Çobanımızın adı Kara Mehmet di. Amcama yanında yardım edenin adı da Kaymakam Veli idi. Dedemin has gardaşlığı idi. Kaymakam denmesinin sebebi de gözlük kullanması idi. Bir sapı kırık, iple bağladığı gözlüğü vardı gözünde.

Evde sofra kurulduğunda, kos koca sofranın etrafında oturacak yer kalmazdı, herkes asker oturuşu otururdu yere. Ortada ki sinin üstünde, ortada çorba çanağı, kenarlarında pilav, hoşaf ve kavurma  tabakları bulunurdu. Herkese ayrı tabak olmadığı için, bütün kaşıklar tek bir çanağa saldırırdı. Sofrada bir tek Kara Mehmet bulunmazdı.

Tabi Kara Mehmet çoban olduğu için, O’na azık giderdi.

Babaannem çobana azık yaparken bazen tereyağlı yumurtalı ekmek yanına, bir iki kaşık bal katardı. Dedemden gizlice.

Dedem bu zengin azığı görünce, babaanneme kızar; 

 -Bulgur Pilavı yap bu herife. O ancak onunla doyar. Benim ocağımı mı batıracaksın sen? derdi.

Her zaman olmasa da bu azardan, Kaymakam Veli de payını alırdı. Veli Dayı derdik kendine ve günde üç paket ikinci sigarası içerdi.

Dedem “Ocağımı batıracaksın” diye, ona tütün almıştı. Sarıp içsin diye.

Ben, hükümetlerin çalışanlarının maaşına zam yaparken. Hep bu anılarımı hatırlarım.

Demek ki, ağaların hepsi aynıymış.

Arada bir fark var o kadar.

Ağalar (Köy ağası değil, takma isim ağası) çalışanlara yıllık belli ücret verseler de, çalışanlarına yedirdikleri yemekleri çok bulurlarmış.

Hükümette, çalışanlarının karınlarını doyurmasını çok ister ama, alacağı maaşları ne kadar az versem diye, yapmadık şeytanlık bırakmaz.

Önce maaşlara zam yaptım der, ardından elektriğe %15, pazara gizli gizli %25 lere varan zamlar, yarın doğal gaza yapılacak zam.

Bakınız benzine, mazota üç kuruş indirim yaptık deyip, televizyonlarda reklam yapanlar, daha mürekkep  kurumadan %6,7 yaptıklarında, haberi alt yazı ile duyuruyorlar.

Dedemin dediği gibi, memurlar, işçiler, emekliler bol bol bulgur pilavı yesinler.

Onlar ancak onunla doyarlar. Hoş, iş karın doyurmak değil mi?

Onlara ne eğlenmek gerek, ne gezmek. Her gün ayrı bir elbise ile dolaşmak, onlara için çoook lükstür.

Onlara ne tiyatro da gerekmez, sinema da konserler de. Mazallah, sonra azarlarsa yandığımızın günüdür. Onlar yıl başlarında evlerinde otursunlar. Bak devler onlara seyretsinler diye ne kadar çok televizyon yayını yapılmasına izin veriyor.

Belediyeler sağ olsun. Onlara semtler içinde yürüyüş alanları, içine birkaç ağaç, birkaç çiçek dikilmiş parklar yapmışlar. Sağlıklı olsunlar diye.Yeterde artar bile.

Beyler, nasıl olsa bol süslü masalarda karınlarını doyuruyorlar.

Biz de kim 500.000 kazanacak diye, heyecandan neredeyse kalp krizi geçireceğiz.

Her gün televizyonları izliyoruz.

Bir avuç azınlığın  bir gecede kaç milyonlar kaldırdıklarını ve hangi bilmem otellerin, eğlence yerlerinin  barlarında tabak çanak kırarak eğlendiklerini izliyoruz.

Bunları izlerken, çalışanların diş gıcırtadarak hükümete ne kadar beddua ettiklerini duyar gibiyim.

fiimdi anladık mı, arabanın beşinin eve gelince nasıl on beş olduğunu?

Anlayacağımız, daha çokkk on beşler gelecek.  Biz de bu semer olduğu müddetçe. Hazırlıklı olun.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar