FARUK HAKSAL
GENEL SEÇİM Mİ? ÖZEL SEÇİM Mİ?
Siz “Genel Seçim” öncesinde kaç adet “Özel Seçim” olduğunu biliyor musunuz?
Belki biliyorsunuz; ama önemsemiyorsunuz…
Kanıksadınız.
Alıştırıldınız.
Boş verme versiyonuna ulaştırıldınız!
Gerçekte en sahici seçimi başlangıçta halkın “durum vaziyeti” yapar.
Bildiğiniz gibi ülkemiz insanlarının çok büyük bir çoğunluğu açlık sınırının altındadır…
Yoksulluk sınırı ise, rekor üstüne rekor kırıyor.
Açıklanan resmi verilere göre, 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı bin 121.044 TL, yoksulluk sınırı ise, 3 bin 333.191 TL…
Demek ki ilk seçim bu kavşakta yapılıyor.
Türkiye nüfusunun çok büyük bir çoğunluğu önce bu “baraj”a takılıyor.
Açlık sınırında ya da yoksulluk sınırında olan bir ailenin babası [ya da anası]’nın milletvekili adayı olabilmek için siyasi partilerin kasasına ödeyecek bir tek kuruşu var mıdır acaba?
AKP’nin adaylık başvurusu bedeli tam 5.000 TL… CHP’nin ki de ona yakın.
Haydi gelin aday olun: Kah-gidi-kah-kah!
Gitti mi nüfusun büyük çoğunluğu çöpe?.. Gitti.
Biz kalanlarla devam edelim.
Geldik genel başkan çevresinin seçimine… Sonra, başbakanının seçimine…
En sonunda ya da en başında da [tarafsız] Cumhurbaşkanı’nın seçimine.
Hakan Fidan örneği akıllardadır. Pek Sayın MİT başkanı genel başkan çevresi seçimini geçti.
Başbakan’ı da solladı.
Ama Cumhurbaşkanı’nın çok özel sandığından çıkamadı: Harç bitti yapı paydos: Herkes evine, köylü köyüne…
Ancak bazı partiler [biraz] daha demokratik[!] bir yöntem deneyip, ön-seçim yapıyorlar.
Ortaya bir sandık konuyor; parti üyesi geliyor ve seçimini yapıyor…
Diyelim ki, partinin sandığından çıkan bir milletvekilini genel başkan beğenmedi. Alıyor bir “adam”ını koyuyor kontenjandan… Nereye?
Sandıktan çıkan parti adayının bir üstüne.
Evet, geldik genel seçim sandığına…
Camdan bakınca milletvekillerini halk seçiyor, görüyorsunuz.
Ama yanına yaklaşınca bir de bakıyorsunuz, halk gerçekte yukarıda sözünü ettiğimiz atamalarda “seçilen”leri seçiyor. Buna mecbur!
Peki, bitti mi seçim komedyası?.. Hayır bitmedi.
Geride bir de barajın üstünden atlama sorunu var.
Diyelim ki, bir partinin bir milletvekili adayı bir kentte, milletvekili seçilebilecek miktarda oy aldı. Ama o siyasi parti Türkiye genelinde % 10 barajını aşamadı. Ne oluyor?.. Halkın yeterli sayıda oyunu alan milletvekili adayı, milletin-vekili olamıyor.
İşte bu son seçim de Anayasal sandık…
Parti, sandıktan çıkamıyorsa, milletvekili bir yerden fırlasa da “makûs talihi”nin içine yuvarlanıp gidiyor.
Aslında camdan bakmayı bırakıp, biraz yakına gelirseniz, yuvarlanıp gidenin, milletvekili adayı değil, halkın iradesi olduğunu görürsünüz.
Ama bu kavşakta da önemli olan, gördükten sonra ne yapacağınızdır.
Pencerenin ardındaki perdeyi çekip yeniden karanlığa bürünmek mi?… Yoksa, camdan atlayıp aydınlığın izinde kitlelere karışmak mı?..
İşte bu da en son seçimdir.