BARAJ VE GÖLET

12 Eylül cuntasının en büyük cellatından kurtulduk. Kamuoyunda ve sosyal medyada yazılanlar çizilenlere baktığımızda; cuntanın bu ülkeye ve insanlarımıza verdiği zararı yeniden yakından gördük. Halen daha cumartesi anneleri yakınlarını aramayı sürdürmektedirler.
Cuntanın en büyük cellatından kurtulduk ama,  o cunta cellatlarının yapmış oldukları 82 Anayasasının antidemokratik hükümlerinden dolayısıyla cuntadan tam anlamıyla kurtulabilmiş değiliz.
Bu ülke halen daha 12 Eylül darbe anayasası ile yönetilmeye devam edilmektedir. 12 Eylül darbesi toplumsal muhalefeti işkence ve ölümlerden kıyımlardan geçirdikten sonra darbeciler ellerine kutsal kitabı alarak meydanlara zorla halkı toplayıp, halka nutuklar atmışlar ve bu günleri hazırlamışlardır.
Bu günün iktidarı 12 Eylül faşizminin iktidarıdır.
12 Eylül faşizminin tüm kurumları yerli yerinde durmaktadır. YÖK ortadadır. Üniversitelerin ve öğrencilerimizin özgürleşmelerinin önünde en büyük engel tek tipçi YÖK’tür. Milli Güvenlik Kurulu yaşamına devam etmektedir ve militarist kuralların kuruludur.
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun geldiği nokta bellidir. 12 Eylül’ün ürünüdür ve hep daha kötüye gitmiştir. Toplumda adalet duygusunun zedelenmesinin ve adaletin kendisinin zedelenmesinin en büyük suçlusudur. Hakim ve savcıların bağımsızlığının önünde en büyük engeldir. Bu engeldir ki adalet kurumunun içerisinde tek tip düşüncenin ortaya çıkmasına ve biraz daha açık belirtirsek kadılık düşüncesinin yaygınlaşmasına neden olmaktadır.
Neden mi artık devletin etkili memurları bile kesinleşmiş yargı kararlarını uygulamamaktadır? Örneğin görevlerinden tek yanlı düşük puanlar verilerek alınan okul müdürlerimizin kazandıkları davalardaki Mahkeme kararları Milli Eğitim Müdürleri tarafından uygulanmamaktadır.
Davayı kazanan müdürlerimiz görevlerine iade edilmemektedir.
Bu karşı direnişte aslında Milli Eğitim Müdürleri Anayasanın 138. Maddesi, idari yargılama usulu kanunu 28 maddesi ve Türk Ceza Kanununun 257. Maddesini çiğnemektedir. Bu suçlara rağmen Savcılarımızın harekete geçmeyişleri, Mahkemelerimizin kendi kararlarının uygulanmadığını görmeleri ve görüpte suskun kalmak zorunda bırakılmaları işte tüm bu ve bunlara benzer hususlar toplumun adalete ve adaleti dağıtın kurumlara olan inançlarını sarsmaktadır. Böylece devletin temeli de sarsılmaktadır.
Yine  sendikalar kanunu  siyasi partiler kanunu ve seçim kanunları 12 Eylül’ün ürünüdür. Özellikle seçim barajı olan yüzde 10 tamamen 12 Eylül’ün faşist uygulamasıdır ve 40 yıldır mevcut sağ iktidarlar tarafından değiştirilmemiş, makul Avrupa oranına çekilmemiştir.
Bu yönüyle egemenlerin sisteminin/sömürünün devamı sağlanmıştır.. 
Aynı şekilde bugün yüretmede açmaz yaratan ikili düalist sitemde 12 Eylül’ün ürünüdür. 12 Eylül Anayasası yürütmeyi iki başlı hale getirmiş ve Cumhurbaşkanına daha çok yetkiler vermiş ve ancak sorumluluk yüklememiştir. Cumhurbaşkanlığı yürütmenin üzerinde , yargı ve üniversiteler üzerinde bir vesayet makamı olmuştur. 
12 Eylül faşist mantığının ürettiği 12 Eylül Anayasası aynı zamanda yerel yönetimleri daraltmış ve tüm yetkileri merkeze bağlamıştır. Böylece güçlü bir merkezi yapı ile baskıcı bir sistem yaratmıştır.
Avrupa yerel şartının halen daha kabul edilmeyişi, merkezin yetkilerinden vazgeçmek istememesinden, dolayısıyla demokrasi istenmeyişinden kaynaklanmaktadır.
Tüm bu olumsuzlukların içerisinde 7 Haziran seçimlerine giderken toplumumuzda ik türlü seçmen oluşmuştur.
Birincisi dünya yansa istifini bozmayan bir seçmen tipi;
İkincisi ise batarsak hepimiz aynı gemideyiz onun için bir şeyler yapmalıyız diyen duyarlı seçmendir.
Yani hep söylediğim gibi basit bir matematik hesabı yapacak ve bu hesaba vicdanını koyacak seçmen ile kendi cebinin hesabını yapacak seçmen arasında kilitlenmiş durumdayız.
O nedenle diyorum ki;
Yüzde 10 barajını yıkmada bizlere yardımcı olacak vicdanlar aranmaktadır.
Kardeşliğe /özgürlüğe evet!, sömürüye,eşitsizliğe hayır! diyecek vicdanlar aranmaktadır.

Önceki ve Sonraki Yazılar