NEVZAT LALELİ
YA TERÖRÜN ARKA YÜZÜ (2)
Yıllar önce DSİ Diyarbakır Bölge Müdürü olan Yüksek Mühendis Recai Kutanın şahit olduğu bir olayı anlatmaya devam ediyorum.
Meslekleri çoğunlukla antropolog, dil bilimci ve tarihçi olan gönüllüler, 27 ay süreyle görev yapmaktaymışlar. Sonradan yazılan kitaplar, yapılan araştırmalar ve bazı barış gönüllülerinin itirafları, bunların aslında ne yaptıklarını net bir şekilde ortaya koydu. O bölgenin tabiri caizse sosyal haritasını çıkardılar. Bölgedeki hassasiyetleri, etnik ve mezhep ihtilafları, anlaşmazlıkları tek tek tespit edip raporladılar
Bugün başımıza sarılan terör belasının kökü 1962 yıllarından bu yana iktidara gelen yönetimlerin Çekiç Güç konusunda ki gafletine dayanmaktadır. Ancak 1996 yılında ki Refah-yol hükümeti döneminde Çekiç güç ortadan kaldırılabilmiştir.
PKKnın Kuzey Iraktaki terörist yapılanmasının ana dayanağı Çekiç Güç tür. Amerika ve yandaşlarının Birinci Körfez Harekâtının ardından Çekiç Güç, Bakanlar Kurulunun bir kararı ile Türk topraklarında konuşlandırıldı. Saddama 36. paralelin kuzeyine geçme yasağı kondu. Böylece bu bölgede bir otorite boşluğu oluşturuldu ve bu boşluk PKKlılar ve Peşmergeler tarafından dolduruldu.
Maalesef o günkü yönetimler ABD ve İsrailin Çekiç Güç vasıtasıyla oynadığı oyunu iyi okuyamadılar. Bu bölgede ki PKKyı yıllarca yetiştiren ve büyütenlerin başında ABDnin geldiğini ve bunu da Çekiç Güç kanalıyla yaptığını anlayamadılar.
Kuzey Iraka yapılan son sınır ötesi askeri operasyonunun ABDnin de desteğini alarak gerçekleştirdiğimiz yetkilerce defalarca ifade edilmiştir. Nitekim Harekât için TBMMden karar çıktıktan sonra bir ay kadar beklenilmiş, Başbakan Erdoğan bu arada ABDye giderek Bushla görüşmüş, daha sonra da ABDden İstihbarat desteği alıyoruz denilerek askeri harekât başlatılmıştı.
Hâlbuki bu ABD değil midir, 1960lı yıllardan bu yana ülkemize gönderdiği barış gönüllüleri eliyle karanlık çalışmalar yapan. Ve yine bu ABD değil midir ki en yetkili isimlerinin ifade ettiği taşeron PKK örgütüne silah, cephane ve mühimmat desteği sağlayan.
Bugün artık birçok askeri ve siyasi yetkililerimiz PKK terörünün Çekiç Güç şemsiyesi altında gelişip büyüdüğünü, en büyük desteği Çekiç Güçten gördüğünü ifade etmektedirler.
TERÖRÜN ARKASINDAKİLER
Bu saldırıların ve terörün arkasında coğrafyamızı kendi menfaatleri doğrultusunda şekillendirmeye çalışan küresel güçler vardır. Türkiyenin müttefikiymiş (dostuymuş) gibi görünüp, teröristlere her türlü silah ve mühimmatı sağlayan devletler vardır. PKKyı besleyip, büyüten yabancı istihbarat örgütleri vardır. Yüzümüze gülüp arkamızdan hançerleyenler vardır. Şu bir gerçektir ki, bu devletlere karşı dış politikamızı milli ve şahsiyetli bir çizgide yeniden belirlemeden, sadece PKKyı hedef alan bir mücadele başarı elde edemeyiz.
Bu hain güçlerin amacı, milletimizi birbirine düşürmeye ve ülkemizi istikrarsızlaştırmaya çalışmalarıdır. Ülkemiz içinde kaos çıkarmaya çalışıyorlar. Çünkü karanlık hedeflerinin önündeki en büyük engelin güçlü bir Türkiye olduğunu biliyorlar. Ne zaman bölgemizde müspet (iyi) gelişmeler olsa, ne zaman Türkiyeyi yakından ilgilendiren hassas gelişmeler yaşansa, o zaman terörün artış göstermesi bunun en büyük delilidir.
Ama inanıyorum ki milletimiz sahip olduğu sağduyu ile bu hain planları her zaman boşa çıkarmayı bilmiştir. Yine boşa çıkaracaktır. Bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın.
BATILILAR ÇIKARLARI İÇİN DESTEK VERİRLER
ABD, İsrail ve AB, Türkiye tarafından yapılan bu operasyona destek verdiklerini beyan etmişlerdir. Ancak bu tavırları bizi endişelendirmektedir. Asla unutulmamalıdır ki ABDnin verdiği bir desteğin üç temel özelliği olmaktadır.
Her ABD desteği;
1) Mutlaka mukabil bir teklif veya taahhüdü içerir.
2) Kendi çıkar ve hedeflerine öncelik tanırlar
3) Destekleri kesinlikle kalıcı değil, geçici destektir. En basit bir konjonktürel değişiklikte bu destek kesilebilir veya tam tersi bir tutum takınabilirler. Bunların bu yönlerini yıldır gözlemekte ve görmekteyiz.
ABD veya AB ülkeleri gerektiğinde bu konuda çok rahat saf değiştirebileceklerini asla unutulmamalıyız.
Bir kere daha açıkça ifade etmek istiyorum ki, ülkemizdeki barış ve güvenliği ancak kendi yerli ve milli değerlerimizi harekete geçirerek kalıcı kılabiliriz. Bu da yönetimde ancak Milli Görüş zihniyetinin bulunmasıyla gerçekleşebilir demektedir.
MAFYA VE ÇETELER
Neredeyse her hafta, yeni bir çete haberiyle uyanıyoruz. Ekonominin çok düzgün olduğu bir ortamda, bu kadar çete olur mu? Manevi eğitimin yeterli olduğu bir ortamda bu kadar çete olur mu? İnsanların karınlarının ve gönüllerinin tok olduğu ortamlarda elbette bu kadar çete olmaz. Bu çete bolluğu neyin işaretidir?
Bu, ülkede adaletsiz bir ekonomik düzenin, milli, manevi ve ahlaki değerlerimizdeki büyük tahribatın açık işaretleridir. Yıllardır bu ülke çocuklarına dinini ve ahlakını öğretmekten kaçarsanız, hatta onların karşısına çıkar ceza vermeye kalkışırsanız (Başörtüsü uygulamasında olduğu gibi) karşınıza elbette bu ve benzeri olaylar çıkacaktır.
Eski Ankara Milletvekili TBMM de çeteleri araştırma komisyonu üyeliği de yapan Ersönmez Yarbay, 2008.Ağustosunda yaptığı açıklamasında; Türkiyede sadece Ergenekon çetesi değil daha bunlar gibi 25 ayrı çete var demektedir.
Hatta bir sağlık Bakanı Recep Akdağ maneviyat yokluğunun ve ahlak bozukluğunun hangi boyutlara vardığını ve nasıl yapıldığını ilan ederek; Ülkemizde sezaryenle yapılan doğumlar yüzde 60ı bulmaktadır. Bunun oranı olsa olsa yüzde 10 olacaktır. Doktorlar doğumları sezaryensiz yani normal olarak yapsınlar diye feryat edecektir.
Sayın Bakan bilmelidir ki bulunduğu makam şikâyet etme makamı değil, çözüm üretme makamıdır. Zira bütün yetkiler elinizde bulunmaktadır.
Biz anarşi ve terörün hangi boyutta olursa olsun her zaman karşısında olmaya devam edeceğiz. Ancak bu sözümüz, ABD, AB ve diğer Batılı ülkeler gibi sahte terör düşmanlığı yapan ama bizdeki ve diğer İslam ülkelerindeki teröre arkadan arkaya büyük destek veren ülkelerle onların içimizde ki İşbirlikçilerine de bütün gücümüzle karşı duracağız.