ŞEREF PINARBAŞI
VAR OLANI PAYLAŞMAK
Nazım Hikmet Bursa cezaevinde yatarken, koğuşta bir de köylü bir vatandaş yatmaktadır. Nazım ve arkadaşları bu vatandaşlarımızın meraklı sorularına yanıt olarak komünizmi anlatmaya çalışmaktadırlar.
Yine bir gün; defalarca anlatmalarına rağmen nedir bu komünizm? diye sorusunu sorar.
Nazım biraz da gücenerek o sırada cebinde bulunan 10TLnin 5TLsini bu vatandaşa vererek bulunan << Var olanını paylaşmaktır >> der.
Köylünün bu çok hoşuna gider. << Öyleyse ben de komünist oldum>> diyerek, bu süreyle ilişkisini sıklaştırır. Aradan 3-4 ay gibi bir süre geçtikten sonra köylünün 50 TL parası gelir. Nazım bekler.
Köylü geliş gidişi seyrettiği gibi < Benim param geldi bu paranın yarısı da senin demez.>> bir gün Nazım sorar << Paran gelmiştir bizimle niye paylaşmıyorsun? Versene paranın yarısını >> der.
Köylü oflayıp puflamaya başlar. Acın gücün cebinden 5TL çıkararak ben bu işin 5 tl sine komünist olmuştum der.
Hikaye ne kadar gerçek onu bilmiyorum. Ancak günümüzde kapitalist sistemin oluşturduğu cukkacı toplum karakteri kültürümüz olmuştur.
Kâr Miras Faiz Rant insanların güdüsü haline gelmiştir. İçgüdüyü eğitimle işleyerek onu aşanlar hariç, insanoğlu, genelde maalesef para ve malı, büyük bir hata ile dokusuna yanlış işlemiştir.
Çocuğun; mülk edinme duygusu kişilik yapısına işlenirken para, mal ve itibar; bireyin üç temel varlığı olarak yapılandırılmaktadır. Bu varlıkları elde edenin kişinin rahat edeceği kanısı kapitalist sistemle beyinlere kazınmaktadır. Para, mal ve itibar elde edilsinde; nerden nasıl edilirse edilsin mantığı, dokusuna işlenen kişi,kısa sürede hastalanarak yıkıcılığın zirvesine tırmanmaktadır. Bu kişiler, toplum içinde, özellikle öğretilerek elde edilen el becerilerinin dışındaki ve öznel yanımızdaki, zihinsel beceri dediğimiz yeteneklerini geliştirememektedirler. Örneğin, gelişmesi için özel ortamlar yahut özel koşullar gerektiren aklını kullanma, sevme, mutlu olma ve sanatsal beceriler gibi yeteneklerimizin gelişememesi, çocuğu ya da genci bir şeyler yapamayacağı, hayatta tutunamayacağı duygusuna kaptırmaktadır. Yani olumlu yönden kendini topluma kanıtlayamıyorsa tersten giderek yıkıcılığı seçmektedir. Toplumsal karakterlerde bunların en büyük çanak tutucu görüşleridir.
Bu anlamda ülkemizde genelde; iş adamı olmak, yüksek mevkilerde bulunmak (sivil veya asker) kısaca ayrıcalık elde etmenin tek yolu, yağcılık, yalakalık, hırsızlık, hile ve entrika dan geçmektedir.
Bugün neredeyse vergi kaçırmadan, entrika ile rant yaratıp onu almak için çete kurmadan, zengin olma ihtimali yoktur. Anayasayı bir kez delenler, beyindeki doğruyu bir kez kıranlardır. Beyindeki doğru mantık ve sevgi bir kez kırıldı mı bir daha tutmamaktadır. İş adamı olarak veya devletin mevkilerinde, en tepesinde de olsalar, ne düşüncede ne de insan sevgisinde doğru yola girememektedirler.
Çalmaya, çırpmaya, korkmaya, ürkmeye her geçen gün yalanları artırmaya devam etmektedir. Böylece yaşamının huzur ve güvenini mal, para ve itibar da arayan, onun elde ediliş şeklinin önemini kavrayamayan insanlar olmaktadırlar.
Elde ettiği ayrıcalığı kaybetmemek için emniyet ve güvenliği yaşamının birinci koşulu saymakta kendini koruma sistemleri içinde hapsederek mahkum yaşamaktadırlar. Yani bu işin 5 TL sına komünist olup toplumla paylaşmayı ret ederek, yaşama inanmayı becerememektedir. Cesur olamamak, canlı, duyarlı, yürekli olamamak bu davranış zincirlemesinin kaçınılmaz sonucudur.
Ya dünyanın bir toplum olduğunu, hepimiz bir ailenin üyesi olduğumuzu kabul edip, hilesiz hurdasız, elimizden geldiği kadar çalışıp katkı yaparak huzur bulacağız. Ya da ayrıcalık elde edip, gücümüzün yettiğini ezip, yetmediği yerde kuyruk sallayarak, ışılayarak, korkak ürkek yamularak ters kapıdan çıkıp gideceğiz. Hangisinden yanasınız Saygılarımla .