FARUK HAKSAL
UĞUR MUMCU ÖRGÜTSÜZDÜ: YALNIZDI...
Uğur Mumcu 24 Ocak 1993 günü öldürüldü.
Tam 5 gün sonra Onun hunharca katledilişini anacağız.
Ağabeyi Ceyhun Mumcu Didim ve Akbüke gelecek, iki konferans verecek.
Düşünüyorum...
İlkin, Uğur Mumcunun insanımızda bıraktığı izi ve etkiyi düşünüyorum.
2010 yılının insanı Uğur Mumcuyu nasıl anıyor; nasıl anlıyor ve nasıl hatırlıyor?..
Uğur Mumcu, öncelikle iyi bir gazeteci, iyi bir insan.
Araştırmacı, korkusuz, dikkatli, titiz ve yurtsever bir aydın.
Çetelerin, hortumcuların, derin devletin [gladyonun] üzerine cesurca gidebilen, tam bağımsız, demokratik ve laik Türkiye Cumhuriyetinin savunucusu, namuslu bir gazeteci...
Onu anıyoruz.
Katillerine lanetler yağdırıyoruz.
Ve saygı duyuyoruz.
Ancak...
Ancak, Onun değerli hatırasına saygısızlık etmemeye özen göstererek, şöyle bir geçmişe bakıp, düşünmeden edemiyoruz...
Yani, düşünce özgürlüğünün amansız bir savunucusunun ardından, düşünmeye çalışıyoruz...
Uğur Mumcu, çetelerle, gizli örgütlerle, emperyalizmin uluslar arası örgütleri ile yiğitçe mücadele etti... Tastamam, eksiksiz bir doğru!
Gönlümüzün alkışı yıllar yılı onun olsun ve yattığı yerde toprağı bol, rahmeti gür olsun...
Ama, biraz dikkat eder ve eğer azıcık da, düşünürseniz... Onun karşısında hep düzenli ve sistematik bir yapılanma içinde organize olmuş teknik örgütlenmelerin yer aldığını görürsünüz Güçlü irtibat ve istihbarat ağları içinde, disiplinle çalışan, akıl, bilgi, sistem ve disiplinli bir düzen ile yönetilen örgütler, örgütlenmeler...
Bu manzara karşısında tespit etmemiz gereken gerçek şudur:
Uğur Mumcu, örgütsüzdü!..
Yalnızdı!.. Ve dolayısıyla da, bu yüzden ve bu ölçüde [ne yazık ki,] güçsüzdü!
Bir saman alevi gibi yükselen ve sönen ve küllenen toplum psikolojisinin kalp atışları içinde yaşıyordu
Örgütlü, disiplinli, akılla, strateji ile bilgi ve taktikle yönetilen yapısal bir örgütlenmenin içinde değildi...
Çıplaktı ve yalnızdı.
Ardında sadece, platonik bir sevgi yumağı ve kendiliğinden alev alan ve sonra da kendi başına küllenen bir güç(!) vardı...
Uğur Mumcu vakıası, gerek yüreğimiz, gerek aklımız ve gerekse, devrimci tecrübe birikimimiz için değerli dersler çıkarılması imkânı taşıyan önemli bir kilometre taşıdır.
Uğur Mumcuyu saygı ile anan her aydın, Onun hatırası önünde aklını başına devşirip, ciddiyetle düşünmek zorundadır.
Uğur Mumcuyu anmak, Ona saygı beslemek ve Onu alkışlamak yetmez...
Ülkemizin bugünkü koşullarında herkes, kendi çapında ve kendi gücü oran ve ölçüsünde birer Uğur Mumcu olmak zorundadır.
Yalnız olmayan bir Uğur Mumcu olma yoluna girmek ve o yolda yürümek zorundadır.
Birleşmek; güçleri, verimliliği en yüksek bir noktada birleştirmek anlamını taşır.
Bunun adı ise, örgütlü mücadeledir; partileşmektir.
Partileşmek, particilik yapmak, siyasetçilik oynamak değildir.
Türkiyenin kirlenmiş (kirletilmiş) politik örgütlenme geleneği, taze ve temiz kanlarla yıkanarak aklanmalıdır...
Siyasetin bir meslek değil, bir yurttaşlık görevi ve yurtsever bir sorumluluk bilinci olduğu gerçeği halk vicdanına [yeniden] yerleştirilmelidir.
Siyaset meydanları dezenfekte edilmelidir!..
Üç, dört, beş ve hatta on kâğıtçı insan tipinin, işsizgüçsüzbaşıboşsergüzeşt insan kimliğinin siyaseti kirletmesine son verilmelidir.
Bütün saydığımız melimalıların gerçekleşebilmesi için ise, öncelikle ve hemen şimdi... İçeri girilmelidir!..
Yani, birleşilmeli ve örgütlenmelidir.
Kişisel küçük konforlarımız gözden geçirilmeli ve gerekli olan özveri seferber edilmelidir.
Evet... Pencereden bakmakla olamayacağı artık anlaşılmalıdır.
Bütün gün konuşup, hiçbir şey yapmamakla hiçbir şey olmayacağı tespit edilmelidir.
Tek başına, bireysel başkaldırılarla hiç başarılamıyor.
Bir de şu gerçek var Evet, önemliden de önemli bir gerçek:
İnsan, örneğin, Ankaraya gitmek istiyorsa... Edirneye giden trene binmemelidir!..
Sizlere iyi yolculuklar diliyorum.