SAVUNMA MI? İTİRAF MI?

 

Kim diyor, siyasi partilerimiz birbirleri ile her konuda kavga ediyorlar diye?

Kim düzenliyor bu yöndeki psikolojik harp yöntemlerini?..

Yazıktır, ayıptır, günahtır ve alenen iftiradır bu yakıştırmaların her birisi…

İşte milletvekili maaşlarına yapılacak zam konusu…

İşte Meclis Lokantası’ndaki bedavadan ucuz yemek fiyatlarındaki mutabakat manifestosu.

İşte [sözde] Ermeni soykırımı konusundaki saldırılara karşı savunma konusundaki güç birliği, işbirliği, elbirliği koalisyonu…

İşte Dersim.

İşte Avrupa Birliği.

İşte emperyalizmi yok sayma kararlılığı…

İşte siyaseti medya organları arasına sıkıştırma beraberliği…

TBMM’deki hangi siyasi parti bu konularda birbirinden farklı bir tutum içindedir?.. Buyurun söyleyin.

İşte Fransa Ulusal Meclisi’nin sözde Ermeni soykırımı konusunda aldığı karara karşı siyasi partilerimizin birbirlerinin tıpkısının aynısı “ortaklaşa” tavrı…

Başbakan çıkıyor, gür sesi ile esiyor, gürlüyor:

- Sen önce kendi tarihine bak!.. Cezayir ’de yaptığın soykırımlarla yüzleş!..

Kemal Kılıçdaroğlu da aynı tezin yolcusudur:

- Bize soykırım yaptı diyenler, önce kendi tarihlerine bu gözle bakmalıdırlar…

Milliyetçi Hareket ise, aynı sözleri daha alımlı ve daha çarpıcı bir hiddetle dile getirmektedir…

Ama öz aynıdır; esas birbirine bitişiktir, “öz”deştir.

Ve hiçbir siyasi lider,

- Biz vatanımızı savunduk!.. İngiliz emperyalizminin kışkırtmaları ile bizi arkadan vurmak isteyen Ermeni işbirlikçilerine karşı ülkemizi savunduk, diyememektedir…

Dememektedir!

- Ermeni meselesi 1915’de başladı… Lozan’da bitti! Ve şimdi niçin yeniden gündemde?.. Ve bu sorunun ısıtılarak bugünün gündemine taşınmasında kimlerin çıkarı var?..

Ermeni meselesinin bugünün gündemine taşınması laik Türkiye Cumhuriyeti’nin üniter yapısına takılmış çelmedir…

İşte, eğer hal gerçekten böyle ise… TBMM’de bu ülkenin çıkarlarını korumak üzere görevlendirilmiş olan milletin vekilleri ve onların siyasi partileri ve pek sayın liderleri niçin meselenin asıl gerçeğine asla yanaşmamakta ve Türkiye’nin savunmasını sadece “sen kendi haline bak!” söylemi ile geçiştirmeye çalışmaktadırlar?

Bu ülkenin tarihi niçin savunulmamaktadır?

Niçin tarihin içindeki gerçeğin altı çizilmemektedir?

Niçin tarih, sebep-sonuç nedenselliği içinde değil, sadece bir olgular yığını olarak ele alınmaktadır?

Niçin olayların gerçek nedenlerinin sorgulanmasından kaçınılmaktadır?

Eğer Ermeni soykırımı iddiasının siyasal gündeminin içine yerleştirilmesi emperyalizmin Türkiye’nin başına geçirmeye çalıştığı yeni bir çuval olarak tezgâhlanıyorsa, bu tezgâhın kıyısında balık avlamaya çalışmak Türkiye’yi [gerçekten] savunmakla ne ölçüde ilişkilidir?

Türkiye’nin Hükümeti, muhalefet partilerini de koluna takarak cesaretle ortaya çıkmalıdır.

Ve bu ülkenin savunmasını gerçeklere dayanarak açık bir biçimde yapmalıdır.

Çünkü, “Sen beni soykırım konusunda eleştiremezsin, çünkü sen de soykırım yaptın,” mantığı bu konuda Türkiye’yi birinci elden mahkûm eden koskoca bir itiraftır.

Savunma değil!

Önceki ve Sonraki Yazılar