E. TURGUT TEKİN
Köprü Dizisi ile ilgili yazdıklarım Ankara'yı salladı
Köprü Dizisi ile ilgili yazdıklarım Ankara'yı salladı
Dünkü sayıdan devam
Oysa Erzincan Ovası, Tercan ve Çayırlı Ovaları çok verimli topraklara sahiptir. İklimde Erzurum, Kars kadar sert değil. 8 ilçe, 26 belde, 248 köy ve 3. Ordu Merkezi olan bir kent için bu nüfus az değil mi? Göçün ana nedeni, depremler olmuştur. Erzincan'dan göçenlerin çoğunluğu geri dönmemiştir.
Üçüncü köyüm Afyon İli, Dinar İlçesi, Avdan Köyü'dür. Avdan, eskiden kasaba olarak kayıtlarda geçiyorken, ben gittiğimde hane sayısı 165'e inmişti. Ben ayrılırken bu sayı 105'e indi. Şimdi 35 ev kalmış. Bunlar da Dinar merkeze, Isparta'ya, Antalya'ya, Denizli ve İzmir'e göçüyorlardı. Bu köyde de, ne ağa ve ne de terör yoktu.
Gelelim dördüncü köyüme. Bu köy Aydın İli, Koçarlı İlçesi, Karadut Köyü'dür. Söke sınırında Çalışlı ve Bağarası'na komşu bir köy. Arazisinin bir kısmı ovada, bir kısmı rakımı çok da yüksek olmayan etek tepelerindedir. İşin garibi bu köyün insanlarıda Haydarlı, Çalışlı, Bağarası, Aydın ve İzmir'e göçüyorlardı. Göç nedeni yeterli su ve yol olmayışıydı. 170 haneli olan köyde, bugün su ve asfalt yol olmasına rağmen 13 hane kalmıştır. Ben o köye gittiğimde 58 haneydi. Ne ağası ve ne de terörü vardı.
Bakın bu örnek verdiğim köyler Güneydoğu'dan değiller. Türkiye'nin en güvenli bölgelerindendir. Diyeceksiniz ki, terörden göçen köyler olmadı mı? Elbette oldu. 1990'lı yıllarda Söke merkez Hacı Kãzımoğlu İlköğretim Okulu'nda görev yaparken gelen öğrencilerimden ve velilerden çok hikayeler dinledim. İçlerinden bir hazin öyküyü burada anlatmak istiyorum.
Çok yağmurlu bir kış gününün sabahında okula gidiyordum. Pazar yerine gelince tahta tezgãhların üzerine geniş bir naylon gerilmiş, altına 15'ten fazla çocuk, kadın, yaşlı ve genç insan sığınıp, yağmurdan korunmaya çalışıyorlardı. Yağmur ise, sanki kova ile döküyorsun. O Söke'nin eski kış yağmurlarını bilirsiniz. Ah!..Keşke o yağmurlar yine yağsa...
Yanlarına yaklaşıp, seksen yaşında ıslak naylonun altında soğuktan elleri titreyen, çenesi takırdayan yaşlı adama sordum:
- Amca, hayrola bu haliniz ne?
Adam yaşlı gözlerini, gözlerime çevirip yalvaran bir sesle:
- Halimiz bu kurban. Otobüsten sabaha doğru indik. Rahmet bastırınca, çoluk çocuk buraya sığındık. Gidecek yerimiz, otelde yatacak paramız da yok.
Okullar yarıyıl tatilinde idi. Öğrenci yoktu. Onları alıp okula götürdüm. Hizmetliye sınıfın birinin sobasını yaktırdım. Isındılar, ekmek, zeytin, çay ikram edip, karınlarını doyurdum. Kaymakam Şemsettin Uzun'a telefon ettim. Durumu anlattım, yarım saat sonra okula geldi. Durumun vahiyetini görünce, O da şaşırdı. Şemsettin Uzun'un gerçek bir kaymakam ve idareci olduğunu o gün anladım. Yaşlı adama sordu:
- Bu kış günü, yerinizi, yurdunuzu neden bırakıp geldiniz?
Yaşlı adam, kaymakama:
- Beyim, bu gördüğün üç genç benim oğullarımdır. PKK'lılar bunları istediler. Verseydim devletime, milletime, vatanıma ihanet edecektim. Vermesem öldürecektiler. Ben de herşeyimi köyümde bırakıp, bu 15 nüfusu alıp geldim. Allah büyüktür, biraz elimizden tutarsanız çalışır, kimseye yük olmadan yaşarız.
Kaymakam Bey, biraz vakıftan destekledi. O yıllarda elimde yaptırmakta olduğum inşaatlar vardı. Oğullarına iş verdim. Çalışmaya başladılar. Biraz da hatırım geçen zenginlerden yardım alıp verdik. Bir de daire tuttuk.
Şimdi bu aile Didim'de. Çalışıp ekmeklerini taştan çıkarıyorlar. Böyle binlerce aile teröre kurban oldu. Binlerce insan batıya, büyük kentlere göçtü.