KOÇ

Sürüsündeki koçlar çarpışmış, kara koçun boynuzunun biri dibinden kırılmıştı. "Bu koç yaşamaz. Yarası derin , kurtlanır. En iyisi kesip, et olarak satmak " dedi Yörük Mehmet Ali.
Kendi köyünde, koçu kesip satamazdı. Köyünün ekonomisi zayıftı. Komşu ķöy Domaça, mübadele köyüydü. Bin dokuz yüz yirmi dört yılında Yunanistan'ın bir köyünden zorunlu olarak getirilmişlerdi. Domaça köyünde yaşayan Rumlar da zorunlu olarak Yunanistan'a gönderilmişlerdi. Rum'lardan kalan bağ, bahçe, ev,tarla, zeytinlik Domça' ya getirilen Müslüman köylülere verilmişti. Bu nedenle, Domaçalı köylüler, mübadil olmayan köylülere göre daha varlıklıydılar.
Yörük Mehmet Ali, Tikveçli Mümin'in at arabasını kiraladı. On yaşındaki oğlu Ali'yle birlikte, koçu Domaça köyüne götürmek üzere sabah erkenden yola koyuldu. Aylardan ağustostu. Sıcak bastırmadan köye varmak istiyordu. Domaça ķöyü, yedi kilometre uzaklıktaydı.
Domaça köyüne hafif bir yokuşla giriliyordu. Yol şoseydi. Köyün girişinde at arabasını durdurdular. Köyün, taş döşeli dar sokaklarına araba giremiyordu.
Yörük Mehmet Ali, atları arabadan ayırdı, bir ağacın gölgesine bağladı, yem torbalarını başlarına geçirdi.
Köy, Samson dağının eteğinde bir vadinin iki yamacına kurulmuştu. Sanki, öne doğru açılmış bir kitabın iki sayfası gibi duruyordu. Kuzey tarafı çam ormanıyla kaplıydı. Tam ortasından bir dere geçiyordu. Derenin üzerinde küçük bir köprü vardı. Köy, her iki yamaçtan da denize hâkimdi. Merkezindeki meydanda ulu bir çınar, gökyüzüne özgürce yükselmişti. Çınarın sağ tarafındaki kahvehane ile sol tarafındaki bakkal dükkânı hemen göze çarpıyordu. Biraz ileride de kilisenin taşlarından yapılmış cami duruyordu. İki katlı taş evler birbirine yakın, bazıları da bitişikti.
Domaça köyü, aynı zamanda nahiye merkeziydi. Köyün girişinde Rumlardan kalma okul binası, karakol olarak kullanılıyordu. Okul ise yeni bir binaydı.
. Günlerden cuma idi. O gün, köylüler işlerine gitmemişlerdi. Pazar kurulmuş, köylüler yetiştirdikleri sebze ve meyveleri meydanın etrafındaki kaldırımlara koymuşlar, müşteri bekliyorlardı. Diğerleri de kahvehaneye oturmuşlar; çay içiyorlar, saygılı tavırlarla birbirleriyle sohbet ediyorlardı.
Ali, ilk kez böyle bir köy görüyordu. Köyün merkezinde bulunan meydan, iki katlı evler, taş döşeli yollar ve kaldırımlar dikkâtini çekmişti.
Yörük Mehmet Ali, oğlu Ali'ye "Koçu meydanda dolaştır oğlum" dedi. Amacı, koçun hasta olmadığını, sadece boynuzu kırık olduğu için keseceğini kanıtlamaktı. Kendisinin kesmesi yerine, köyden birisi olan Şevki Çavuşa kestirmesinin daha uygun olacağını düşündü. Kendisi, yabancı sayılırdı. Eti satamayabilirdi. O zaman da zarar ederdi.
. Şevki Çavuşa,kesim karşılığında bir kilo et, deri ve sakatat vermeyi teklif etti. Şevki Çavuş, eti iki kilo istedi. Yörük Mehmet Ali "Olmaz, ben senin hakkını verdim!" dedi. Şevki Çavuş da "Olmaz!" dedi. Bunun üzerine Yörük Mehmet Ali, oğlu Ali'ye "Koçu çek oğlum, gidiyoruz!" dedi. Baba oğul, yürümeye başladı. Derenin tabanındaki küçük köprüye varmışlardı. Şevki Çavuş, hızlı adımlarla arkalarından geldi. "Mehmet Ali, anlaştık, gel!" diye bağırdı. Yörük Mehmet Ali koçu tekrar köy meydanına çekti.
Şevki Çavuş, koçu meydanda gezdirdi. "Henüz bir yaşında , çok yumuşak ve yağlı eti var. Fiyatı da uygun . Boynuzu kırık olmasa, bu koç kesinlikle kesilmez" diyerek koçu köylülerine iyice tanıttı.
. Kısa sürede koçu kesti, yüzdü, çınar ağacına astı. Yörük Mehmet Ali, kendine ve Şevki Çavuşa birer kilo et ayırdı. Köylüler birer, ikişer kilo et aldılar. Et, kısa sürede bitti. Şevki Çavuş da hakkını aldı.
Domaça köyünde Rum'lardan kalma zeytin sıkma yeri vardı. Yörük Mehmet Ali, oğlu Ali'yle yağ almak üzere zeytin sıkma yerine gitti. Gözleri bağlı bir at, durmadan daire şeklindeki ağır taşı çeviriyordu. Ali'nin dikkâtini en çok bu at çekti.
Yörük Mehmet Ali, iki büyük teneke zeytin yağı aldı. Pazardan da büyük bir karpuz...
Aldıklarını arabaya yerleştirdiler. Atları arabaya koştular. Köylerine doğru yola çıktılar. Öğle vakti olmuştu. Hava çok sıcaktı. Eve vardılar.Aldıklarını indirdiler. Yörük Mehmet Ali, arabayı Tikveşli Mümin'in evine sürdü. Arabayı teslim etti, kirasını da ödedi.
Yörük Mehmet Ali'nin, yedi çocuğuyla dokuz kişilik bir ailesi vardı. Karısı Elif, o gün bir tencere et yemeği yaptı. Bir sini de yufka tatlısı...
Akşam yemeğini memnun yüzlerle, sessizce yediler.
Yörük Mehmet Ali, salt çocuklarını güldürmek için askerlik ve sivil yaşamından bir kaç hikâyeyi biraz da hayalle süsleyerek müthiş bir diksiyonla anlattı. Konuşurken kimsenin yüzüne bakmaz, heyecan durakları yaratır, daha sonra konuşmasını sürdürürdü.Çocukları doyasıya güldüler. Sesiz olsa da, karısı Elif de...
Yörük Mehmet Ali ve ailesinin üyeleri yaşamlarından gayet memnundular.
24.03.2024 SÖKE

Önceki ve Sonraki Yazılar