KALKINMANIN ANAHTARI
Dün çarşımızı baştan başa gezip esnaflarla konuştum. Bir dokun bin ah işit hesabı asnaf çok dertli. Oysa bu yıl pamuk fiyatları çiftçinin yüzünü güldürdü. Fakat 7-8 yıldır çekilen sıkıntı 1 yılda çiftçinin ve esnafın yüzünü güldürmüyor.
Sökenin çok zengin tarım toprakları var. Ama sadece tarımsal üretimle kentler ve ülkeler kalkınamıyor. Tarımın yanında o na endeksli endüstriyel yatırımları da ilçemizde hayata geçirmemiz gerekir. Yıllar yılı bunu başaramadığımız için, tarım toplumu olmaktan kendimizi kurtaramıdk. Sonuç olarak çiftçimiz, esnafımız çekilen ekonomik sıkıntılar yüzünden ağlama duvarına döndü.
Sökede bu yapı çok acele değişmelidir. Pamuk üretimi iyi olduğu ve para ettiği yıllarda kentteki sosyal yaşam hemen hareketleniyor. Süreç tersine tecelli ettiğinde ise ortalık yas figan. Bu nasıl bir düzen ve alışkanlık ki, anlamakta zorluk çekiyorum. Türkiyede başarılı yatırımlara imza atan bir çok ilde olduğu gibi, Söke de 3-5 müteşebbis bir araya gelip niye yatırım yapa mıyor?
Söke Organize Sanayi Bölgesinin durumu ortada. Okadar çok geç kaldık ki, kuruluşu adeta yılan hikayesine döndü. 2010 yılında büyük mesafeler alındığı biliniyor ama boşa geçen yılların hesabını kim verecek?
Bu Sökenin kaybı değil mi?
5 yılda yaşama geçebilecek bir yatırımla ne yazıki 15 yıldır kafa patlatıyoruz. Kısacası herşey bir tarafa Sökenin geleceğini ilgilendiren Söke Organize Sanayi Bölgesi hiç vakit geçirmeden devreye sokulmalıdır.
Bilindiği gibi, ilçemizde kendisini derinden hissettiren ekonomik sıkıntı sosyal yapımızı bozmuştur. Yazımın başında da belittiğim gibi, çarşıdaki durgunluk had safhaya ulaşmıştır. Gün geçtikçe sayıları artan kiralık dükkanlar, gün aşırı kepenk indiren esnafların trajedisi hepimizi üzüyor. Onun için Sökede istihdamı arttıracak yatırımlar yapılmalı ve işsiz sayısı azaltılmalıdır. Aksi halde tam istihdam olmadan Sökede kalkınmadan söz edilemez. Fakat ne çareki, işsizler ordusuna her yıl yeni katılımlar oluyor. İlçemizde görülen hırsızlık olayları bu sorunla yakından ilişkilidir.
Bu durum böyle devam edemez. İşsizlik, toplumsal organizmayı zaafa uğratır. O zaman tembel, devinimini kaybetmiş, üretmeyen ve üretme şansı olmayan insan tipleri yaratırız. Bu gurup insanlarla sağlıklı bir toplum yapısını kuramayız. Kısacası işsizlik, göç olgusunu da beraberinde getirmektedir. Bir çok aile artık doğduğu yerde değil, doyduğu kentlerde yaşamayı tercih etmektedir.
KALKINMA ve FAKÜLTENİN ÖNEMİ
Söke Ovasında elde edilen katma değerleri, endüstriyel alanlara değil de çevremizde bulunan sahil kentlerine aktardığımız için, ilçemizde istenilen ve arzu edilen sermayeleşme gerçekleştirilememiştir.
Şüphesiski; kalkınmanın, gelişmenin tek bir anahtarı yok yani bir çok anahtarı vardır. İlçede bütün kurumlarıyla bu potansiyel akılcı şekilde yaşama geçirilirse, başarı gelir. Bilindiği gibi, tarım Sökenin lokomotif sektörü...
Yukarıda değindiğim gibi, elde edilen katma değerler dışa aktarılmadan ilçemizde yatırıma dönüştürülürse bölgemiz bir hareketlilik kazanır, yeni iş kolları yaratılabilir. Bunun yanında kentsel gelişim, kültürel gelişmeyi de beraberinde getirir. Adnan Menderes Üniversitesine bağlı çeşitli fakültelerin kurulduğu ve eğitimini sürdürdüğü bir Sökeyi hayal edebiliyor musunuz?
Mesela işletme, mühendislik ve hukuk fakültelerinin ilçemize kazandıracağı ivme ve ekonomik, sosyal ve kültürel boyutunu iç hesapladınız mı? Hiç şüphe yok ki, yüksek öğretim kurumlarının bulunduğu kentlerin nüfusları otomatikman artar. Nüfus artışı, zincirleme olarak diğer sektörleri de olumlu yönde etkiler. İlçemize sürekli sıcak para girişi olur ve bu değişim ilçe ekonomisine büyük katkılar yapar. Mesela iki fakülte ve yüksek okulları olan bir kentin nüfusu en azından 10-15 bin artar. Çarşı esnafından tutun da sokaktaki simitçisine kadar herkes bu nüfus artışından faydalanır, payını alır.
1989 yılında Aydının nüfusu 110 bin civarındaydı. Aynı tarihte Adnan Menderes Üniversitesi eğitim ve öğretime başladı. Aradan 20 yıl geçti. 20 yıl içinde Aydına hangi büyük sanayi yatırımlarını gerçekleştirildi de nüfusu 200 bine yükseldi?
Bir örnek daha vereyim: Bu örnek Muğla ili olsun...
1980 yılında Muğlanın merkez nüfusu 35 bin idi. O ta rihlerde Muğlada İzmir Dokuz Eylül Üniversitesine bağlı bir yüksek okul eğitim ve öğretimini sürdürüyordu ve bir kaç yıl sonra da Muğlayaı ünversite kuruldu. Ve 10 yıl içinde bu ilin nüfusu 20 bin arttı.
Demekki, yüksek öğrenim kurumlarının bulunduğu kentlere yukarıda da değindiğim gibi, dışarıdan sürekli sıcak para girişi olduğu için kalkınıp, gelişiyor. Ancak yalnız ekonomik değil, yüksek öğrenim kurumlarının kentlerle bütünleşmesi o bölgede kültürel gelişmeyi de beraberinde getiriyor.
YÖKün KARARI
Dünkü gazetetemizin başlığı sanırım dikkatinizi çekmiştir. Yüksek Öğrenim Kurumunun verdiği karar ilçe mizde şok etkisi yaratmıştır. YÖK; Nüfusunuz fakülte kurmaya yeterli değil demiş. Olacak iş değil ama gerçek.
Çok uzağa gitmeyelim. Muğla ve ilçeleri en canlı örnek. Hangisinin nüfusu 100 binin üzerinde?
Muğla ilinin merkez nüfusu da Sökeden daha az, 50 bin civarında. Güneydoğuda üniversite kurulan bir çok ilin nüfusu 30-35 bin civarında...
YÖKe bu örneği verdiğimizde; İllerin nüfus kesafeti önemli değil, orası il... Ama nüfusu 100 binden aşağı olan ilçelere fakülte kurulamaz!
Anlayacağınız YÖK sökelilere resmen kırımızı kart göstermiştir. Bir gurup kararında bu kadar ısrarcı olabilir mi?
Mümkün değil.
Söke bu fakülteyi eğitim ve öğretime sokar. Allahın izniyle başka fakülteleri de yüksek öğretime kazandırır. Üstelik bir vakıf üniversitesini de kurabilir. Yeterki Sökeliler, birlik ve beraberlik içerisinde buna karar versinler.