BOR’UN PAZARINI KAÇIRMAK ÜZERİNE…

 

 

Bor, şirin bir kasabamız…

Ancak Türk kültürüne, şirinlikten öte armağan ettiği meşhur bir deyim mevcut…

Bor’da kurulan Pazar, Türkiye’nin hiçbir ilinde ya da ilçesinde kurulan “Pazar”larına benzemez…

Çünkü sözünü ettiğimiz deyimde hiç kimse Bor’un pazarına yetişemez…

Bor’un pazarı  her zaman yetişilemeyen ve kaçırılan bir “Pazar” olarak yinelenip durur.

Bor’un yanı/başında bir de Niğde vilayetimiz vardır.

Bor’un pazarını  kaçıranlara yapılan tavsiye meşhurdur, bilirsiniz:

Geçti Bor’un pazarı… Sür eşeğini Niğde’ye!..

Niğde’nin pazarı  iyi midir?... Kötü müdür?.. Bu konuda bir bilgimiz yok. Ama, Bor’un pazarını kaçırıp, eşek sırtında Niğde’ye ulaşan bir yurttaşımız, akşam pazarına yetişebilir mi?.. Bundan şüpheliyiz.

Ama emin olduğumuz şey, Bor’un pazarının geçtiği… Ve eğer Niğde’ye de yetişilemeyecekse, o haftanın mutfağının boş geçeceğidir…

İnsanoğlu her ortamda, her mecliste ve her dönemde haddini bilmelidir.

Eline kalemi aldığında kendisini Harun sanmamalıdır.

Şu dernekmiş / bu sendikaymış; şu partiymiş ya da öteki kuruluşmuş… Bütün bu oluşumlara özen, itina ve saygı göstermelidir.

Bilmelidir ki, halkın bağrında tomurcuklanan bu oluşumlar, emek isteyen, uzlaşma gerektiren, olgunlukla büyüyen… Ama bencillikle küçülen en değerli yaratılarımızdır…

Demokratik kitle örgütleri, dümen suyunda ağır aksak yürümeye çalıştığımız demokrasimizin vazgeçilemez, ertelenemez ve tarihin çöplüğüne doğru asla sürüklenemez nitelikteki halk örgütleridir…

Bu örgütleri gözümüzün bebeği gibi korumamız ve güçlenmelerine omuz vermemiz gerekirken, bunlardan yanay[mış] gibi görünmeye çalışarak, bencil çıkar hesaplarımızın doğrultusunda bu kuruluşları birbirine düşürecek entrikaların peşinde koşmak ne insanlığa sığar, ne siyaset ahlakına ve ne de Bor’un pazarına yetişmeye…

Ne olur sonunda?..

Bor’un pazarı  kaçırılır… Ve eşeğin yönü Niğde’ye çevrilir!..

Peki… Niğde’nin pazarına yetişilebilecek midir?

Çok şüpheli!...

Ayrıca, yazı yazmak için gerçeğin potasından ayrılmamak gerekir.

Bulunmadığınız bir toplantının gerçekleşmeyen bir olayını, fısıltı gazetesinin jurnallerine dayanarak yazmaya kalkışırsanız, işte böyle… Bor’un pazarını kaçırırsınız!

Olayın içinde bulunacaksınız.

Bu da yetmez…  Olayın öncesini ve sonrasını bileceksiniz…

Bu da yetmez…  İnsanların ne yapmak istediklerini, neyi niçin ve nasıl söylediklerini duyup, anlayacak [ve de en önemlisi] kavrayacaksınız…

Ondan sonra oturup, anladığınızı, gerçeğin üzerine bina edeceksiniz…

Ve işte ancak o zaman da [belki] Bor’un pazarına yetişeceksiniz…

Yoksa, ne dernekler, ne belediyeler, ne insanlar ve ne de ideallerin bir anlamı kalmaz!..

Toplum içinde siyaset yapan insanların belirli idealleri olmalıdır.

Beli bükülemeyecek belirli ilkeleri, özgün düşünceleri ve sapa/sağlam bir kişilikleri…

Eğer bunlar yoksa, ya da belirli ölçüde eksikse, o insan hiçbir zaman pazara çıkmamalı…

O Pazar senin/ bu Pazar benim sürüklenip durmamalı!.. 

Önceki ve Sonraki Yazılar