BATIDAN ESEN RÜZGÂR

 

 “Süper güç” olduğumuz ve bütün dünyaya nizam verdiğimiz, günler üzerinden henüz bir asır geçti. O yıllarda toplumumuz güçlü, ailemiz sağlamdı. Ne koca karısına ihanet etmeyi düşünürdü ne de karı kocasına… Aralarında sadakat denilen manevi bir bağ bulunurdu.

Erkek karısının, “eşim bana Allah’ın bir emanetidir” diye inanır, her emanet gibi bu emanetin de bir sahibi bulunduğunu bildiği için ona şiddet ve baskı uygulayamazdı. Karı da kocasını, “onun rızasını kazanmam, benim cennete girmeme sağlar” diye inanır, kocasını saygısızlıkta bulunmazdı. Sonra her ikisi de ”Bir talak (boşanma) olursa arş titrer” diye inanır, birbirlerini kusurlu davranışlarını hoş görerek, affedici olulardı. Böylece yuvalar uzun ömürlü olur, en küçük şeyde hemen boşanmaya gitmezlerdi.

Tanzimat fermanından bu yana ülkemizde, bir kuvvetli bir Batılılaşma cereyanı estirilmiş, batının fen ve teknik alandaki bazı buluşları bizi adeta bir mıknatıs gibi kendisine çekmiştir. Aydınlarımız (okumuş yazmış kesim) her fırsatta Batılılaşmaktan dem vurmuş, fakat Batının teknik ve fennini değil, hak ve hakikatlerden uzak, kendine bile mutluluk getiremeyen adet ve uygulamalarını almış, kendi milli değerlerine sırt dönmüşlerdi.

Batı, bütün tarih boyunca kuvveti, çoğunluğu, çıkarı, asaleti üstün tutmuş, kendi dışındaki ve özellikle Müslüman ülkelerin insanlarına büyük zulümler yapmış hala da yapmaya devam etmektedir.

Bizim değerlerimiz ise kısaca; her insanın doğuştan elde ettiği, yaşama hakkı, aklın korunması, neslin korunması, malın korunması hakları, emek karşılığı doğan hak, anlaşma gereği doğan hak, adalet gereği haklarının insana sağlanması olarak tanımlanmaktadır

Aydınımız, İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy’un dediği gibi “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” sözünü hiç düşünmemiş, bile…

Balkanlarda, Kafkaslarda, Birinci dünya savaşında Afrika’da İspanyolların, Fransızların, İtalyanların, Rusların, Ermenilerin, Yunanlıların yaptıkları katliamlar unutulacak gibi değildir. Daha dün denecek kadar yakın olan 1915 de Ermenilerin milletimize uyguladığı katliamlar. 1963, 1974 de Makaryos Papazı öncülüğünde EOKA’nın Kıbrıs katliamları, 1990 yıllarda Avrupa’nın göbeğinde ve Avrupalıların gözleri önünde Bosna’da uygulanan ve 15.000 kişinin katledildiği Sırp katliamları, lisan-ı hal ile bize haykırıyor ve sanki Batılılara karşı bizleri uyarmaya çalışıyorlar.

Ya Irak’a ne demeli… 11. Eylül’de ABD’de ki ikiz binalara insansız uçaklarla yapılan saldırıları (bu bir komplo idi) bahane edilerek, 2003 de Irak’a giren koalisyon güçleri (ABD, İngiliz, Fransız, İtalyan v.b) Irak’ta bombalanmamış şehir bırakmamış, bir milyondan fazla Iraklıyı öldürmüş, yüz binlerce Iraklı hanıma tecavüz edilmiş, mallar talan edilmiştir.

Afganistan… Rusların boyunduruğundan kurtuluyor, ABD’nin ve Avrupalıların boyunduruğu altına giriyordu. Sanal (hayali) âlemde oluşturulan bir “El Kaide ve Bin Ladin” fobisi, Afganistan yerle bir edilmesine yetiyordu. Şimdilerde ise Pakistan ayni anarşi ve terör ortamına çekilerek ayni akıbete uğratılmaya çalışılıyordu.

Ya Filistin… Dün denecek kadar yakın bir zamanda (1900’lü yıllar) İspanya’dan kovulan Yahudilere bizim kucak açmamıza ve vatanımıza yerleştirmemizle ortaya çıkmışlar, bunlar bize şükran duyacaklarına, Filistin’de halkı çoluk-çocuk, kadın-erkek, genç yaşlı demeden katletmektedirler. Katledemediklerini de uyguladıkları ekonomik ambargolarla yok etmeye çalışmaktadırlar.

Elbette Yahudilerin dayandıkları ve destek aldıkları büyük dayanak, ABD ve Avrupa ülkeleri olduğunu söylemeye lüzum yoktur. BM (Birleşmiş Milletler), NATO ve diğer Avrupa ülkelerinin kurmuş oldukları kuruluşlar İsrail’e destek olmaktadırlar.

Dünya üzerinde İslam devriminden bu yana bağımsız hareket edebilen tek ülke olan Iran da, bu günlerde batının hilesine ve tuzağına düşürülmeye çalışılmaktadır.

BATI AHLAKI VE GENÇLİK

Batılıların kendi dışında ki ülkeler ve özellikle de İslam ülkelerine yaptığı taarruz ve tecavüzlerin burada hesabını tutacak değilim. Tarih bu cinayet ve katliamların listesini tutmuş bulunmaktadır. Ama bu adamların uyanıklığına bakın ki “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır” sözüne uygun olarak kendi caniliklerini bize yıkmaya çalışmakta ve bunda başarı sağlamaktadırlar. Nerede bir Müslüman görseler (sadece Türkler değil) hemen “Terörist” damgasını bastırmakta, ellerinde ki medya vasıtasıyla birçok saf insanı da aldatmaktadırlar.

Bugün Batı’da “çıkar – menfaat” en önde giden duygulardır. Batılı çıkarı için gerekirse kendi anne ve babasını kesmektedir. Batı kaynaklı bütün polisiye film ve romanlarda katilin, maktul’ün yakını bir insan olduğu ortaya çıkmaktadır. Bir gün kendi çocuklarının da kendisini kesebileceğini düşünmeden…

Batıda ki milli gelirin yüksekliği, bazı insanlarımızda Batı hayranlığını ortaya çıkarmış, ancak bunlar zenginliğin peşine değil, modasını, fuhşunu almışlardır. Hâlbuki bu zenginlikler, bir sömürü çarkının Doğu aleyhine ve Batı lehine çalışır olmasıdır.

Bunların kendi insanlarına karşı davranışları da yukarıda ki vahşiliklerine paralel olarak devam etmektedir. Ana belli değil, baba belli değildir. Avrupa’da gerçek babasını arayan o kadar çok insan vardır ki, hayret edersiniz.

Kadın erkek ilişkileri teşvik edilmekte, içki, sigara, uyuşturucu, kumar ve zina alenen (açıkça) işlenmektedir.

Önceki ve Sonraki Yazılar