FARUK HAKSAL
ASPİRİN...
Büyük bir ameliyatla yeni Türkiye Cumhuriyeti adıyla tekrar hayata döndürülen Osmanlı, günümüzde yine hastadır.
Osmanlı'yı hasta eden o karanlık virüs, ne yazık ki, genç Türkiye Cumhuriyeti'ne de bulaştırılmıştır.
Bu kez Osmanlı'nın başına eklenen isim "yeni" sözcüğüdür..
Ancak bu isim, gerçekte bir sıfattır.
Cumhuriyeti yıkma amacını içeriğinde toplayan karanlık bir sıfat.
Yeni Osmanlıcılık, günün gündemine "Yeni" Türkiye olarak aktarılmıştır.
Yeni Türkiye, böylelikle eski rejimi yeniden yürürlüğe koyma amacından başka bir şey değildir.
Bugünün sorunu, virüs bulaştırılan Türkiye Cumhuriyeti'nin bu hastalıktan nasıl kurtarılacağıdır.
Aspirinle mi?
Yoksa eskiden olduğu gibi ameliyatla mı?
İşte önümüzdeki çözüm bekleyen denklem budur.
Hastalıktan, demokratik sistemin yapısında yer alan demokratik mekanizmalar kullanılarak mı kurtulunacaktır?
Yoksa ülkenin demokrasi seviyesi [ya da gücü] bu denklemi çözmeye yetmeyecek midir?
Üçüncü ihtimal ise, "yeni" başlığı altında yüzyıl öncesinin feodal tek adam yönetimine, Osmanlı yönetim biçimine geri dönmektir.
Bu geri dönüş, sadece bir yönetim şekline gerileyiş değildir. Çağdaş kültürden ve aydınlık düşünceden tümü ile kopuş ve karanlık Ortaçağ dünyasına geri dönüştür.
27 Mayıs Anayasası bizlere Anayasa Mahkemesi'ni armağan etmiştir.
Hukukun egemenliği ve hukuk devleti kavramlarını armağan etmiştir.
"Temel hak ve hürriyetlerin özüne dokunulamaz," ilkesi ile "idarenin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabu olduğu," çağdaş bir hukuk sistemi armağan etmiştir.
12 Eylül Anayasası'nın temel amacı, işte bu "armağanlar"ı geri almaktır.
Bugün yeni Anayasa yapılması talebini gündemlerinin başköşesine yerleştiren güçlerin amacı ise, bu armağanlardan arta kalan unsurların da kökünün kazınmasıdır.
Başkanlık hükümeti adına diktatörlük sistemsizliğine geçilmesidir.
Hukukun egemenliğini tümü ile ortadan kaldırmaktır.
Yani, yeni Osmanlıcılık adı altında, köhnemiş Ortaçağ kurumlarını ülkenin başına geçirmektir.
Bizce her yurtsever aydının temel amacı, bu hastalıklı gidişi, dikkatle, özenle ve demokratik yöntemlerle iyileştirmeye çalışmak, aspirin tedavisini aksatmadan sürdürmektir.
Bilinmelidir ki, yaşadığımız süreçte ikinci bir Atatürk mevcut değildir.