FARUK HAKSAL
ARİFE TARİF...
Lisede bir matematik hocamız vardı.
Çetin bir problemle karşılaşıp da iyiden iyiye zorlandık mı, şöyle derdi:
- Çözemiyor musunuz problemi?.. Başınızı masanızdan uzaklaştırın. Yine mi olmuyor. Daha da uzaklaşın masadan; örneğin, ayağa kalkın ve bu uzaklıktan yeniden bakın probleme. Yine mi bir ipucu yakalayamadınız; çıkın masanın üzerine, oradan bir kez daha bakın... Olmuyor mu?.. Bu durumda tek çare kalıyor geriye: Tepe üstü atlayın yere!.. Ve vazgeçin düşünmekten. Demek ki, o problemi çözecek yerde değilsiniz; o seviyede, düzeyde ve nitelikte değilsiniz... Geçiniz.
Nedense, zaman zaman bu garip matematik öğretmeni takılır aklıma.
Acaba çakılsak mı masanın üzerinden yere tepe-üstü, diye dünürüm acı acı?..
Bir kuşak boyu yaşadık ve ülkenin hali ortada...
Problemleri çözemedik.
Çözüme ortak olamadık.
Yeteri ölçüde omuz vermedik, belki.
Olması gereken uzaklıktan bakmadık sorunlara; içinde yaşadık onların ve belki de bu yüzden göremedik...
Suda balık misali... Derya içinde devindik; ama, deryanın boyutlarını göremedik [belki de...]
Islandık sadece suyun içinde!
Rutubetlendi eklemlerimiz... Doğal olarak beynimiz, direncimiz, bilincimiz.
Sırılsıklam yaşadık bunca yıl.
Kavganın içinde, evet... Dışına düşmeden döndük/durduk gerçeklerin etrafında, yorulduk.
Yorgunluklardan enerji ürettik, yine de direndik... Ama, işin en acı tarafı, bir arpa boyu yol gidebildik bütün bu gürültüye rağmen.
Biz, kişisel olarak, [belki] bir arpa boyu yol gittik... Ama ülke, bir çağ boyu geri gitti aynı süreçte: Apışıp kaldık!
Ne diyorsunuz sayın matematik öğretmenimiz?...
Tepe üstü çakılalım mı masanın üzerinden yere, hııı?..
Bize öğreteceğiniz daha başka bir çözüm yolu yok muydu, sanki?
Ama, sizin işiniz matematikti.
Ülkenin sorunları matematiğe ulaşamadı ki... Ulaştıramadık!
Sosyoloji, tarih, ekonomi, felsefe, edebiyat ve teker teker bu bilimlerin bilgisinden yükselen bilinç, hazmedilen ve pratikte sınanan yöntem, şuur ve emek... Biz bu dağları aşamadık.
Hatta... Üstüne çıkıp, tepe-üstü yere çakılmamızı sağlayacak bir masamız bile olmadı; olamadı, yok.
Çalışma bizde çoğunlukla masasız yapılıyor.
Her elde birçok akıllı telefon, facebook, diziler, içerik taşımayan muhabbet tellallığı ve boş bakışlarla çevresine bakınan anlamsız bir insan kalabalığı içinde deviniyor hayatımız...
Arif'e tarif gerekmiyor sayın hocam.
Artık hocaların [sadece] cübbelisi/ sarıklısı makbul.
Arif, işten atıldı; devrenin dışında kaldı.
Bunca yılın kıdem tazminatını tahsil ile meşgul...