Yılmaz Ölmez Özel Haber
2007 YILI YAŞAMIMIZDA DERİN İZLER BIRAKTI!
Yılmaz Ölmez
Özel Haber
Bir yılı daha geride bıraktık. Fakat geriye dönüp baktığımız da, 2007 yılının diğer yıllara nazaran yaşamımızda daha derin izler bıraktığını anlayabiliriz.
2007’nin öne çıkan olayları ve gelişmelerinin başında, 22 Temmuz Genel Seçimleri geliyor. Seçimler bitti, fakat hâlâ AKP’ye oy atan 10 kişiden 5’ini bulamadık. AKP’nin aldığı oy yüzdesine bakıldığında, oy kullanan seçmenin yarısı AKP’ye oy atmış olması gerekiyor. Fakat Aydın’ı karış karış dolaşan bir muhabir olarak,10 kişiyle de, 20 kişiyle de bir araya geldiysem de, hesaplar bir türlü tutmadı. Yani 10 kişiden 8’i, “Biz atmadık” diyor. Peki, AKP uzaydan mı seçmen getirdi, nereden geldi bu oylar? CHP lideri Deniz Baykal’a muhalif olan fiişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve arkadaşları, Baykal’a inat, AKP’ye mi oy attılar? 2007’de kafaları karıştıran bu sorular yumağına benim gibi hala yanıt bulamayanlar, 2008’de de kafa yormaya devam edecekler demektir.
Tabi ki 2007’ye damgasını vuran bir önemli gelişmede kuraklık oldu. Takvim yapraklarının 2107’yi göstereceği 100 yıl sonra bile, 2007’de yaşadığımız kuraklık, 100 yılın felaketi olarak tarihteki yerini alacaktır.
Küresel ısınmaya bağlı yaşanan kuraklığa, bir de yağmurların yağmaması eklenince, özellikle Aydın tarımı dibe vurdu. Aydın ilinin ekonomisi tarıma dayalı olduğu için, tarım sektörüyle birlikte esnafta zor bir yıl geçirdi. Bozdoğan’dan Söke’ye, Kuyucak’tan Karacasu ve Nazilli’ye kadar hangi ilçeye gittiysem, “İşlerimiz yolunda” diyen bir tane esnafla karşılaşmadım. Dedim ya; tarım çökünce, adeta piyasalarda yaprak kıpırdamıyor. Geçmiş yıllardan yaralı olan ve umudunu 2007’ye bağlayan üreticilerimiz, kuraklıktan 2 kere darbe yedi. Üründen verim alamayınca para kazanamadı, buna bağlı olarak ta bankalara, Tarım Kredi Kooperatifi ve piyasalara olan borcunu ödeyemedi. 2007’nin başında tarlaya inecek sermayesi olamayan çiftçimiz, mevcut traktörünü 15–20 milyar liraya sattı, yarısını peşinat olarak yatırarak, lizing kredisiyle traktör aldı. Fakat ilk taksit tarihi gelip geçmesine rağmen birçok çiftçi ve köylümüz taksitlerini ödeyemedi. İsmi bende saklı olan birçok çiftçimiz, köylümüz ve muhtarımız çıkış yolu arıyor. Son 5 yıldır mazot, gübre, tohum ve ilaç gibi tarımdaki temel girdi maliyetleri ikiye katlanmış olsa da, çiftçimiz 5 yıl öncesinin fiyatıyla ürününü satıyor. Aydın’ın tarım kenti olduğunun bilincinde bir gazeteci olarak, tarım haberlerini hep ön planda tuttum. İşte bu nedenle satırlara döktüğüm bu yazıları en az çiftçimizin içinde bulunduğu ruh haliyle yazıyorum.
Türk tarımı ve besiciliği ciddi bir revizyondan geçirilmelidir. Türk çiftçisinin küresel piyasadaki yerini alabilmesi için eşit şartlarda rekabet edebilmesi sağlanmalıdır. Her şeyden önce üreticimiz alacağı desteklemelerin miktarını ve takvimini bilmelidir. Türkiye’nin ürün haritası çıkarılmalıdır. Bölgesel ve yerel ürün deseni belirlenmelidir. Dedim ya, Aydın tarım kenti ve tarım kazanırsa esnafta rahat bir nefes alıyor. Tarımın olmazsa olmazlarının başında iklim şartları geliyor. Yaşanan bir kuraklık bakın Aydın tarımını nasıl çökertti. Hâlbuki Çine Barajı ve Dandalas Barajı yıllar önce tamamlanmış olsaydı, bu kuraklık yaşanmayacaktı. Üreticimizde yüzde 5 düzeylerinde verim kaybıyla yılı atlatacaktı. Nasıl olsa çiftçinin 40 yılı var ya! Bu sene olmadı seneye inşallah.
Son yağmurların ardından Menderes Nehri taşınca, Burunköy, Akçakaya, Pamukçular ve Nalbantlar Köyü arazileri sular altında kaldı. Koçarlı ve İncirliova arazileri de sel baskınlarından nasibini aldı. Karaağaçlı yolu yine kapandı. Yeniköy arazileri silmece su altında. Ne kuraklık, ne de sel baskınları artık Aydınlı çiftçinin kaderi olmamalıdır. Barajlar ve göletler bir an önce tamamlanmalıdır. Su kaybına yol açan sulama kanalları hızla bakımdan geçirilmelidir. Damlama sulama sistemleri çiftçiye anlatılıp, finansman desteği sağlanmalıdır. 2008 yılını geride bırakacağımız günlerde artık karamsar bir yılın değerlendirmesini değil, sorunsuz bir yılın değerlendirmesi yapmak istiyorum. Tabi ki bunlar sadece benim istememle olacak işler değil. Sorumlu olan herkes kendi birimlerinde bu konuları ciddi bir şekilde ele almalıdırlar.
2007 yılı maalesef vergi borcu olan mükellefler için de zor bir yıl oldu. Ekonominin patronu Kemal Unakıtan hakikaten bulunduğu makamın hakkını fazlasıyla verdi. 2000–2001 yıllarında yaşanan ekonomik istikrarsızlık, piyasalarda büyük çöküntüye yol açmıştı. Zaten bu olumsuzluklar nedeniyle değilmi ki Türk halkı henüz 1,5 yıllık bir partiyi tek başına iktidara taşıdı. Türk halkı umudunu AKP hükümetine bağlamıştı. İlk icraat vergi düzenlemesiydi. Fakat faizleri affedilerek taksitlendirilen vergiler, vergi borcu bulunan büyük patronların işine yaradı. Küçük esnaf, büyük mağazaların gölgesinde kaldığı için gün geldi siftah yapmadan kepenk indirdi. Kazanamayan esnaf ne Bağ-Kur’unu ne de vergisini ödeyebildi. Maliye Bakanı Sayın Unakıtan bulunduğu makamın hakkını fazlasıyla veriyor. Unakıtan, hiçbir hükümetin akıl edemediği formülle bu paraları esnaftan söke söke alabilmek için gözünü esnafın ekmek teknesi olan araçlarına çevirdi. Vergi borcu bulunan mükelleflerin araçlarına el konuldu. Trafik polisleri adeta icra memuru gibi yollarda, iş yeri ve evlerin önünden icralı araba topladı, toplamaya da devam ediyor. Araç sahipleri de vergi borcunun en az yarısını ödeyip, aracını kurtarabilmek için bankalara yığıldı. Dedim ya Bakan Unakıtan koltuğunun hakkını çok iyi veriyor.
Son 5 yıla bakıldığında piyasalarda bir güven ortamı ve istikrar göze çarpıyor. Peki neden? Tabi ki uzun vadeli banka kredileri ve kredi kartları halka serum oldu. AKP Hükümetinin ilk 4 yıllık sürecinde halkın umudu ve dayanağı kredi kartı olunca, piyasalarda yaşanan canlılık hükümete mal edildi. Aslında Türk halkı geleceğinden yediğinin farkında değildi. Bankalar vatandaşa para satabilmek için adeta yarış içerisine girdi. Kredi kartı kullanım kültürü henüz oturmamış bir ülkede, vatandaşımızın eline bir anda aldığı maaşının 15–20 katı harcama olanağı geçince, hesaplar alt üst oldu ve son 2 yıla gelindiğinde kredi kartları mısır gibi patlamaya başladı.
İşte tam bu noktada eğri oturup, doğru konuşmak lazım; Çiftçisinden köylüsüne, memurundan emeklisi ve işçisine kadar 100 kişiden 10 tanesi acaba 3–4 yıl sonrasının ekonomik projelerini kafasında planlayabiliyor mu? Bırakın 10 kişiyi, 5’i “Evet” derse şaşarım. Çünkü hepsinin kredi kartı, otomobil, ev, traktör vs. gibi uzun vadeli borçları var. 48 aydan 72 aya kadar varan bu borç vadeleri ortadayken, bu insanlar nasıl gelecek için planlar yapsın. Ülkemiz de son 3–4 yıldır ekonomik canlılık yaşandıysa, bu hükümetin halka yönelik bir takım iyileştirmeleriyle değil, bankaların vatandaşa sunduğu kredi kartlarının cüzdanlara girmesiyle gerçekleşti.
Ülkemizde kredi kartı kullanımı AKP Hükümetinin iktidara gelmesiyle hız kazandı. Dikkat çektiğim gibi 150 milyon lira maaş alan vatandaşımız, birkaç milyar limitli kredi kartına sahip olunca, kendisi bile bu kadar para harcama limitine hükmedeceğine inanamadı. Tabi ki ben konuya çok geniş açıdan bakmak istiyorum. Her şeyden önce kredi kartı dağıtan bankaların, ülke çapında faaliyet gösteren birçok alışveriş mağazaları var. Kredi kartı sahibi de haliyle toplu alışveriş mağazalarından alışveriş yaptığı için, harcadığı limitler, aynı bankanın arka kapısından tekrar kendi kasasına giriyor. Sakın ha; hiç kimse benden bankaları eleştirmemi beklemesin. Çünkü bu bir ticarettir. Benim altını çizmek istediğim nokta, rahmetli Turgut Özal’ın ülkeyi bir anda lüksün içerisine soktuğu örneğidir. 5 milyon lira yevmiye alan vatandaşımız, 3 milyon liralık Amerikan sigarası içmedi mi? Ekonomisi henüz düzlüğü çıkmamış bir ülkede kredi kartı geçişi de derin izler bıraktı. Kredi kartı ile alışveriş yapma kültürünün yaygın olmadığı bir ülkede uçuk limitlerin verilmemesi gerekiyordu. Aslında Avrupa ülkelerinde nakit parayla değil, kredi kartıyla alışveriş yapıldığını biliyorum. Hem de son 50 yıldır yaygın bir şekilde yapılıyor.
Maaşla çalışan herkes için aslında kredi kartı bir itibardır. Ay içerisinde çocuğunuzun ayakkabısı yırtıldı, ya da kendinize kazak alacaksınız, işte kredi kartı sizi o mağazanın işletmecisiyle karşı karşıya getirmiyor. “Param çıkışmadı, aybaşında ödesem olmaz mı?” gibisine mahcubiyet içerisine girerek çaresizliğinizi anlatmak zorunda kalmıyorsunuz. Bu nedenle ben kredi kartının itibar olduğunun altını çizerek vurgulamak istiyorum. Fakat ülkemizde binlerce vatandaşımız hesapsız harcamalar neticesinde zor duruma düştüler. Maalesef ülkemizde bazı geçiş süreçleri geride derin izler bırakarak yerine oturuyor. Tıpkı kredi kartı gibi. Kredi kartı ülkemizde de olmalıydı ve oldu. Kredi kartının geçişi ve oturması da bir süreçti ve o süreçte yaşandı. Dedim ya, her geçişte olduğu gibi, kredi kartının geçiş sürecide derin izler kaldı.
Korkarım ki, bu derin izler kangrene dönüşmeye başladı, birçok vatandaşımız evini, işini kaybetti. Yuvalar dağıldı, ailelerin huzuru kaçtı. 2008 yılının ülkemiz için, bolluk, bereket ve huzur getirmesini temenni etmekten başka yapabileceğimiz bir şeyimiz yok. Allah hepimizin yardımcısı olsun, 2008 yılı gönlünüzün istediği gibi geçsin.
MUTLU YILLAR AYDIN.....
2007 YILI YAŞAMIMIZDA
DERİN İZLER BIRAKTI!
Bir yılı daha geride bıraktık. Fakat geriye dönüp baktığımız da, 2007 yılının diğer yıllara nazaran yaşamımızda daha derin izler bıraktığını anlayabiliriz.
2007’nin öne çıkan olayları ve gelişmelerinin başında, 22 Temmuz Genel Seçimleri geliyor. Seçimler bitti, fakat hâlâ AKP’ye oy atan 10 kişiden 5’ini bulamadık. AKP’nin aldığı oy yüzdesine bakıldığında, oy kullanan seçmenin yarısı AKP’ye oy atmış olması gerekiyor. Fakat Aydın’ı karış karış dolaşan bir muhabir olarak,10 kişiyle de, 20 kişiyle de bir araya geldiysem de, hesaplar bir türlü tutmadı. Yani 10 kişiden 8’i, “Biz atmadık” diyor. Peki, AKP uzaydan mı seçmen getirdi, nereden geldi bu oylar? CHP lideri Deniz Baykal’a muhalif olan fiişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül ve arkadaşları, Baykal’a inat, AKP’ye mi oy attılar? 2007’de kafaları karıştıran bu sorular yumağına benim gibi hala yanıt bulamayanlar, 2008’de de kafa yormaya devam edecekler demektir.
Tabi ki 2007’ye damgasını vuran bir önemli gelişmede kuraklık oldu. Takvim yapraklarının 2107’yi göstereceği 100 yıl sonra bile, 2007’de yaşadığımız kuraklık, 100 yılın felaketi olarak tarihteki yerini alacaktır.
Küresel ısınmaya bağlı yaşanan kuraklığa, bir de yağmurların yağmaması eklenince, özellikle Aydın tarımı dibe vurdu. Aydın ilinin ekonomisi tarıma dayalı olduğu için, tarım sektörüyle birlikte esnafta zor bir yıl geçirdi. Bozdoğan’dan Söke’ye, Kuyucak’tan Karacasu ve Nazilli’ye kadar hangi ilçeye gittiysem, “İşlerimiz yolunda” diyen bir tane esnafla karşılaşmadım. Dedim ya; tarım çökünce, adeta piyasalarda yaprak kıpırdamıyor. Geçmiş yıllardan yaralı olan ve umudunu 2007’ye bağlayan üreticilerimiz, kuraklıktan 2 kere darbe yedi. Üründen verim alamayınca para kazanamadı, buna bağlı olarak ta bankalara, Tarım Kredi Kooperatifi ve piyasalara olan borcunu ödeyemedi. 2007’nin başında tarlaya inecek sermayesi olamayan çiftçimiz, mevcut traktörünü 15–20 milyar liraya sattı, yarısını peşinat olarak yatırarak, lizing kredisiyle traktör aldı. Fakat ilk taksit tarihi gelip geçmesine rağmen birçok çiftçi ve köylümüz taksitlerini ödeyemedi. İsmi bende saklı olan birçok çiftçimiz, köylümüz ve muhtarımız çıkış yolu arıyor. Son 5 yıldır mazot, gübre, tohum ve ilaç gibi tarımdaki temel girdi maliyetleri ikiye katlanmış olsa da, çiftçimiz 5 yıl öncesinin fiyatıyla ürününü satıyor. Aydın’ın tarım kenti olduğunun bilincinde bir gazeteci olarak, tarım haberlerini hep ön planda tuttum. İşte bu nedenle satırlara döktüğüm bu yazıları en az çiftçimizin içinde bulunduğu ruh haliyle yazıyorum.
Türk tarımı ve besiciliği ciddi bir revizyondan geçirilmelidir. Türk çiftçisinin küresel piyasadaki yerini alabilmesi için eşit şartlarda rekabet edebilmesi sağlanmalıdır. Her şeyden önce üreticimiz alacağı desteklemelerin miktarını ve takvimini bilmelidir. Türkiye’nin ürün haritası çıkarılmalıdır. Bölgesel ve yerel ürün deseni belirlenmelidir. Dedim ya, Aydın tarım kenti ve tarım kazanırsa esnafta rahat bir nefes alıyor. Tarımın olmazsa olmazlarının başında iklim şartları geliyor. Yaşanan bir kuraklık bakın Aydın tarımını nasıl çökertti. Hâlbuki Çine Barajı ve Dandalas Barajı yıllar önce tamamlanmış olsaydı, bu kuraklık yaşanmayacaktı. Üreticimizde yüzde 5 düzeylerinde verim kaybıyla yılı atlatacaktı. Nasıl olsa çiftçinin 40 yılı var ya! Bu sene olmadı seneye inşallah.
Son yağmurların ardından Menderes Nehri taşınca, Burunköy, Akçakaya, Pamukçular ve Nalbantlar Köyü arazileri sular altında kaldı. Koçarlı ve İncirliova arazileri de sel baskınlarından nasibini aldı. Karaağaçlı yolu yine kapandı. Yeniköy arazileri silmece su altında. Ne kuraklık, ne de sel baskınları artık Aydınlı çiftçinin kaderi olmamalıdır. Barajlar ve göletler bir an önce tamamlanmalıdır. Su kaybına yol açan sulama kanalları hızla bakımdan geçirilmelidir. Damlama sulama sistemleri çiftçiye anlatılıp, finansman desteği sağlanmalıdır. 2008 yılını geride bırakacağımız günlerde artık karamsar bir yılın değerlendirmesini değil, sorunsuz bir yılın değerlendirmesi yapmak istiyorum. Tabi ki bunlar sadece benim istememle olacak işler değil. Sorumlu olan herkes kendi birimlerinde bu konuları ciddi bir şekilde ele almalıdırlar.
2007 yılı maalesef vergi borcu olan mükellefler için de zor bir yıl oldu. Ekonominin patronu Kemal Unakıtan hakikaten bulunduğu makamın hakkını fazlasıyla verdi. 2000–2001 yıllarında yaşanan ekonomik istikrarsızlık, piyasalarda büyük çöküntüye yol açmıştı. Zaten bu olumsuzluklar nedeniyle değilmi ki Türk halkı henüz 1,5 yıllık bir partiyi tek başına iktidara taşıdı. Türk halkı umudunu AKP hükümetine bağlamıştı. İlk icraat vergi düzenlemesiydi. Fakat faizleri affedilerek taksitlendirilen vergiler, vergi borcu bulunan büyük patronların işine yaradı. Küçük esnaf, büyük mağazaların gölgesinde kaldığı için gün geldi siftah yapmadan kepenk indirdi. Kazanamayan esnaf ne Bağ-Kur’unu ne de vergisini ödeyebildi. Maliye Bakanı Sayın Unakıtan bulunduğu makamın hakkını fazlasıyla veriyor. Unakıtan, hiçbir hükümetin akıl edemediği formülle bu paraları esnaftan söke söke alabilmek için gözünü esnafın ekmek teknesi olan araçlarına çevirdi. Vergi borcu bulunan mükelleflerin araçlarına el konuldu. Trafik polisleri adeta icra memuru gibi yollarda, iş yeri ve evlerin önünden icralı araba topladı, toplamaya da devam ediyor. Araç sahipleri de vergi borcunun en az yarısını ödeyip, aracını kurtarabilmek için bankalara yığıldı. Dedim ya Bakan Unakıtan koltuğunun hakkını çok iyi veriyor.
Son 5 yıla bakıldığında piyasalarda bir güven ortamı ve istikrar göze çarpıyor. Peki neden? Tabi ki uzun vadeli banka kredileri ve kredi kartları halka serum oldu. AKP Hükümetinin ilk 4 yıllık sürecinde halkın umudu ve dayanağı kredi kartı olunca, piyasalarda yaşanan canlılık hükümete mal edildi. Aslında Türk halkı geleceğinden yediğinin farkında değildi. Bankalar vatandaşa para satabilmek için adeta yarış içerisine girdi. Kredi kartı kullanım kültürü henüz oturmamış bir ülkede, vatandaşımızın eline bir anda aldığı maaşının 15–20 katı harcama olanağı geçince, hesaplar alt üst oldu ve son 2 yıla gelindiğinde kredi kartları mısır gibi patlamaya başladı.
İşte tam bu noktada eğri oturup, doğru konuşmak lazım; Çiftçisinden köylüsüne, memurundan emeklisi ve işçisine kadar 100 kişiden 10 tanesi acaba 3–4 yıl sonrasının ekonomik projelerini kafasında planlayabiliyor mu? Bırakın 10 kişiyi, 5’i “Evet” derse şaşarım. Çünkü hepsinin kredi kartı, otomobil, ev, traktör vs. gibi uzun vadeli borçları var. 48 aydan 72 aya kadar varan bu borç vadeleri ortadayken, bu insanlar nasıl gelecek için planlar yapsın. Ülkemiz de son 3–4 yıldır ekonomik canlılık yaşandıysa, bu hükümetin halka yönelik bir takım iyileştirmeleriyle değil, bankaların vatandaşa sunduğu kredi kartlarının cüzdanlara girmesiyle gerçekleşti.
Ülkemizde kredi kartı kullanımı AKP Hükümetinin iktidara gelmesiyle hız kazandı. Dikkat çektiğim gibi 150 milyon lira maaş alan vatandaşımız, birkaç milyar limitli kredi kartına sahip olunca, kendisi bile bu kadar para harcama limitine hükmedeceğine inanamadı. Tabi ki ben konuya çok geniş açıdan bakmak istiyorum. Her şeyden önce kredi kartı dağıtan bankaların, ülke çapında faaliyet gösteren birçok alışveriş mağazaları var. Kredi kartı sahibi de haliyle toplu alışveriş mağazalarından alışveriş yaptığı için, harcadığı limitler, aynı bankanın arka kapısından tekrar kendi kasasına giriyor. Sakın ha; hiç kimse benden bankaları eleştirmemi beklemesin. Çünkü bu bir ticarettir. Benim altını çizmek istediğim nokta, rahmetli Turgut Özal’ın ülkeyi bir anda lüksün içerisine soktuğu örneğidir. 5 milyon lira yevmiye alan vatandaşımız, 3 milyon liralık Amerikan sigarası içmedi mi? Ekonomisi henüz düzlüğü çıkmamış bir ülkede kredi kartı geçişi de derin izler bıraktı. Kredi kartı ile alışveriş yapma kültürünün yaygın olmadığı bir ülkede uçuk limitlerin verilmemesi gerekiyordu. Aslında Avrupa ülkelerinde nakit parayla değil, kredi kartıyla alışveriş yapıldığını biliyorum. Hem de son 50 yıldır yaygın bir şekilde yapılıyor.
Maaşla çalışan herkes için aslında kredi kartı bir itibardır. Ay içerisinde çocuğunuzun ayakkabısı yırtıldı, ya da kendinize kazak alacaksınız, işte kredi kartı sizi o mağazanın işletmecisiyle karşı karşıya getirmiyor. “Param çıkışmadı, aybaşında ödesem olmaz mı?” gibisine mahcubiyet içerisine girerek çaresizliğinizi anlatmak zorunda kalmıyorsunuz. Bu nedenle ben kredi kartının itibar olduğunun altını çizerek vurgulamak istiyorum. Fakat ülkemizde binlerce vatandaşımız hesapsız harcamalar neticesinde zor duruma düştüler. Maalesef ülkemizde bazı geçiş süreçleri geride derin izler bırakarak yerine oturuyor. Tıpkı kredi kartı gibi. Kredi kartı ülkemizde de olmalıydı ve oldu. Kredi kartının geçişi ve oturması da bir süreçti ve o süreçte yaşandı. Dedim ya, her geçişte olduğu gibi, kredi kartının geçiş sürecide derin izler kaldı.
Korkarım ki, bu derin izler kangrene dönüşmeye başladı, birçok vatandaşımız evini, işini kaybetti. Yuvalar dağıldı, ailelerin huzuru kaçtı. 2008 yılının ülkemiz için, bolluk, bereket ve huzur getirmesini temenni etmekten başka yapabileceğimiz bir şeyimiz yok. Allah hepimizin yardımcısı olsun, 2008 yılı gönlünüzün istediği gibi geçsin.
MUTLU YILLAR AYDIN.....
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.