ŞEREF PINARBAŞI
YIĞMA İNSAN
Yığma; yığmak mastar fiilinden türetilmiş, nesneleri üst üste koyarak bir yığın oluşturma eylemi demektir.
Yığma insan deyimine gelince; Biz biliyoruz ki insan, nesnel ve öznel yanları başta olmak üzere, en az iki parçadan bir bütün oluşturmaktadır.
Bir insan doğar, hemen akabinde kendi ayakları üzerine doğrulacak hazırlıklara başlar. Nefes almak, açlığını susuzluğunu gidermek adına, beden becerileri kazanırken bunlara dair kural ve metotları da öğrenir. Bu öğrenmeyle birlikte devam eden bir başka yan olan öznel yanı ile de aklı harekete geçirme yollarında egzersizler yapar. Çok doğrudur ki; akılla birlikte, sevme kavramını da sezgi, somut ve soyut dönemler olmak üzere, sınama-yanılma davranışları ile öğrenir, sindirir ve kendi eyleminin hazırlıklarını yapmış olur. Böylece, bir insanın kendi olabilmesi, kendi eylemlerinin altına imza atabilmesi 19-20 yaşlarını bulmuş olur.
Bir insanın KENDİ OLMAsı demek kendi sınırlarının, yani neyi yapıp, neyi yapmayacağını bilmesi, doğa ve toplum karşısındaki kendi gücünün farkında olması, dürtülerini engellemede ve duygularını ertelemedeki gücü ve bu konuda kendine olan güveninin (Özgüven) işlerliğinin derecelerini bilmesi demektir.
Böyle bir insanın olabilmesi ancak; günümüz EĞİTİM KURAMI nın temel ilkeleri doğrultusunda yapılan bir eğitimle mümkündür. Değilse çocuğun yetişmesinde Saldım çayıra, mevlam kayıra herkes üç çocuk, beş çocuk gibi avare laflarla, kendi olan insan değil YIĞMA İNSAN lar ve yığma toplumlar meydana gelir.
Yığma insan, üst üste yığılan nesneler gibidir. Örneğin, herkes birer kürek toprak atarak yığma tepeler yapılır. Hatta günümüzde büyük iş makinaları ile, yığma dağlar, yığma binalar, dolgu barajlar yapılmaktadır. Dahası, yığma et danaları, et tavukları bile yapılmaktadır. Bunların hepsi bir yerde gerçekliliği olan geçici olarak insanların yaşamını kolaylaştıran araçlardır.
Fakat insan; doğanın içindeki canlı-cansız hiçbir nesneye benzemez. Çünkü insanın bir yanı doğaya bağlı iken, bir yanıyla doğanın üstüne çıkarak, doğaya aykırı gelişmelere imza atmaktadır. Bu sayede de doğanın verdiği izin kadar değil, ona hükmettiği oranda rahat etmektedir. Yani; yağmurdan, rüzgardan, depremden, uzaydaki hareketlerden bilgiler edinip, kendi korkularını azaltarak yaşamaktadır. Aslında bizi korkusuzlaştıran şey, bilgilerimizdir. Bu yolda ne kadar çok uğraş, çok bilgi demek ve o da daha yiğit davranış demektir.
Ne yazık ki insanoğlu bu uğraşlar için yeterince uyanmış değildir. Yığma bir insan olup, yani onun bunun söylemleri ile bir insan görünümü kazanıp, gerçek insan olamayış, günümüz insanının en büyük açmazıdır.
İlk başlarda; ver yiyeyim, ört yatayım, çocuğun ya da insanın en hoşlandığı bir davranış olsa gerektir. Fakat bu yolla, kendi ayağı üzerine dikilemeyen, onun bunun güdümünde insan ve bu insanlardan oluşan bir toplum meydana gelmektedir. Hatta şimdilerde G-8ler koca koca ulusları bu şekilde gütmektedirler. Bir torba kömür, bir kilo makarna teslim olması için yetmektedir.
Kısacası Gerçek insan bir şeylerin sahibi olan insan değil, kendisi bir şey olan insandır söylemine uygun, insanlardan oluşan bir toplumla, dünya hatta evren bu yığma insanlardan kurtulacaktır. O zaman kansız, acısız, savaşsız barış içinde bir dünya kurulacaktır. Zira zoru gören, yığma insanlar, yığma tepelerin yağmur, kar ve rüzgarla dağıldığı gibi, insanlar bilgilendikçe yok olacaklardır. Yatağa aç girmeyecek çocuklar için gereken mücadele gücünü, kendinde bulacak olanlar, GERÇEK İNSANLARdır