YANDAŞ DEĞİL CANDAŞIZ
Geçenlerde köşemde yayınlanan bir makalemde Kenan Özcanın herşeyi üzerine mesele ettiğini yazmıştım. Görüşümün doğru olduğunu ben değil, son davranışlarıyla bizzat kendisi kanıtladı.
Kenan Özcanın kayınpederi Müftü Mustafa Yazıcıoğlu 1960ın başında Sökeye tayin oldu. Sökeliler onu o kadar çok sevdi ki, adeta bağrına bastı. Ve ölene kadar bu saygı ve hürmet devam etti.
Sökeliler çok vefalı insanlardır. Ebediyete intikal eden Müftü Mustafa Yazıcıoğlu ve Türkiye için bir değer olan evladı Recep Yazıcıoğlu bu yüzden hep kalbimizde yaşamaktadır. Sait Yazıcıoğlu da güvendiğimiz, sevdiğimiz Söke için hiç bir fedakarlıktan kaçmayan değerli bir insandır.
Tabii iş bu kadarla bitmiyor. Bir de bu ailenin boyu posu yerinde, söz aramızda geçenlerde belirttiğim gibi, Başbakandan da yakışıklı bir damadı var. Bu yüzden damadınız olduğu günden beri diğer aile bireylerine olduğu gibi, Kenan Özcanı da bağrımıza basarız. Hani Allah var... karşı karşıya geldiğimizde her türlü saygıyı gösterir, elimi öper, halimi hatırımı sorar.
Ne güzel bir davranış şekli değil mi?
İyi ama benim ve gazetemizin izlediği yayın politikasına geldi mi, iş değişiyor. Sayın Özcan AK Partiye yönelik ve küçük bir eleştiriyi kabul edemiyor ve kendine mesele yapıyor.
Ancak unuttuğu bir şey var. Gazetem ve ben Kenan Özcana herkesten daha yakınız. Çünkü bizler yandaş değil ama candaşız. (Nede olsa aynı zamanda gazetemizin yazarı)
Yandaşlığın garantisi yoktur. Ama candaşlık başka bir kavramdır. Mesela AK Parti, ilelebet iktidarda kalacak değil ya, iktidardan düştüklerinde yandaşlar, yani güç odaklarının sofralarında yerlerini alırken, bizim gibi candaşlar, yine güçsüzlerin yanında yer alır.
Yani bugün eleştirdiklerimizi gelecekte bağrımıza basarız. Gelecekte bağırımıza bastıklarımız içinde Sayın Özcanda olabilir. Onun için bugün birbirimizle anlaşamamamızın ne anlamı var? Neymiş efendim? Fakültenin açılış kararı çoktan verilmiş de, biz sırf AK Parti iktidarını kötülemek için YÖKün fakülte iznini vermediğini yazı yormuşuz. Bunu kanıtlamak amacıyla izlediği davranış biçimi yanlışlıklarla dolu.
YÖK fakülteye hayır diyor şeklindeki haberimizde AK Partiye veya şahıslara yönelik en küçük bir eleşti rimiz yoktu. Buna rağmen sayın Özcan habere büyük tepki gösterdi. Yoksa YÖK AK Partinin bir yan kuruluşu mu? Eğer o yan kuruluşun adını andığım için bizlere kızıyorlarsa, sözümü geri alıyorum.
Neymiş efendim, YÖK Fakülte kararını 18 Ocakta imzalamış da bizler sırf AK Partiyi kötülemek için bu tür yayınlar yapıyormuşuz...
İsimlerini vermek istemediğim bir çok yetkili; YÖKün Sökeye fakülte izni vermediğini ve Sait Yazıcıoğlunun bu konuda çaba sarfettiğini biliyor. Adnan Menderes Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Mustafa Birincioğlu temaslarını sürdürmek için Ankaraya gitmişti. Ama çok zamandır bağrımıza bastığımız Sayın Özcan, sözde bizden öç alırcasına, YÖKün tastik ettiği kararı sadece Yeni Söke Gazetesine veriverdi. Özcana göre kardeş gazete bizi atlattı. Ama yanılıyor. Biz üzülmedik, sevindik. Basın çalışanları birbirine çok yakındır. Siyasi partiler, siyasiler bugün vardır, yarın yoktur. Çünkü siyasiler yolcu, bizler hancıyız.
Sayın Özcan, Türkiyenin siyasi tarihine bir göz attığında ne demek istediğimi çok iyi anlar. Onun için bizim yolumuz belli, kulvarımız belli. Bu saatten sonra yandaş olacak halimiz de yok. Bunu beceremeyiz ama bugün de yarın da candaş olmayı sürdüreceğiz.
Demokrasiye inanmak ve bu değerlerin ilkelerine bağlı kalmak ne büyük bir erdem.
AYDIN GAZETECİLER CEMİYETİNDE
KONGRE HEYECANI
Biz oldum olası demokrasiyi ve onun ilkelerini içine sindiremeyen bir toplumuz. Osmanlı döneminden başlayıp 135 yıldır hâlâ demokrat olamadık. Siyasi partilere, kurum ve kuruluşların yöneticilerine bakın, sanki hepsi yıllanmış şarap gibi bulundukları yerleri hâlâ muhafaza ediyor. Toplumda bunun okadar çok örneği var ki, say say bitmez. Necmettin Erbakanın durumu ortada... Eli, ayağı tutmuyor ama koltuğa öyle bir yapışmış ki, onu oradan kaldırana aşk olsun. İlçemizdeki dernek ve oda başkanlarına bakın. Yıllar yılı, değişmez ve değiştirilemez başkanlar haline gelmişler.
Aydın Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Mustafa Çezikde bunlardan biridir. Benim bildiğim yaklaşık 20 yıl Aydın Gazeteciler Cemiyetinin başkanlığını yaptı. Görevi başkalarına devretme zamanı gelmişti ama buna yanaşmadı. Sonunda meslektaşları yeter dedi ve kongrede rakibi Suat Denize yenik düştü. Aydın Gazeteciler Cemiyeti Söke Şube Başkanı Ali Esmerin bütün çabası sonuç vermedi. Kongreden çıkan sonuç, sanki Söke Şube Başkanı Ali Esmere bir uyarı niteliği taşıyordu. Bir sonraki kongrede sıra Esmere mi gelecek?
DEĞİŞİM RÜZGARLARI
Dünyada değişim rüzgarları esiyor. Vahşi kapitalizmin yer yüzünde oluşturduğu yandaş yönetimleri bir bir çatırdamaya başladı. İlk kıvılcım VikiLeaks belgelerinde yayınlanan kriptolarla Tunusta çıktı ve devam etti. Şu sırada Mısırda büyük bir belirsizlik var. Amerikan yandaşı bir ülkeyi yönetmek kolay değil. Emperyalizm, geri kalmış ve gelişmekte olan ulusları ilk önce tüketim toplumu yapıyor, ondan sonra sömürüyor. Yalnız maddi değerlerini değil, ahlaki değerlerini de batılılaştırıp kendilerine benzetiyorlar. Geri kalmış milletler batılılaşmalı ki; onların ürettiklerini tüketsinler. Nitekim aynı ifade ettiğim gibi olmuyor mu? Biz tükettikçe onların fabrikaları üç vardiya çalışıyor. Bizimkiler ise bir bir kapanıyor ve ithalatta, rekor üzerine rekor kıryoruz. Öyle bir rekor ki; geçen yıl ile bu yıl arasında ithalatımızda % 84 artış var ama bu halktan gizleniyor ve ihracat rakamları gazete sütunlarında yerini alıyor ama yapılan ihracatın % 73ünü ithalat yoluyla ül keye gelen mallar oluşturuyor. Türkiye sürekli dış ticaret açığı veriyor. Bu olumsuzluk, cari açığı da beraberinde getiriyor ve aynı Türkiyede olduğu gibi ülkeler giderek borçlanıyor, fakirleşiyor. Afrikanın kuzeyinde meydana gelen isyanların asıl nedeni bu. Halklar fakirleşmiş ama emperyalizm onlara yaşam hakkı vermiyor.
Dünya kıpır kıpır...
Yoksa vahşi kapitalizm iflas mı etti? Dilerim ki; bu direnişler yeni adı neoliberalistlere büyük bir ders olur. Dünya ü zerindeki ulusların yönetimlerine dışarıdan müdehale edilmesin, onlar kendi kaderleri ile baş başa bırakılsın.
Tek tip insan modeli ile ancak emperyalizme hizmet edilir.