ÖZCAN PEHLİVANOĞLU
ÜLKENE SAHİP DEĞİLSEN!...
Türkiyede çok hızla gelişen olaylar yine aynı hızla Türk halkına izah ediliyor ve yaşam kaldığı yerden akıp gidiyor. Tıpkı Cumhurbaşkanı Abdullah Gülün, İlker Başbuğun tutuklanması üzerine Demirelvari bir şekilde söylediği Mahkeme kararı olmadan kimse suçlu ilan edilemez. Herkes hukuk karşısında eşittir. Soğukkanlı yaklaşılmalı ve sonrası gibi.
Bir millet düşünün ki; ülkesinde siyasal anlamda iktidar değil. Siyaseten iktidar olmayınca; bürokrasi, yargı ile sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda da iktidar olmanın imkanı yok.
Memleketimizin içinde ve dışında meydana gelen olaylara Türke göre bakmak gerekirken, Türke; Türk olmayan ve Türke göre olaylara bakmayanlar tarafından bilgi veriliyor. Ve garipleştirilmiş Türk; bu nedenle aval aval etrafı seyretmeye devam ediyor. Bu sebeble emekli genelkurmay başkanı İlker Başbuğun silahlı örgüt kurmak ve hükümeti devirmeye teşebbüs etmek suçundan tutuklandıktan sonra söylediği Takdir Yüce Türk Milletinindir sözünün kanaatimce taşıdığı hiçbir ağırlık yoktur. Eğer ortada gelişmeleri takdir edecek bir millet varlığı olsaydı, durum hiç böyle cereyan edermiydi?
Bir ülkenin %86sı Türk oğlu Türk olsun, kalan %14ün yarısı yani yüzlük dilimin %7si de kendini Türk milletinin bir parçası olarak görsün ama kendi toprağında siyaseti, bürokrasisi, sanat ve kültürü, yargısı, ekonomisi ile iktidar olamasın; ne acı değil mi? Günümüzün siyasal iktidarının milletimizin adını Türk olarak anmaması bunun en büyük delilidir.
Memleketin sözde sahibi olan ancak fiiliyatta paryası haline gelmiş Türk evladının, elinde kalan hukuki hükümranlığına da Yeni Anayasa denilen ucubede son vereceklerdir. Yazılı metinde, karşısına memleketin ortağı olarak bir güruhu çıkartacaklar ve Türkün sessiz kalışı veya örtülü ya da açık desteği ile gayri Türkler memleketin sahibi haline hukukende gelecektir. Zilliyet hukukiyet kazanacaktır. Ve tapu kaydı mutlaka gayri Türkler lehine değiştirilmelidir.
Siyaseten iktidar olmayı beceremeyen Türkler; bunun doğal sonucu olarak bilim dünyası ve medya başta olmak üzere hemen hemen her sahada gücünü yitirmiştir.
Medya işgali kademeli olarak yıllar öncesinden tamamlandığı için başta bölücülük olmak üzere her konuda görüş belirten gayri Türklerle doludur. İşin garibide bu tipler çoğu zaman kendilerini Türk yerine koyup görüşlerini açıklamaktadır. Bölücülerin, küreselcilerin, İslamcıların ve de cemaatçilerin pervasızca ağız birliğini açık ettikleri günleri hep birlikte yaşıyoruz. Örneğin malum cemaatin seçkin temsilcileri Hüseyin Gülerce, Ali Bulaç ve Faruk Mercanın televizyon ekranlarında kürtçenin anadil olarak kabulü ve öğretilmesi konusundaki istekleri gibi
Sanat dünyası ise Türke söverek prim yapanlarla doludur. Kabiliyetli Türk çocuklarının önü malum mihraklar tarafından kesilerek toplumun karşısına çıkmaları, şöhret ya da popüler olmaları engellenmektedir. Aksine televizyon programlarındaki basit sorular ve sonradan yapılan montajlarla, Türk milletinin sözde aptallığı ve cehaleti vurgulanmakta ve Türklere bu önemli coğrafyanın yönetiminin bırakılmayacağı medya sopası ile anlatılmaktadır.
Üniversiteler ise tam bir işgal altındadır. Ülkemizin karşı karşıya olduğu sorunlarla ilgili olarak bilim adamlarının sesi hiç çıkmamaktadır. Türk aydını olmayı başaramamış sözde aydınlar ise menfaat pususuna yatmış durumdadır.
İş dünyası ise paranın dini, imanı, milliyeti olmaz prensibi ile hareket ederek daima kazananın ve kazanmanın yanındadır. Yani hep kazan kazan cıdırlar.
Devletin ekseninin kayması; siyaseten gayri Türk unsurların iktidarda olması ve bu nedenle asimilasyona yatkın olan Türk milletini de güçlüden yana devrilmeye itmektedir. Bu sebeple aslını inkar eden insan müsveddeleri ortalıkta cirit atmaktadır. Hatta iş Selahaddin Eyyübinin kürtleştirilmesine kadar varmıştır. Aslında bunlara en iyi cevabı 1778de ölmüş olan ünlü Fransız yazar Voltaire vermiştir: Türklerin sırtına yüklediğimiz iftiralarla koskaca bir kitap olur. Peki ondan sonra geçen 330 küsur yılda Türke karşı yapılanlarla ne olur? Bu soruya verilecek cevap, insanı tebessüm ettiriyor.
Komünistler tarafından toplumların uyutulması için bir afyon vazifesi gördüğü iddia edilen din; bu gün gerçekten kapitalist ve emperyalist amaçları bünyesinde toplamış olan küreselciler tarafından, Türk milletine karşı bir uyutma aracı olarak kullanılmaktadır.
Bayrak şairi Arif Nihat Asyaya sormuşlar Eğilir, bükülür, katlanır, istenilen şekle kolayca sokulur bir cam yapmışlar, duydunuz mu? diye, üstad cevap vermiş Desenize, camıda kendimize benzettik.
Eğer iktidar değilseniz sizide aynen bugün olduğu gibi eğerler, bükerler, katlarlar ve istenilen şekle kolayca sokarlar.
Onun için; Türk ordusu ile ilgili gelişmelere, meşhur davalara, bölücülüğe, üniversitelere, gazete ve televizyonlara, ekonomik gelişmelere, eğitim ve öğretim hayatımıza; mensup olduğumuz Türk Milletinin penceresinden bakmak zorundayız. Eğer böyle yaparsak olayların bizle ilgili olan kısımlarındaki gerçekliği yakalayabiliriz.
Gerçekliği yakalayınca da, Türk Milletinin hayatiyetini sağlayabilmek için iktidar olmak gerekliliği sonucuna varırız. Şimdi Türklerin bu konuda karar verme zamanıdır. Daha fazla geç olmadan, Türk Milleti siyaseten iktidar olmalıdır. Bunu düşünmeyen, planlamayan ve bu yolda çalışmayan, feragat ve fedakarlık göstermeyen, ben odaklı davranan herkes, kim olursa olsun yanlış yapıyor demektir. Özellikle Türk Milletinin umudu olacak siyaset anlayışını yönetenler hiç yanlış yapmamak zorundadır. Bu nedenle günümüz mazeret üretme zamanı değil, Türk Milleti adına gerçeklerle yüzleşme ve gereğini yapma zamanıdır. Çünkü tarih yanlış yapanları hiçbir zaman affetmeyecektir.