ÖZCAN PEHLİVANOĞLU
SIRTIMA SOKULU HANÇER...
Bilmem biliyormusunuz? 2012 yılı 1.5 milyon insan ve 168.000 kilometrekare toprak kaybettiğimiz Balkan Savaşlarının 100.yılı. Dile kolay, 1.5 milyon insan
Amerikalı akademisyen Justin Mc. Carthy, Balkan Savaşlarında 632.408 Müslüman Türkün öldüğünü söylüyor. Hadi onun dediklerini kabul edelim. Bu kadar çok insan katli bile bir soykırım değilmidir?
Ya toprak kaybımıza ne demeli? Tamı tamına 168.000 kilometrekare. Mukayese edersiniz diye yazıyorum; bu günkü sahip olduğumuz toprak parçasının %20sinden fazla.
Eğer Türk Ordusu toparlanıp, karşı bir taarruza geçmeseydi, bugün Edirne, Tekirdağ, Kırklareli toprakları; Yunanistan ile Bulgaristan arasında pay edilmiş olacaktı.
1912 2012 arasında 100 yıllık bir süre geçmiştir. Bu süreçte facianın üstü birileri tarafından örtülmüş ve Türk Milletinden gizlenmiştir. Balkanların Türk Yurdu olduğu bilerek unutturulmuştur.
Kara Tahsin Paşa ve onu Selaniki tek kurşun atmadan teslime zorlayan hainler perde arkasına atılmış, Edirneyi aç bilaç emrindeki kahramanlarla müdafaa eden, Şükrü Paşa gibiler ise hatırlatılmamıştır.
Rumelinin kaybını kaleme alan Mahmut Muhtar Paşa, bu felaketin tek bir sorumlusunun bulunduğunu ve onun da başına gelecekleri önceden sezip tedbir almayan Türk Milletinin, kendisi olduğunu yazmaktadır. Mahmut Muhtar Paşa ne yazık ki; haklıdır. Bu günde, Türk Milleti aynı haldedir.
Balkan Savaşları öncesinde, Osmanlı Türk İmparatorluğunun içinde bulunduğu; sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel ve askeri sorunların; sebeb sonuç ilişkisi bakımından iyi incelenmesi ve ortaya konulması gerekir. Böyle yapıldığında görülecektir ki; o gün içinde bulunduğumuz sıkıntıların ve karşıya karşıya olduğumuz tuzakların, benzerlerini bu günde yaşamaktayız.
O nedenle, Balkan Savaşlarının 100.yılını, özellikle Balkan Muhacirleri başta olmak üzere milletçe çok iyi bir şekilde anmalı, başımıza gelen felaketin boyutlarını öğrenmeliyiz.
Böyle yapmazsak, tarih tekerrürden ibaret olduğu için Balkan Savaşları gibi yeni facialar yaşar ve Allah göstermesin toprak kaybederiz.
Günümüzde nasıl gafiller, işbirlikçiler, hainler var ise Balkan Savaşları zamanında da aynı tip insanlar aramızdaydı. Gaflet ve ihanet o boyuttadır ki; kapitülasyonlarla yabancıların kontrolüne girmiş olan Osmanlı Demiryolları aracılığı ile, karşımızda savaşan Balkan Devletlerinin ordularına, Osmanlı toprağından silah taşınır!
Osmanlı Türk İmparatorluğunun yıkıldığı Birinci Dünya Savaşının sonuna kadar kendi bünyesinden gördüğü inanılmaz boyutta, bir ihanet vardır.
Merak ediyorsanız, Selaniki tek kurşun atmadan teslim edenleri, Çanakkalede yevmiye ile İngilizlere siper kazanları, Simavda Yunan Ordusunu davul zurna ve çiçekle karşılayanları bir araştırında, öğrenin
Anadolunun işgali ve Yunan Ordusunun İzmire çıkışı, Balkan Savaşlarının devamı mahiyetindedir. Aslında Yunanlıların, Polatlı önlerine kadar giden ve üç yıldan fazla süren Batı Anadoluyu işgal günlerinde gerçekleştirdikleri Türk Soykırımları da, ayrı bir araştırma konusudur.
Bugün Türk Milleti açısından, Balkan Savaşlarının hakkıyla anlaşılması, geleceğimiz bakımından çok önemlidir. Türk Milleti, Mustafa Kemalin önderliğinde kötü gidişe dur demiş ve Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşu ile Türk Milleti asli sahibi olduğu haklarına yeniden kavuşabilmiştir.
Onun için, Türk Milletinin düşmanlarınca; andımız, gençliğe hitabe ve Mustafa Kemal Atatürkün şahsında Türk Milletinin varlığı tartışmaya açılmaktadır. Atatürkün bizi hangi uçurumun kenarından çekip aldığı, Türk Milletince iyi anlaşılırsa bazılarının tükürük yağmuru altında kalacağından zerrece kuşku yoktur. Ancak bu, türlü oyunlarla engellenmeye çalışılmaktadır.
Bizlerde Balkan Savaşlarının 100. yılını Türk toplumunun önüne getirmeye çalışıyoruz. Ancak görüyoruz ki; bundan rahatsız olanlar var. Şu ana kadar Türk Milleti ve devleti açısından pek ehemmiyet arz eden bu konu, gündeme taşınabilmiş değildir. Ben bu hususta her bir Türk evladından katkı bekliyorum.
Bu süreçte biz Türk Milleti, Türk Milleti dedikçe sıkıntılanan ve birbirine kaş göz oynatanlar var. Bunların medyadaki temsilcileri ardı ardına köşelerinden Balkan Muhacırlarına saldırıp, onları ürkütmeye ve korkutmaya çalışıyor. Bu saldırıların cemaat ve tarikatlardaki boyutu ise cehennem korkusu ile insanları Türk milliyetseverliğinden ısrarla uzak tutmak oluyor.
Bu sebeplerle; Türk Milletini sırtına sokulan hançerle yaşamak zorunda kalan bir insana benzetiyorum. Evet! Sırtımıza sokulu bir hançer vardır. Ve ben bu hançerle yaşamak istemiyorum.
Balkan Savaşlarını ve devamı niteliğinde olan İstiklal Mücadelemizi iyi incelersek; andımıza, gençliğe hitabeye ve Atatürke sahip çıkmanın bayrağımıza sahip çıkmak demek olduğunu göreceğiz. Her bir Türk evladı, elbette bayrağı yere düşürmeyecektir.