600 yıllık bir imparatorluğun evlatları olan Türk milletini müstevlilerin zulmünden kurtaran Atatürk'ün bu sözleri gerek dünya milletlerine gerekse Türk milletine ışık tutacak bir düstur mahiyetindedir.
Dünya milletlerini esareti altına alan Avrupa devletleri işkal ettikleri ülkelerde yaşayan milleti misyonerler yoluyla asimile ederek dinlerini, dillerini, örf ve adetlerini kabul ettirip yıllarca sömürgeleri altında tutmuşlardır.
Osmanlı İmparatorluğu Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim zamanında tüm Avrupa, Afrika ve Arap Devletlerini işkal edip yönetimleri altına almak güçleri olduğu halde yalnız Doğu Avrupa Devletleri ile Kuzey Afrika ülkelerinde sömürge siyaseti gütmeyip o milletlerin din ve dil ve kültür varlıklarını koruyarak işkal ettikleri ülkelerde barış içinde yaşama olgunluğunu göstermişlerdir. Türk milletinin karakter yapısında barış içinde yaşama olgusu hakimdir. Hal böyleyken son yıllarda huzur ve barış içinde yaşamayı mani olmak isteyen ve toplumda anarşi yaratan toplumlar türemiştir.
1 MAYIS BAYRAMININ ANLAMI
Geçmiş yıllarda 1 Mayıs İşçi Bayramı olarak kutlanıyordu. Halbuki Türk Milletinin işçi olmayan %90 kısmı işçisinden ayrı değildir. Hepsi Türk analarının evlatlarıdır. Et tırnaktan nasıl ayrılmazsa üretimde büyük katkısı olan çalışan bu grubu toplumdan ayrı olarak göstermek toplum barışına telafisi güç sakıncalar yaratır. Hükümet ve parlamentomuz Türk milletini bir bütün olarak görmek istediği ve toplumda devamlı barışı sağlamak için 1 Mayıs'ı kanunla resmi tatil olarak kabul etmiştir.
1 Mayıs memurun, öğretmenin, tüm kamu kurum ve kuruluşların, sivil toplum örgütlerinin, talebelerin, esnafın, çiftçinin, askerin, emeklinin ve gençlerin hepsinin bayramıdır. Bu bahar bayramını huzur ve barış içinde kutlamak varken, sendikalar binlerce işçiyi bir noktada toplayarak kutlamakla provokatörlerin bu temiz toplum içine karışarak bayramlarını zehir etmelerine sebeb olmaktadırlar.
İşçi kardeşlerimiz ayrı gruplar halinde bayramlarını fabrika bahçelerinde ve toplum içine karışarak piknik yerlerinde kutlasalar ve sendika başkanları bu grupları ayrı ayrı ziyaret ederek bayramlarını kutlasalar ve o gruplara hediyeler götürmek suretiyle gerçek barışı sağlamış olurlar. 2008-2009 yılları içinde yaşanan acı günler sonunda ferden ferden barışa susayan kişiler olarak örgüt halinde topluluk şuur ve cesaretiyle her şeyi unutuyor ne yaptığını bilemiyorlar.
Son 1 Mayıs olaylarından sonra kurum ve sendikaların başkanları da Türkiye'de huzur ve barışı istediklerini gazetelerle ve görsel basınımızda çıkan beyanlarından öğrenmiş bulunuyoruz.
Disk sendika başkanı Süleyman Çelebi (Demokratik olmayan hiçbir yönetim anlayışı ve yaklaşımı içinde olmayız) dedi ve ekledi (karşılıklı anlayış ve empati ile yaşam erdemi göstermeliyiz) ibaresini toplum barışının müjdecisi olarak kabul etmemiz gerekir.
Yine Türk milletinin göz bebeği olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin lideri durumunda olan Genel Kurmay Başkanımız (Darbeciler Türk Silahlı Kuvvetleri içinde barınamaz) ifadesi devrim niteliğinde bir sözdür ki Sayın Genel Kurmay Başkanımız büyük kurtarıcı Atatürk'ün çizgisinde olduğunu ispat etmiş ve YURDA SULH CİHANDA SULH düsturu ile yurttaki barışın güvencesi olmuştur.
Barışın, sevginin, kardeşliğin ve hoşgörünün hakim olması gerekirken toplumu kucaklayan baharın bu mutlu günlerinde insanlık dışı katliamı ülkemizi yasa boğduğunu ve bu katliamı gerçekleştiren canilerin İtalyan hukukçusu Lombrozo'nun dediği gibi doğuştan suçlu canilerin dışında kalan toplumun yurtta barışı bir düstur olarak kabul etmesi gerekir.
Bilmemiz gerekir ki milyonlarca şehit kanıyla yoğrulan bu topraklarda huzur içinde yaşayarak evlatlarımıza büyük Türkiye idealini yaşatmak istiyorsak hiçbir bölge ayrımı yapmadan bize emanet edilen bu eşsiz vatanın kıymetini bilerek barış ve kardeşliği, sevgi ve saygıyı benliğimizin derinliklerinde ilelebet yaşatmamız gerekir.