YOK YOK...

KAZIM ER

Avşar'lardan Yörük Mehmet, derlerdi ona. Uzun yıllar o yayla senin, bu yayla benim diye hayvanlarının peşinde koşmuştu. Her bir yaylada ayak izi vardı onun. Gün gelir çadırın içine yakılmış ocağının başına oturur; kendi kendine;

Bu göçerlik nereye kadar diye düşünür.

Bu çocukların hali ne olacak derdi.

Birgün yerleşik düzene geçip, çocuklarının okur-yazar haline gelmesini çok istiyordu

Yörük Mehmet'in yaylasına günün birinde bir grubun yolu düşmüştü. Onları çadırına davet etmiş, ağırlamıştı.

Gelenler, yakınlardaki Eskihisar dedikleri ören yerindeki kale kalıntısını incelemek amacıyla gelmişlerdi. Hepside okumuş yazmış insanlardı. Onlara yardımcı olmak için önlerine düşmüş, başka yerleride gezdirmişti.

Eskihisar denilen yere gelip, çadır kurmuşlar, Eskihisar'da kazı çalışmalarına başlamışlardı.

Sabahları sürüyü yaylaya salınca, onların yanına gider, yaptıkları çalışmaları izlerdi. Onların ellerindeki küçüçük küreklerle ve fırçalarla toprağı nasıl ayrıştırdıklarını görünce şaşırır, aklı bu yapılanlara ermezdi.

Gelenlerle konuşmak hoşuna gidiyordu. Çok saygılı insanlardı. Kazı çalışmasına gelmiş olanlarla dostluğunu ilerletmiş, bu görgülü ve bilgili insanları akşamları da ziyaret ederek, onlarla geç vakitlere kadar sohbet ediyordu. Burada ne kadar kalacaklarını sordu. Üç ay kadar kaldıktan sonra ayrılacaklarını söylediler.

Sayılı günler çabuk geçti. Gittiler.

Her yaz gelenleri dört gözle bekler olmuştu. 2 yıl kazı çalışmalarına geldiler. Bir daha gelmediler.

Avşarlardan Yörük Mehmet, kazıya gelenlerin söyledikleri hiç aklında çıkmamıştı. ”Bu memleketin okumuş, yazmış ve bilinçli insanlara ihtiyacı var. Cuhuriyetimiz, gençlerle ayakta kalacak. Ülkeyi seven insanlara ihtiyacımız var diyerek, her sözün sonunda da;

“Bu çocukları okutmayacak mısın?“ diyorlardı.

Avşarlardan Yörük Mehmet, sürüsünü satmaya karar verdi. Akrabalarının bulunduğu köye gitti. Oradan arazi almayı düşündü. Dediğini yaptı. Elde avuçta olanla bir ev, 10 dönüm kadar da arazi aldı. Yaşamaya başladı.

Köydeki okul kapatılmıştı. İlkini ve 2. çocuğunu komşu köydeki okula yazdırdı. Hergün arabalar geliyor, çocukları komşu köydeki okula taşıyordu. Acaba köylerindeki okulu neden kapatmışlardı? Hangi akla hizmet edilmişti? Okulun eksiği, gediği tamamlanmadı da ondan mı? diye kendi kendine söylendi.

Yıllar geçti.

O, çocuklarını birer birer okula gönderdi de; Köydeki okulu tamamlamışlardı.

Şimdi ne olacaktı? Şehirdeki okullara gitmeleri gerekiyordu. Şehirde çocukların kalabileceği bir yerde yoktu. Köydeki arkadaşlarından bazıları “Şehirde çocuk okutmak kolay değil. Masraflar çok ağır.” diyorlardı. Ama söz vermişti. Bütün çocuklarını okutmak istiyordu.

Avşarlı Yörük Mehmet şehre indi. Bir arkadaşıyla birlikte liselerden birine giderek iki çocuğunu kayıtlarını yaptırdı. Dönerken de; Şimdi bu çocuklar nerede kalacak diye endişeye kapıldı. Ev tutacak durumda da değildi. Taşınmayı düşündü. Ama şehirde de geçinemezdi. Şehirde herşey paraydı. Köyde kalmaya karar verdi. Küçükleri komşu köydeki okula devam ederken, zar zor 2 çocuğu liseyi bitirdiler.

Liseyi bitirince ne olacaktı.?

Avşarlı Yörük Mehmet çocuklarını iyi yetiştirmişti. Varlığı da yokluğu da onlara öğretmişti.

Yazları okuldan dönen çocuklar, aileye destek olmak için hangi işi gösterseler yaparlardı. Aileyi zor duruma sokmazlardı. Şehrimizdeki bir yüksek okul ve fakülte olursa biz orada okuyabiliriz diyorlardı.

Şehirde yaşayan insanlar, el birliği yaparak hazırlık içindeydiler. Şehirlerinde hem bir hareket olsun hem de eğitimi önemsedikleri ve gençlerimizin eğitimsiz kalmamaları için güçbirliği yapmışlardı. Şehirde bir fakülte binası yaptırmaya karar vermişledi. Kendi aralarında topladıkları parayla binayı dikmişlerdi.

Dört gözle açılmasını bekliyorlardı. Herkes ne zaman açılacak ne zaman açılacak diye bir birine soruyordu.

Avşarlı Yörük Mehmet'te bu haberi dört gözle beklemeye başlamıştı. Onun başka şehirlere çocuklarını gönderme imkanı yoktu. Okutamazdı.

Birgün YÖK diye bir yerlerden bir haber gelmiş... Sizin nüfusunuz yeterli değil.. Okulun açılmasına izin yok.. Yok.....Diye bir laf dolaşmıştı...

Duyunca canı sıkıldı.

Bu bina boşuna mı yapılmıştı? Bu bina yapılırken bir karar alınmamış mıydı? Bir akit yapılmamış mıydı? Neden böyle herşeyi hazırlanmış bir okulu açmıyorlardı? Bizim gibi zar-zor çocuklarını okutanları hiç mi düşünmüyorlardı?

Mutlaka bir çaresi vardı. Bu kadar emek boşuna gitmez diyerek, okulların açılmasını ve şehirden gelecek haberi beklemeye başladı.

Avşarlı Yörük Mehmet artık yaşlanmıştı. Umutla dolu yıllar onu yormuştu. Hergün şehirden gelecek haberi bekliyor.

Açıldı mı? diye şehirden gelenlere soruyordu.

Ne yazık ki ;

Birgün göğsünde çok kuvvetli sancıyla kıvranmaya başladı. Bu sancı başka bir sancıydı.

Sündü.

Eliyle çocuklarını yanına çağırdı. Kısık sesiyle çocuklarına;

“Sizler okuyacak ve bu memlekete yararlı  insanlar olacaksınız.Yoksa sizlere hakkımı helal etmem” dedi

Sessizce gözlerini kapadı.