Türkiye dönüştürülüyor.
Türkiyenin hukuk düzeni büyük ölçüde dönüştürüldü.
Ekonomisi dışa tam bağımlı hale getirilerek milli niteliği dönüştürüldü.
Milli eğitim, aydınlanma hedefinden saptırılarak tam tersine bir yöne dönüştürüldü.
Mustafa Kemal Atatürkün saptadığı, yurtta sulh, cihanda sulh ilkesi zıddına dönüştürülerek, yurtta iç savaş, cihanda savaş stratejisine [eylemli olarak] ulaşıldı.
Bir toplumda bu ölçüde bir dönüştürülme süreci istikrarlı bir biçimde uygulanmakta ise, o toplumun bireyleri de bu sürecin etkileri dışında kalamazlar
İşte esas sorun da zaten bu noktada düğümlenmektedir.
Çünkü bu gidişe dur deme potansiyeli olan yegâne güç insan unsurudur.
İnsanın mayasını kurcalayıp gelişme potansiyelini dönüştürme çizgisine indirgediğinizde toplum harç bitti/ yapı paydos noktasına gelir, çakılır
Ve o noktada ülkenin ne düşünce üreten yaratıcı gücü kalır; ne edebiyatı, ne sanatı ve ne de toplumsal ortak payda dediğimiz kültürel bağlar
İşte bu nokta, son günlerin moda deyimi ile, sözün bittiği yerdir.
Peki, sözün bittiği noktaya gelinince ne olur?
Bizleri söz söyleme ihtiyacına iten düşünce ve duyarlılıklar tahrip edilmiş, yok edilmiş olur.
Dolayısıyla okumakta olduğunuz bu yazının, sitemizin ve benzeri diğer etkinliklerin ana maddesi de böylece kendiliğinden ortadan kalkmış olur
Çünkü adını soruyu sormak olarak koyduğumuz düşünce ve duyarlılık platformu yok olur, yaratma enerjisi kaybolur
İşte bizleri korkutan asıl tehlike de budur.
Siyasetin gündemine itina ile yerleştirilen Yeni Anayasa işte tahrip edilmiş bulunan bu platformun hukuk düzenini oluşturmak için piyasaya sürülmüş olan ithal malı bir projedir.
Maddelerini açıklanmamakta titizlikle direndikleri yeni Anayasa tasarısının temel ilkesi sözünü ettiğimiz platformu Cumhuriyet tarihimizin dibine gömmekten ibarettir.
Siz buna ilke mi dersiniz, yoksa temel amaç mı? Ya da laik Cumhuriyetin ve sosyal hukuk devletinin cenaze merasimi mi?..
Orasına sizler karar verin.