Türkiye seçim sathı mahiline girdiği günden bu yana hep AK Partinin üstünlüğünden ve yüzde ellilere varan bir oyla yeniden iktidara geleceğini söyleyip duruyoruz. Referandum sonuçlarına bakarak böyle bir sonuca varmak yanlış. Toplumun geniş kesimlerinin haklarını koruyan bir adalet mekanizmasının tam olarak işlediği söylenemez. Bırakın büyük kentleri, bizler taşrada yaşayan insanlarız. 2001de, 2007 ve 2009 arasında yaşanan ekonomik krizler, özellikle büyük ölçekli kasabalarda yaşayan vatandaşları vurmuştur. Bu gerçek, 2009 yılında yapılan İl Genel Meclisi seçimlerinde alınan sonuçlarla ortaya çıkmıştır. Hükümet yetkilileri, zaman zaman kişi başına düşen gayri safi milli hasıladan söz ederler. Taşrada yaşayan vatandaşlar yapılan açıklamaları pek dikkate almazlar. İstisnalar kaideyi bozmaz. Mesela bizim bölgemizde yaşayan halk 15 bin dolar gibi bir gelirin kendisine isabet etmeyeceğini çok iyi bilir. Zira taşradaki işsizlik oranı büyük kentlerle kıyas edilemeyecek kadar yüksektir. Nitekim TÜİK tarafından kısa süre önce yayınlanan Yoksulluk sınırı bir dizi tartışmayı da beraberinde getirmiştir. Açıklama şöyle: Ancak esas çarpıcı sonuç, yoksulluk oranı kentte düşerken, kırda belirgin ölçüde artmış olmasıdır. Nitekim kent olarak tanımlanan yerleşimlerin genelinde yoksulluk oranı 2008den, 2009a %9,4den, 8,9a gerilerken; bu oran, kırda %34,6dan, 38,7ye yükselmiştir. (.....) Yoksulluğun kriz nedeniyle arttığı kırsal yerleşimlerde bu artıştan en fazla etkilenen kesimleri belirleyerek, 2009 yerel seçimlerinde üç büyük partinin oy değişimleriyle yoksullaşmanın ne ölçüde örtüştüğünü anlatmaktadır. Hatırlanacak olursa, krizin dip noktası olan Mart 2009da yapılan yerel seçimlerde, AK Partinin İl Genel Meclisi oy oranı %37,9a gerilemişti. Bu gerileme, 2007 seçimlerinde %45,6 olan oyuna kıyasla %16,9 oranında oy kaybına karşılık geliyor
Ekonomisi tarıma bağlı bölgemizde vatandaş Mehmet amca, Ahmet amca ve Osman dayılar 2011e geldiğimz şu günlerde hâlâ çok sıkıntılı. Üçte bir kesim var, bunlar gelir dağılımının %75ini alıyor. Alttaki kesim ise, %5ini ancak alabiliyor. Bu yapılanma, iktidarın refahı millete yayma politikası olabilir mi? Olamaz! Çünkü, bu iktidar finans kapitalle daha yakın işbirliği içindedir.
Enflasyonun, faizlerin düşmüş olması bu ülkeye tam olarak huzur getirebildi mi? Getiremedi... Çünkü, sosyal programlar ihmal edilmiştir. Nitekim sistemin babası sayılan Kemal Derviş bile, Biz bu programın sosyal bölümünü ihmal etmişiz diye serzenişte bulunmuştur. Bunun sonucu olarak Sosyal gelişmede Türkiye, dünyada 88. sıraya gerilemiştir. Birçok Afrika ülkesi bizden daha yukarıdadır.
Türkiye çok ilginç bir ülke. Sayın Başbakan Recep Tayyip Erdoğan 2007 seçimleri öncesinde Rusya seyahatine giderken, AK Parti oyunun %26ya düştüğünü söylemişti. Ne oldu da, bir süre sonra yapılan milletvekili genel seçimlerinde %47 oyla yeniden iktidara geldi? Bu kadar kısa sürede AK Partinin oyları nasıl arttı? Türkiye tam da seçim ortamına girdiği bir ortamda, askeri muhtıra da neyin nesiydi? Plak döndü, olan oldu.
2010 referandum kampanyalarının son günlerinde CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Tuncelide yaptığı konuşmada, genel aftan söz edince AK Partinin ekmeğine yağ sürüverdi. Bu kez son günlerde sahnede CHP Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Süheyl Batumu görüyoruz. Kağıttan Kaplanlar diyerek bir kez daha AKPnin değirmenine su taşıdı. Böyle muhalefet partilerine pes! doğrusu... Mevcut düzen, bir ana muhalefet partisini bile oluşturamıyor. Böylesine bir Türkiye yarınlara nasıl hazırlanabilir? Ülkede büyük bir gelir dağılımı açığı var. Gıda dağıtılmasa aç kalacak yüzlerce, binlerce fakir fukara var. İnsanı bir ekmeğe muhtaç yapacak kadar kötü bir durum olamaz. Çok geniş halk kitlelerinin açlık sınırı altında yaşadığı bilinmektedir. Ama mevcut sistem için dini hassasiyeti yüksek olan bir kesimin giderek zenginleştiği de bir gerçektir. Ama geniş kesimler bu gerçeklerden bi haberdir. Bugün Türkiyede bir yandaş medya var. Bir de onların karşısındakiler. Hiç bir dönemde olmadığı gibi yargı ile yasama birbirleriyle geçimsiz.
Bugüne kadar ne Alevi ne de dindar kesimin sorunları çözüldü. Ancak Türkiye, kuruluşundan günümüze kadar böylesine dış desteği hiç görmedi. Fakat halkın haklı talepleri yerine getirilmedi. Bir sivil anayasa mı, yapıldı? Anayasaları halk mı, yoksa siyasiler mi yapar? Bu soru da hiç sorulmadı. İnsanların nasıl barış içinde yaşayacağı anlatılmadı. 12 Eylül referandumundan sonra güya Kenan Evren yargılanacaktı. Ama kimse parmağını bile oynatmadı. Geniş halk tabakaları ve siyasi partiler %10 seçim barajını düşürmek için ciddi bir girişimde bulunmadı. Oysa seçim barajı düşürülürse, parlamentoya daha fazla oy girer, temsil boyutu genişler.
Koalisyonlardan korkuluyor. Oysa Batı ülkeleri koalisyonlarla yönetilir. Ama hiç kimse istikrarsızlıktan şikayetçi olmaz. Bilinmez koalisyon olsaydı belki de 27 Mayıs ihtilali bile olmazdı.
İyi tatiller.