22 Temmuz seçimlerinden sonra toplumu ve siyaseti daha iyi anlamak ve yazılanlardan daha somut sonuçlar çıkarmak için daha fazla gazete okumak gibi bir ihtiyaç hissettik. Önceden bir iki olan eve giren gazete sayımızı dörde çıkardık. Hata kimde diye sentezlemelere girip boğuşmak yerine bilgi birikimimizi arttırmanın daha yararlı olacağı inancı ile daha çok okumaya çalışıyoruz.
Ne kadar çok gazete, kitap, dergi okursanız o kadar çok farklı düşünen insanları görürsünüz. Bu farklı düşünceleri beyninizde harmanlayıp doğru olanları alır ve bilginizi arttırırsınız.
Bizler bilgi birikimimizi arttırmaya çalışırken ve toplumda var olan her türlü düşünceyi algılamaya çalışırken ne hazindir ki yakınımızda ya da uzağımızda halen daha başını kuma sokan ve bilgi birikimi edinmeden yanlışları doğru imişcesine topluma dikte ettirmeye çalışan insanlarımız, yazar çizerlerimiz var. Ve bu arkadaşlarımızın yazdıklarından anlıyoruz ki dillerinden ya da kalemlerinden düşürmedikleri demokrasiyi sadece kendi düşünceleri için istiyorlar. Çünkü yazılarından anlaşılıyor ki kafalarındaki demokraside farklı düşüncelere yer yok.
Bu lafta demokrasi savunucuğu daha çok, milliyetçi ve mukaddesatçı ya da siyasal islamcı kesimlerde fazlasıyla açığa vurulmaktadır.
Burjuva demokratik sistemlerde hak ve özgürlükler en uç noktaya taşınırlar. Bu sistemlerde temel amaç hak ve özgürlükleri geliştirmek ve çoğaltmaktır. Bu sistemin baş savunucuları burjuvalardır. Burjuva demokratik sistemlerin kurucularıda burjuva sınıfıdır. Zamanla burjuva sistemleri karşısında işçi sınıfının demokratik sistemi olarak gelişen sosyalizm ortaya çıkmıştır. Sosyalizm karşısında bocalayan burjuva sistemleri çareyi sosyal demokrasiyi yaratmakta bulmuşlardır. Sosyal demokrasi bir ara sistem gibidir ya da burjuva demokratik sistemin kurtarıcısıdır. Can simitidir.
Bizim ülkemizde burjuva sınıfı tarihsel açıdan gelişip, kiliseye karşı erk mücadelesi vermediğinden ve ülkemizde devlet olanakları ile burjuva sınıfı yaratıldığından ve aynı zamanda sanayi devrimi gerçekleşmediğinden ve zamanında kiliseye karşı mücadele sözkonusu olmadığından dolayı burjuva demokratik sistemin uygulanmasında hep sorunlar ortaya çıkmış ve karanlığı savunanlar hep palazlanmıştır. Rejim darbelerle kesintilere uğratılmış ve toplumun dinamik gücü olan devrimciler asılarak toplumun gelişmesi önlenmiştir. Amaç düşünmeyen, sorgulamayan, üretmeden tüketen bir toplum yaratmaktı ve bunda da başarılı olundu. Bu nedenle demokrasi hep devlet erkini elinde tutanlara göre belirlendi. Halk için demokrasi hiç olmadı.
Bu nedenledir ki uzun bir süreden beri ya sev ya terk et mantığı ön plana çıkarılmış ve halk üzerinde bir tehdit olarak uygulanmıştır. Ya sev ya terk et mantığı kendi düşüncesinden başka hiçbir düşünceye yaşama hakkı vermeyen bir mantığın ürünüdür. Bu mantıkta şiddet içirip içermediğine bakmaksızın kendisinden başka tüm düşüncelere yaşam hakkı yoktur. Ya sev ya terk et mantığına sahip olanlar bu ülkenin tek sahibi kendileri olduklarını kabul ederler. Ve bu mantıktakiler sadece kendilerinin yurtsever yada vatansever olduklarını kabul ederler. Onlara göre kendilerinden başka vatanı seven yoktur ve diğer kesim ya da kesimler kesinlikle vatan düşmanıdırlar. Parklı düşünen insanlara katlanamazlar. Ya sev ya da terk et mantığı milliyetçilikten beslenir. Tek dayanağı terördür. Terör bahane edilerek kendi düşüncelerinden başka düşüncelere yaşam hakkı tanımazlar. Örneğin, ülkede sistemli olarak işkence uygulanmaktadır derseniz, onlara göre vatan hainisinizdir. Örneğin hapishanelerdeki siyasi mahkumlara yapılan baskıları gündeme taşıdığınızda yine onlara göre vatan hainisinizdir. Yine demokratik hak ve özgürlüklerin etnik kökenine, dinine, ırkına, mezhebine bakılmaksızın tüm insanlarımız için uygulanması gerektiğini söylediğinizde yine vatan haini olursunuz.
Sanatın evrenselliğine ve tüm toplumları kucaklayışına ve barış savunuculuğuna bakmaksızın, yetisini tehdit amaçlı kullanan ve sanatın ne olduğundan daha haberi olmadığı anlaşılan Sayın Türütün yaptığı akıllı ol (ya da her ne ise) parçası toplumsal tehdit içeriklidir. Faşizimdir.
Gazeteci Hrant Dink Ermeni kökenli olabilir ancak Türk vatandaşıdır ve düşünen, düşündüklerini açıkca söyleyen bir insanır. Ve teröre her zaman karşı duran ve iki halk arasında kardeşliği ve barışı savunan bir insandı. Yazdıklarına katılır ya da katılmazsınız ancak bu ülkeyi sevmediğini kim söyleyebilir. Ya da ülkeyi sevip sevrneme konusunda yargıç olma hakkını kim, ne zaman kime vermiştir. Her düşüncesini beğenmediğimiz insanı vuracak ya da bu insana ya sev ya da terk et veya Sayın Başbakanında dediği gibi başka bir ülkeye git mi diyeceğiz. Ya da düşüncesini beğenmediğimiz insanlara akıllı ol diyerek tehdit mi savuracağız.
Ya sev ya terk et sözünün bir kamu aracı olan tutuklu sevk aracı önüne takılması bu kurumlarda çalışan insanların kafa yapılarının ne olduğunu açıkça göstermektedir. Özellikle 80 darbesinden sonra kamu kurumları, kafatascılarla doldurulmuştur. Kafatascı milliyetçiler ile gericiler sağ siyasi iktidarların yoğun kadrolaşmaları sonucu tüm kamu kurumlarını ellerine geçirmişlerdir. Ülkenin geldiği bugünkü durum bu kafaların eseridir. Sırada milli eğitim ve üniversiteler vardır. Sonrasl malum karanlık olacaktır.
Bu ülke hepimizindir. Türkü ile, Kürtü ile, Çerkezi ile, Lazı ile Arnavutu ile, Süryanisi ile, Ermenisi ile, Rumu ile... Hiristiyanı, Müslümanı, Sünnisi, Alevisi ile. Farklılıklarımız zenginliğimizdir. Önemli olan zenginliklerimizi halk la toplumla paylaşabilmekte.