Şairin biri,
- Ah ile vah ile geçti bu ömür, diye haykırmış gününü çark haline getirip, öğüten kaderin cilvesine
Bir diğeri,
- Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine, buyurmuş
Biz farklı menzillerden ateşlenen bu iki dizenin arasına sıkıştırdık geçtiğimiz iki haftalık zamanımızı!..
Baktık
Silahlı terörün aldığı canlara hayıflandık biteviye:
- Kanları yerde kalmayacak!..
Sonra PKKnın sanal parlamentosundan açıklanan Özerklik ilanına şaştık kaldık
Sustuk, pıstık, apıştık Ankara medya Atlantik ötesi üçgenin orta yerinde
Daha sonra bütün bu olup/bitenleri hazmetmemizi amaçlayan şike soruşturmasına çevirdik bakışlarımızı.
Deniz Feneri dahi yaratılan karartmanın ardındadır bu ortamda
Zamanlama müthiştir!
Göz alıcıdır.
Kandırıcıdır
Sonra Aziz Yıldırım ile Serdar Adalının 4 milyar dolarlık helikopter ihalesini kazanmaları düştü medyanın gündemine
Yasa hükmüne göre bu iki iş adamının tutukluluk hali ile ortadan kalkma durumuna gelen 4 milyarlık ihalenin, bu kişilerin ortaklığından sonra gelen ikinci katılımcısı olan Çallık Gurubunun gelişmeleri kapı aralığından izlediğini işittik
Ve şairin söylemine uzattık kulaklarımızı, naçar ve çaresiz:
Biz durmadan akan,
yıkıp yapan
akışın
çizgilenmiş sesiyiz.
Biz, adımlarını tarihin akışına uyduran
temelleri çöken emperyalizme vuran,
yarını kuranlarız.
O duvar,
o duvarlarınız,
vız gelir bize vız!..
Ama iş, sadece şairin duygu tellerinin zıngırdaması ile çözülmüyor.
Örneğin, Mustafa Kemalin kurmaylık katkısı ile yürütülen Kurtuluş savaşı zafere ulaşmasaydı, Akif İstiklal Marşını yazamazdı.
Sovyet işçi sınıfı 1917 Devrimini gerçekleştirmeseydi, Mayakovski olamazdı, Nazım Hikmet Memleketimden İnsan Manzaralarını yazamazdı
Ve o koskocaman mangal yüreği olmasaydı, Baudelaire aşkın metafiziğinden insanın özünü damıtamazdı
Gel de sorgulama olanı/ biteni
Sorgulamadan yaşa, ye-iç ve yat.
Bir sincap gibi mesela!..