VATANDAŞ MÜSTEHAK

ALİ GENÇLİ

 

      Gerçekten öyle günler yaşıyoruz ki değme gitsin… Geride bıraktığım altmış yıla yakın zamanda saymaya gerek duymadım ama kaç Cumhurbaşkanı, kaç Başbakan, kaç Hükümet, kaç seçim geldi geçti hayatımdan, hiç birinin döneminde – Seksen öncesindeki kargaşa ve Seksen diktası da dahil- son beş yıldır yaşadığım kadar şaşkınlık, endişe, kaygı ve ümitsizlik yaratmamıştı. Sosyal medyanın bu denli çığır açtığı bir dönemde yaşanan tüm olumsuzlukların, kandırmacaların, manüpilasyonların, yoklukların, yolsuzlukların, anında duyulduğu bir zamanda  uyur gezer durumdaki toplumda umursamazlık insanda ister istemez bir şaşkınlık yaratıyor. Bir güruh her şeyin güllük gülistanlık olduğunu halkın gözünün içine baka baka yutturmaya çalışırken, yolsuzluklara, ülkenin yangın yerine çevrilmiş olmasına, sofralardan her gün dilim dilim ekmeğin çalınmasına ve ülkede nimet külfet dengesinin bu denli bozulmasına karşın bu söylemlere  inananların , “İnsanları kandırmak, kandırıldığına inandırmaktan daha kolaydır.” diyen bilgenin sözleri gerçekten anlam buluyor. Yazık! Acaba diyorum; bir romanda okuduğum; “ABD, yeni dünya düzeniyle ellili yıllardan bu yana güdümüne aldığı  ve Truman doktriniyle,  Marşal planlarıyla sömürü çarklarını acımasızca sürdürdüğü ” -ülkemiz de dahil- üçüncü dünya ülkelerinde  dilediği gibi yönlendireceği insan tipini yaratmak için, insan beynindeki  üretken ve hayal gücünü  yaşatan hipofiz bezini işlevsiz hale getiren “flüorür kullanımını yaygınlaştırmıştır. Bu gün yaşadıklarımızın açıklaması budur.”  anlatımı Gerçek mi? Egemenler insanları aptallaştırmak için bir yöntemler geliştirme çabası içinde olduğu savı doğru mudur?

     Bir gün beyaz dediğine ertesi gün kara diye baş yöneticilerin yarattıkları yapay gündemlere mal bulmuş mağribi gibi sarılan ve somut olarak elle tutulur, gözle görülür bir icraat gerçekleştiremeyen muhalefet ümitsizlik yaratırken, yoksul çocuklarının vakıf yurtlarında tecavüze uğraması, yoksul gençlerin davul zurnayla gittikleri askerden tabutla dönmeleri ve varsılın parasıyla  ya da dayısıyla askerlik yapmaktan sıyrıldığı gerçeği ne yazık ki toplumun bir bölümü tarafından umursanmaması olması çok üzücüdür. Seçtiklerimizin bir çoğunun askerliklerini nasıl deruhte ettiği-etmediği- haberleri basında çıkmasına karşın süren  tepkisizlik , yine  gariban çocuklarını İmam Hatiplere yönlendirenlerin, kendi çocuklarını yurt dışında ya da ülkenin en iyi özel okullarında okutmalarındaki çelişkiye karşı süren sessizlik kaygı vericidir. 

      Hele son yaşadığımız Emeklilere maaş aldıkları bankalardan promosyon hikayesi var ki  tam Aziz Nesin öyküsü,  ülkeyi refaha, adaletli ve kaliteli bir yaşam taşısın diye seçtiğimiz büyükler!?,  “Çalışma Bakanı Süleyman Soylu, promosyon konusu üzerinde titizlikle duruyor. "Çalışmayı Başbakan Binali Yıldırım'a sunacağız. Emekliye promosyon konusunda bankalarla görüştük. Özel bankalar daha istekli." Taban tutarın da 500 lira olması bekleniyor. Promosyon tutarını belirleyen 2 kriter olacak. Bunlardan birisi maaş tutarı, diğeri de aylığı bankada tutma süresi.” Açıklamalarını yaparak emeklilerde bir umut yaratırken,ülkede refahı hak eden  bu insanlarımızla bir süre sonra dalga geçer gibi; Başbakan’dan “ Ne promosyonu ?  Bankalar verdikleri hizmetlerin karşılığı olarak komisyon bile kesebiliriler.”  Sözlerini duymak. “Pes doğrusu!” dedirtiyor insana…

  Ama bir de madalyonun diğer yüzü 11 milyon emekli ki bu en yirmi milyon seçmen demek, kendi haklarının farkındalığını yakalayıp sesini yükseltmediği sürece müstahak vatandaşlıktan kurtulamayacaktır. Geçtiğimiz günlerde Yunanistan’da emeklilerin haklarını tırpanlayan bir hükümet kararı, emeklilerin gösterdikleri tavır sonucunda yürürlükten kaldırıldı.

     Elbette yaşamdan eksiltilen kalitenin farkındalığı tüm topluma yayılıp haksızlıklara dur deme demokratik hakkımızı kullanmadığımız sürece müstahak olduğumuz hayatı yaşayacağız.