Seçimler sıcaklığını gösteriyor. Gerek Cumhurbaşkanlığı, gerekse genel seçimler yaklaştı. Siyaset her iki nedenle de iyice ısındı. Halk kime güvenecek, hangi partiye oy verecek kararsızlık içerisinde. Düne kadar bir birilerine karalar süren, hesaplar soracağız diyen ağızlar, şimdilerde ittifakları konuşur oldu. Baştarafı 1'de
Bölge toplantılarında rakiplerine ağızlarına alınmayacak lafları boşaltan liderler, şimdi bir birlerine dost görünmeye çalışıyorlar.
Kamuoyu yoklamalarının ibreleri her gün bir aşağı, bir yukarı oynuyor. Mübarek sanki yerden hazine arayan detektör gibi. Bir sağa vuruyor, bir sola. Nerede duracağı belli değil.
Maşallah siyası partilerimiz de çoğaldıkça çoğalıyor. Bahar mantarı gibi maşallah. Ürkütmeyince sayılmıyor.
Partilere bakıldığında, Türkiye siyasetinde üç ayrı kutup görmek mümkün. Sağcı, solcu, dinci. Başkası yok. Gerçi bu üç görüşteki partiler değiştik deseler de, ay doğduğunda yüzleri pek belli oluyor. Yine aynı yüz, aynı bildik kişilerden oluşan topluluklar.
Siyasi partiler, Türkiyenin sorunlarına çözümler üreteceğine, birbirlerinden nasıl adam kandırıp da ayartabilirim ve iktidar olurum hesaplarında. Seçim transferi açıldı. Kimi muhafazakârlılık dersleri veriyor, kimi milliyetçilikle bir yerlere gelmeye çalışıyor. Kimisi de eskileri hortlatıp koltukları kapmaya çalışıyor. Bazıları da 2002 seçimlerinde milletvekili olabilmek için öve öve bitiremedikleri partisinden istediğini bulamayınca yeni parti kurup, şimdi yerden yere vuruyor.
Yani anlayacağımız, siyasiler bu günlerde dünya siyasetinin Türkiye üzerinde oynandığını görmüyorlar gibi. Bölündükçe bölünüyorlar. Parçalanıp, küçük küçük partiler, değişik isimler altında oluşumlar yaratıyorlar. BBPnin, MHP den bölündüğü gibi. ANAPın, DYP nin, YPnin, GPnin AP devamı olduklarını unuttukları gibi. SHPnin, DSPnin, HYPnin CHPnin birer parçası olduklarını bilmemezlikten geldikleri gibi. AKPnin de, SPnin bir yarısı olduğunu bildiğimiz gibi.
Halen de kurulmaya çalışılan yeni partiler var. Emperyalistlere mesaj yolluyorlar. Biz parçalandık, gelin yutun diye..
Bence Türkiyede, bu güne kadar dört siyasi parti önemli olmuştur. CHP, AP (DYP, ANAP), (DPnin devamı ), MHP ve SP. Bunların haricinde oluşturulan bütün partiler,bu dört partinin çocuklarıdır.
Ben bu bölünmeleri, İngiliz oyunları diye görüyorum. Böl, parçala, yönet. Tarihimizi mi unuttuk ne?
Türk vatandaşı, hiç kimsenin umurunda değil. Vatandaşın beyni bulanık. Vatandaş kararsız. Vatandaş umutsuz. Vatandaş kime güveneceğini bilmiyor. Ama vatandaş, tarihini unutmadı, biliyor. Bakınız Halis Toprak isimli vatandaşımız, Hürriyet yazarı Yalçın BAYERin sütununda yazdıklarından anlaşıldığı kadarıyla neyi unutmamış. Kalemine sağlık Halis Toprak;
I. Dünya Savaşı'nda İngilizlere, 150 bin askerimiz esir düştü. Bu askerlerden bir kısmı da Mısır'ın İskenderiye şehri yakınlarında bulunan Seydibeşir Usare Kampı'na hapsedildi. Kampın tam adı, 'Seydibeşir Kuveysna Osmanlı Useray-i Harbiye Kampı' idi. Bu kampta, 1918'de Filistin cephesinde esir düşen 16. Tümen'in 48. Alayı'na bağlı Osmanlı askerleri tutuluyordu. 12.6.1920'ye kadar iki yıl boyunca her türlü işkence, eziyet, ağır hakaret ve aşağılamaya maruz kaldılar.
Bu insanlık dışı muamelenin nedeni ise Ermeniler idi...
Kamptaki, Türkçe bilen Ermeni tercümanların yalan, yanlış çevirileri ve kışkırtmaları nedeniyle, kampların İngiliz komutanları, azılı Türk düşmanı kesilmişlerdi. Savaş bitmişti. Ancak, kamptaki ağır koşullar nedeniyle ölenler dışındaki askerleri teslim etmek, İngilizlerin işine gelmiyordu. Çünkü, olası yeni bir savaşta, bu askerlerin yeniden karşılarına çıkabilecekleri, Ermeniler tarafından, İngilizlerin beyinlerine işlenmişti.
Çözüm toplu katliamdı. Askerlerimiz, mikrop kırma bahanesiyle, süngü zoruyla dezenfekte havuzlarına sokuldu. Ancak suya normalin çok üzerinde krizol maddesi katılmıştı. Mehmetçik, daha ayağını soktuğunda, aşırı krizol maddesi nedeniyle haşlanıyorlardı. Ancak İngiliz askerleri dipçik darbeleri ile askerlerimizin havuzdan çıkmalarına izin vermiyorlardı.
Mehmetçikler, bele kadar gelen suya başlarını sokmak istemedi. Ancak bu kez İngilizler havaya ateş etmeye başladı. Askerlerimiz, ölmemek için çömelerek başlarını suya soktular. Ancak başını sudan kaldıran artık göremiyordu. Çünkü gözler yanmıştı.
Dışarı çıkanların halini gören sıradaki askerlerimizin direnişleri de fayda etmedi ve 15 bin askerimiz kör oldu. Bu vahşet, 25 Mayıs 1921 tarihinde TBMM'de görüşüldü. Milletvekilleri Faik ve Şeref beyler bir önerge vererek, Mısır'da esirlerin krizol banyosuna sokularak 15 bin vatan evladının gözlerinin kör edildiğini, bunun faili olan İngiliz tabip, garnizon komutanı ve askerlerinin cezalandırılması için TBMM'nin teşebbüse geçmesini istediler. Tabii ki yeni kurulan devletin bin türlü sorunu vardı. Bu hesap sorma işi de unutuldu gitti.Ama onlar unutmuyorlar.
Kendi ihanetlerini bile soykırım ambalajına sarıp, dünya kamuoyuna sunuyorlar. En üzücü olanı da malum birilerinin, bu karalama kampanyalarına çanak tutması.
Evet sevgili okurlarım; İngiliz unutmuyor. Ermeni unutmuyor. Yunan unutmuyor. ABD hiç unutmadı ve uyumuyor. Ama biz. Ama bizimkiler. Başbakanın oğlu 5 milyon dolara gemi alıyormuş. Baykala 230 bin Euroya mersedes marka otomobil alınmış. Vatandaş umurunda mı? Unut gitsin. Vatandaşı düşünen kim? Vatanı düşünen kim? Sat satabildiğin kadar. Yükle vergiyi çeşitli isimler altında yükleyebildiğin kadar. Kur partileri kurabildiğin kadar. Günü kurtar kurtarabildiğin kadar. Bakalım sonunda neleri satacağız. Günleri nasıl kurtaracağız!