Türkiyede kurulmasıyla, yükselip, iktidar olması AK Partiye nasip oldu. Birçok parti böyle kısa sürede iktidar koltuğuna oturup Cumhurbaşkanlığı makamını istemedi.
Peki bu sihirli gücü nereden aldık? Hiç düşündünüz mü?
Gelin bugünkü yazımda bu konuyu işleyelim. Öyle sanıyorum ki, sizlerde merak ediyorsunuzdur.
15 Mayıs Salı günü, Hacıkazımoğlu İlköğretim Okulunda birlikte çalıştığım emekli öğretmen arkadaşım İrfan Çandır yanıma geldi. Birlikte geçmişi konuşup, gençlik yıllarımızı, Anadolu köylerinde çalıştığımız günleri anımsadık. İrfan bey, dolu dolu bir öğretmendir. Arkadaşlığına, dostluğuna güvenilir. AtatürkçüDüşünce Derneği Söke Şubesinde de uzun yıllar görev yaptı. Her Atatürkçü gibi o da Atatürkün düşüncelerini savunup, halkımıza tanıttı. Sohbetimizde benim de benim de katıldığım, savunduğum bir konuya parmak bastı. İrfan Beyin bu tespitini olduğu gibi aktarıyorum:
- İzmir mitingine bende katıldım. Büyük bir kalabalıktı. Ama neye yarar. Biz, yılda birkaç miting yapmakla kırsal kesimde olanları anlatamayız ki.
Sonra durup, anlamlı gözlerle gözlerime bakarak, konuşmasına devam etti.
- Köyde görev yaptığımız yıllarda, köyde otururduk. Köyde öğretmen demek, en uçta görev yapan devlet memurudur. Köyünde en aydın kişisidir. Köy halkı gelir, anlamadığını okulda öğretmene danışır, bilmediğini yine öğretmene sorar, öğrenirdi. Şimdi ne oldu. Öğretmenler, köylerde oturmuyor. Halka yardımcı olamıyor. Daha doğrusu halkla kaynaşıp, birçok konuda halkı aydınlatmıyor. Köyde, öğretmenden boşalan misyonu imamlar aldılar. Onlarda istedikleri gibi halkı yönlendiriyorlar. İster camide, isterse kahvede ne derlerse halk onlara inanıyor, onun işaret ettiği partiye oy atıyorlar. Biz her ne kadar büyük kentlerin meydanlarında yürüsekte, nutuk atsakta, onların vaazları, konuşmaları kadar etkili olamıyoruz. Hatırlarsın genç öğretmen olduğumuz yıllarda ilköğretim çağındaki kız çocuklarını okula göndertmeyen, halka yalan yanlış bilgiler veren imamlarla yaptığımız mücadeleleri. Öğretmenler köyde, imama alternatif düşünen, konuşan devlet memurlarıydı ve imamlar, o yıllarda öğretmenlerden çekindikleri için politik propoganda yapamazlardı. Şimdi sağolsun arkadaşlarımız köyde oturmayıp, kente koşunca, meydanlar onlara kaldı. Onlarda istedikleri gibi konuşuyorlar.
Evet, İrfan Beyin bu söylemleri yalan değil. Her imam olmasa da, birçok imam köylerde AK Partinin propoganda aracı oldular, olmaya da devam ediyorlar. Nasıl olmasınlar ki!..
Uzun yıllar Türk Adaletinde görev yapmış, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı gibi önemli bir görevi sürdürmüş olan sayın Yekta Güngör Özden gibi aydınlarımız, kalkarda nüfusunun %99ı müslüman olan bir ülkenin kutsal ezanına çığlık gibi derse, bunu da dine inananlar kabullenir mi? Sola veya merkeze oy verir mi? Yekta Güngör Özden bu sözcüğü söyledi mi, söylemedi mi? Bunu kendisinin çıkıp anlatması gerekir. Eğer anlatıp açıklamazsa, bize de, sola da, Atatürkçülere de, halkımıza da, laik cumhuriyetimize de büyük yara açar, kötülük eder, imamların eline arşın arşın koz vermiş olur.
İşte 16 Mayıs 2007 çarşamba günü, Yeni Şafak Gazetesinde yayınlanan ilgili haberin küpürü. Türkiye, bugünlerde aşırı uçlara karşı merkez sağ ve merkez solu toparlamaya çalışırken, kendini Atatürkçü olarak tanıtan ve yıllarca Türk Adalet koltuğunda oturmuş olan bir yüksek hakimin bu ortamda böyle bir söz söylemesine doğrusu ben bir anlam veremiyorum. İşte haber:
Özdenin ezan çığlık gibi sözü tepki aldı
İstanbul Mevlithanlar Derneği Cemiyeti Başkanı Halil Akıncı, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Yekta Güngör Özdenin bir açıklamasında, İslam dininin temeli sayılan ve evrensel olma özelliğine sahip ezanı çığlık atma ile eşdeğer tutmasının Türkiye ve dünyanın dört bir tarafında yaşayan müslümanları derinden yaraladığını ifade etti. Akıncı, konuyla ilgili yaptığı yazılı açıklamada, insanların kendi alanlarının dışında beyanat vererek, ezana dil uzatarak barışı gölgelemekten vazgeçmeleri gerektiğini vurguladı. Akıncı açıklamasında şunları söyledi: Ezan evrenseldir ve inanan, inanmayan herkes ezanı dinlerken mutluluk duyar. Sadece güzel sesle okunması hususunda tenkidi olanlar olursa ona hemfikirim. Ezanın güzel sesle okunması mutlaktır. Özdenin arı kovanına çoak sokarak Müslümanların evrensel ezanı ile ilgili açıklama yapması üzücüdür. Bu hususta bir infial uyandırmış ve beni bu bülteni yayınlama mecburiyetinde bırakmıştır (16.05.2007 tarihli Yeni Şafak Gazetesinden)
Bu konuda Anayasamız ne diyor? Anayasanın 24. maddesinde ifadesini bulan, Din ve vicdan hürriyeti bakın ne diyor? Yanıtını hep birlikte okuyup, arayalım. * Devam edecek