Türkiye tarihinde ilk defa halk oyu ile cumhurbaşkanı seçti. Seçim meşrudur. Kazanan da meşru yoldan gelip cumhurbaşkanı olmuştur. Seçilen şahsın Türk Milleti ile bir sorunu olduğundan, ben cumhurbaşkanı seçilen bu zatı tebrik etmiyorum. Çünkü ben bir Türküm !
Ancak cumhurbaşkanlığı makamına seçilen kişi, Türk Milletine ve Türkiye Cumhuriyeti devletine yasaların üzerine yüklediği görevler çerçevesinde hizmet ederse, ben de ona saygı gösteririm.
Şunu öncelikle belirtmek lazım ki; Recep Tayyip Erdoğan, kazandığı seçimlere bakılarak yada hangi nedenle olursa olsun başarılıdır. Bunda benim de içinde bulunduğum muhalif anlayışın, hangi haklı sebeplere dayanırsa dayansın, başarısızlığının önemli bir rolü vardır.
Türkiye onca sorun yaşarken ve tablosu en azından Türkler için negatifken yine R.Tayyib Erdoğanın halk tarafından bu kadar desteklenmesinin iyi anlaşılması gerekiyor. Bunla kendini görevli hissedenler bu analizi yapsınlar. Benim bahsetmek istediğim ise başka bir şey...
Seçim sonuçları göstermiştir ki; günümüzde hala %40 seçmen kendisini fikren Türk Milletine, Türkiye Cumhuriyetinin temel ilkelerine ve Mustafa Kemal Atatürke bağlılığını sürdürmektedir. Hem de onca farklı türde insan yetiştirme çabalarına rağmen!
RTE ve AKP, göreve geldiklerinden bu yana, topluma açıkladıkları görüşlerinde ve yaptıkları icraatlarında daima cumhuriyetin temel ilkelerine ve Atatürk Türkiyesine aykırı bir şekilde davrandılar. Bu durum aksine düşünen insanlarında muhalif düşünmesine ve davranmasına yol açtı. Ancak bu muhalif kitle, hiç bir seçimde RTE ve AKP karşısında başarılı olamadı.
Şimdi bu cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra, RTE ve AKPye muhalif olan kitlenin psikolojisi yine darmadumandır. Her güreşte yenilen pehlivanın, yeteneklerine ve gücüne bakmadan yeniden güreşmeye doymaması gibi bir ruh halindeler. Ve böyle olursa da hep yenileceklerini düşünüyorlar.
Aslında onlar, bu sonuçları önceden görmüştüler ve sonralarının ne olacağı karamsarlığındaydılar. Seçim sürecinde bir araya geldiğim insanlar ve özellikle kadınlardan Bir Atatürk daha çıkarmı? sorusuna muhatap oldum. Ve ekliyorlardı Bir Atatürk daha gelmez!
Benim de zümrelerine dahil olduğum bu insanlar, seçim yenilgilerinden ve gidişattan son derece rahatsızlar. Bu rahatsızlık bir ümitsizlik hali de yaratıyor.
Bizim gibi insanlar da, Türk Milletinin önüne bu ümitsizliğin yerine doğru temellere dayalı ümitler ortaya koymalıdır ki; Türk Milleti ve Türk Devletinin yaşam damarları canlı olsun.
Onların Bir Atatürk daha çıkarmı? sorusuna bende Şartlar oluştuğunda bir değil binlerce Atatürk çıkar, siz Türk anaları Atatürkler doğurmuyormu zannediyorsunuz? diye cevapladım. Şartlar oluşmadımı? diye sorularına devam ettiler. Ben de onlara, Atatürkün Samsuna doğru yola çıktığında başta başkent İstanbul olmak üzere bütün yurdun, yabancı asker ve gemilerle işgal altında olduğunu anlattım ve şartların daima yeni ve büyük liderler ortaya çıkartacağını söyledim. Gözleri parladı!
Herkes şapkasını önüne koyup bir düşünmelidir. Türk Milletini, çaresiz ve ümitsiz bırakmak kimsenin hakkı değildir. Bu nedenle Türk halkının ve özellikle gençlerin ve kadınların rüyalarını anlamak ve onların ruhuna dokunmak gerekiyor. Eğer Ne Mutlu Türküm Diyene diyerek yaşayan, Türk bayrağına bağlı ve önder olarak önüne Mustafa Kemal Atatürkü koyan insanlar, yenilgiyi alışkanlık gören bir ruh haline bürünürlerse, işte o zaman yandığımızın resmidir. Onun için bütün Türkleri, mücadeleye davet ediyor ve herkese nerede kalmıştık diye soruyorum...