TORUNLARIMDAN MEKTUP VAR (2)

ŞEREF PINARBAŞI

 

Dede:

Biz yine ikizler olarak yazıyoruz. Ama zaman zaman ben Yaren, ben Yiğit gibi girişlerle de fikirlerimizdeki ayrılıkları da sana belirteceğiz.

Zorlandığımızın en büyük nedenlerinden biri de, bizi “bunlar çocuktur. Biz yetişkinler istediğimizi yaptırırız.’’ Anlayışı ile bize yaptırımda güç uygulamanızdır. Bunu nasıl mı yapıyorsunuz? Söyleyelim. Hatta bir örnekle açıklayalım.

9 Haziran Cumartesi günü, ben Yiğit salon kapısından dış kapıya gitmek istiyordum. Arkamdan da Yaren’in geleceğini biliyordum.  Babam beni istemediğim halde kucağına alarak salondan içeriye doğru yürüdü. Ben bağırıyordum. İşte tam o sırada dede sen babama “Bir dakika Zafer” diyerek beni aldın, ve dışarı yönlenerek bana izah edip, tekrar içeri gitmemi istedin. Rahatlamıştım. içeri geçtik, biz sana inanıyoruz. Babamsa hala bize zorla yaptırmaya kalkışıyor. Hemen herkes istemediğimizi bir şeyi zorla, yaptırmaya kalkıyor. İstemediğimizi bir şeyi zorla gücünüz yettiği için yapıyorsunuz, bu durum da bizim, onurumuzu incitiyor. Biz korkak mıyız? Ya da biz insan değil miyiz Dede? Bu ve benzeri örneklerimiz çok.

Ayrıca biz sizlerle uzlaşmakta istemiyoruz. Çünkü uzlaşmakta bizim onurumuzu incitiyor. Zira uzlaşmada güç olarak iki tarafında eşit olması gerekiyor. Değilse uzlaşma adı altında siz yetişkinler bize dayattığınız konularla geliyorsunuz. Buna da bir örnek vermek gerekirse, bahçeye çıktığımız zamanlarda bizler salıncağa gitmek istiyoruz, bir de bakıyoruz ki arabalara doğru yönelmişsiniz bunu da daha çok sen yapıyorsun, dede. Bize bunun nedenini anlatmadan yapmanız, bizlerin canını sıkıyor. Geriye isteğimizi belirtmemizin bir tek yolu olan çağırıp bağırmaya başvuruyoruz. Bu sizlerin kızması bizi azarlamanız için yeterli neden olsa gerekir. Sonuçta sizler bize, biz ikimizde sizlere bağrışmaya başlıyoruz. Böyle ama siz hemen gücünüze güvenerek dayatmanızı yapıyorsunuz. Oysa biz yeterince anlatılırsa ikna oluyoruz.

Bir diğer yandan sen, Yiğit, Yaren üçümüz çıktığımızda elimizi hiç bırakmamamızı istiyorsun. Tamam da bunu çimenler üzerinde de yapıyorsun. Artık biz de, düşünce bir tarafımızın acıdığını hissediyoruz, bu da doğru, ama hep senin elinde yürürsek biz kendi başımıza kalınca nasıl yürürüz Dede? Hem sen görmedin ama ben Yaren ağzımı tahterevallinin demirine çarptım sana baktım sen bakmıyordun, hiç ağlamadan oyunuma devam ettim.  Çimenlerin üzerinde bari bırak ta kendi başımıza yürümüş olalım. Onun için bu günlerde, sana karşı da hırçınlığımızın artığını da biliyoruz. Ne yapalım sen de bize kulak vermeyi ihmal etme.

Sevgili dedeciğim. Bu mektubun arkasını getireceğimizi bilesiniz. Ve diğerlerine de anlatasınız diye ayrıca söylememize gerek yoktur. Belki bu iki mektupta biraz daha ağır eleştirilerle size saldırdığımızı düşünebilirsiniz. Fakat böyle saldırmak gibi bir niyetimiz yok. Çok köşeye sıkışmadığımız sürece de ilerde de olmayacaktır. Ancak bu acımasız dayatmalarınız sürerde, bizde tutkulu ve hırslı bir şekilde geriletmeye çalışılırsak, kendi gücümüz yerine gelip de kendimiz olduğumuz da; dürtülerimizi engelleyememe, duygularımızı erteleyememe gibi bir sorun sonucu sizleri kırabiliriz. Onun için bizlerle uğraşırken bizlerinde birer insan olduğumuzu unutmamamızı diliyor, öpüyoruz seni dedeciğim

Yaren ve Yiğit kardeşler.