Hepiniz, Allahın ipine sımsıkı sarılın ve ayrılıp tefrikaya düşmeyin hükmü ilahisi bir temel kanun olması sebebiyle, o hükümden her yöne bir takım kurallar çıkartılabilir. Bu yazımda, bu hükmü ilahinin fert ve topluma dönük yüzünü tahlil etmeye çalışalım.
Kuran-ı Kerim, öncelikle ona inanan ve onun hükümlerini kabul eden insanlara hitap eder. Bu ayette her birerlerimizin fert fert Allahın ipine yani Kuran-a sarılmamız emredilmektedir. Bu ayeti kerimeyi gören bir Müslümanın yapacağı tek şey vardır o da Kuran-a sarılmaktır, bu işin başka bir şıkkı da yoktur.
Kuran-a sarılmak, bir Müslümanın hayatta karşılaştığı veya karşılaşacağı her olayda Kuran-ı kendisine rehber almak şeklinde olacaktır. Karşılaştığı olaya bakarak, bu olay Kuranda nasıl ele alınmış? Yapılması uygun mudur yoksa uygun bulunmamış mıdır? Eğer Kuran uygun bulmuşsa o olaya kucak açacak ve destek verecektir. Yok, Kuran bu olayı kabul etmemişse Müslüman da olayı reddedecek ve kabul etmeyecektir.
Müslüman, karşılaştığı bütün söylem ve eylemlerde, sözün ve eylemin üzerine Kuran projektörünü tutacak ve ışığın altında bu söz ve eylemi değerlendirecektir. Çünkü Kurana sarılmak ancak böyle olur.
Zamanımızda insanların felaketlerini hazırlayan şey, onların bir sürü psikolojisiyle hareket etmeleri ve hareketlerinin Kuran-a uyup uymadığının araştırmamalarıdır. Sürü psikolojisi ile hareketi doğuran saik (sebep) ise hiç şüphesiz medyadır.
MEDYA TUZAĞINA DÜŞMEMEK
Yatak odalarımıza kadar girmiş bulunan medyanın (tv, gazeteler, radyo ve internet) bize telkin ettiği olayları aynen almakta ve uygulamaktayız. Hiç birimiz, Acaba bu olayın gerçeği nedir? Kuran, bu konuda ne söylemektedir? Kuranın olayla bağını ben kuramadım ama kendisine itimat ettiğim falanca âlime bu konuyu bir kere danışayım. Onun dediğini uygulamaya çalışayım dememekteyiz.
Şunu iyi bilelim ki bu günkü medya yaptığı yayınlarında, benim bu yayınım acaba Kurana uyuyor mu? gibi araştırması olmadığı gibi, insanların kalbinde Kuran sevgisini kurutmak, onların Kuranla bağını koparmak gibi özel bir çalışması vardır.
Bu yapıya sahip bir medya, Müslümana ne verebilir? Veya ondan neler alıp götürmektedir? En azından, yukarıda mealine verdiğim ayette, Allahın ipine sarılmaktan bizi alıkoymaktadır Bu da bir Müslüman için çok büyük bir kayıptır.
Yine zamanımızda çokça karşılaştığımız bir olay; Aman dağılıp parçalanmayalım. Bizi bölmesinler. Sonra öcüler gelir, ha ifadeleridir.
Bu sözü söyleyenler, sizi Allahın ipine sarılmaya çağırıyorlarsa bu söz doğrudur. Yok, kendi batıl (yanlış) yollarına davet ediyorlarsa bu söz yanlıştır.
Biz öcüden değil Allahtan korkarız ve işlerimizi ona göre tanzim ederiz sözü yukarıda verdiğimiz ayetin hükmünü uygulamak olacaktır. Nitekim söz konusu ayete dikkat edilecek olursa, Allah bizleri kendi ipine sarılmaya davet etmekte, her hangi bir yanlış yolda toplamaya çağırmamaktadır.
TEK TOPLULUK, TEK BAŞLA OLUR
Ayetin topluma dönük yüzü ise Müslümanların hayatlarını tek başına sürdürmemelerini, bir araya gelerek organize bir topluluk olarak sürdürmelerine amirdir. Ayetin ikinci kısmında ayrışmanın, bölünmenin her çeşidinin de yasaklanmış olduğunu görmekteyiz.
İnsanların tek vücut ve tek kalp olarak bir araya gelmelerini sağlayan tek yol onların, çalışmalarında Allahın rızasını güden tek lider (emir, başkan, reis ) etrafında toplanmaları ve ona itaat etmeleri ile mümkündür.
Her beş vakit namazı camide cemaatle kılan Müslümanların da bu tür bir araya gelmenin egzersizlerini yapmalarına rağmen, toplumun birlik ve beraberliği için bunu uygulamalarının mümkün olamadığı görünmektedir.
Allahın ipine sımsıkı sarılmak ve ayrılıp tefrikaya düşmemek konusu karşımıza,
- Camide cemaatle namazları kılmak ve namaz süresince imama itaat etmek,
- Toplum içinde belirlenmiş Emire, ( sizden olan) o başta durduğu sürece itaat etmek,
- Âlim veya şeyh efendinin terbiyesi girenlerin alacakları manevi dereceler için manen ona itaat etmeleri şeklinde çıkmaktadır
Ancak emirler toplumun bütün kesimlerinin zahirine (dış âlemlerine) hitap etmeleri
yanı sıra alimler sadece kendine müntesip insanların batınlarına hitap ederler (İhyay-ı Ulumiddin - İmam-ı Gazali)
Hadis-i Şerifte Peygamberimiz; Öyle bir zaman gelecek ki o gün âlimlerinizin sayısı azalacak, emirlerinizin sayısı artacak buyrularak o zamanın felaketinden korunmamız öğütlenmektedir.
Hadis-i Şerifte âlimlerin sayısının çok olması ve Emirin ise tek olmasının, toplumun birlik ve beraberliğini sağlayan dinimizin önemli emirlerinden birisi olduğudur.
Başka ayetlerde buna da işaret edilmiş; Allaha, Resulüne ve sizden olan emir sahiplerine itaat edin buyrulmuştur.
Bu konuda Peygamberimizin de birçok Hadis-i Şerifleri bulunmaktadır. Birinde, Üzerinize tayin olunan vali başı simsiyah bir köle dahi olsa ona itaat edin buyurmaktadır.
Bir başka Hadis-i Şerifte; Emirinizde bir hata görürseniz hemen ona karşı cephe almayın. Zira kim cemaatten bir karış ayrılır da o halde ölürse cahiliyet ölümü üzerine ölmüş olur buyrularak emir dahi olsa hatasız olamayacağı bu halde bile olsa ona itaat etmek gerektiği vurgulanmaktadır.
Başta verdiğimiz ayeti, bütün bu incelikleri gözeterek anlamamız gerekir. Kendi kafamızdan geldiği gibi veya medyanın yönlendirdiği gibi bir hareketlerin içine girilmesi, maazallah (Allah saklasın) bu ayetin anlaşılmadığının veya onun çıkarlara alet olarak kullandığının bir işareti olur ki bu son derece yanlış bir harekettir.