Milli Eğitim Bakanı sayın Nimet ÇUBUKÇU, bakanlığa gelir gelmez aldığı bir kararla, zorunlu eğitimi, -başına bir yıl daha ekleyerek -dokuz yıla çıkardı. Yani anasınıfını - şimdilik 32 ilde- zorunlu eğitime dahil etti. Böylece, çocuklarımız beş yaşında okul gibi bir kurumla tanışmış olacaklar. Müthiş bir gelişme. Bu karar, şüphesiz ülkemizin tüm çocuklarını etkileyecek. Ama, en çok alt ve orta gelir gruplarının çocuklarını etkileyecek. Neden?
Ülkemizde, üst gelir gruplarının çocukları okul öncesi eğitimden yararlanıyorlardı. Bu gruptaki ailelerin çocukları, -okula gitmeseler bile- aile ortamında yetişiyordu. Çünkü; bu gruptaki ailelerin eğitim, kültür ve ekonomik seviyeleri, çocuklarını yetiştirmelerine yetiyor. Ama; alt ve orta tabakayı oluşturan aileler, çocuklarına gelişmeleri anlamında bir şey veremiyorlar. Çünkü, sosyal, kültürel ve ekonomik durumları yeterli değil. Bu katmanları oluşturan aileler; okumuyorlar, okuyamıyorlar, gezip göremiyorlar, tatil nedir bilmiyorlar. En önemlisi, yüz-yüz elli sözcükle konuşuyorlar. Doğal olarak, çocuklarının da, sözcük hazneleri dar oluyor. İşte bu nedenlerle, okul öncesi eğitim en çok alt ve orta gelir gruplarındaki ailelerin çocuklarına gerekli diyorum.
Bakan, sayın Nimet ÇUBUKÇUNUN aldığı bu kararın, başka bir önemi daha var bence. Aileler, şunun farkına varacaklar. Eğitim-öğretim, o kadar önemli ki; ne kadar erken başlarsak ve ne kadar uzun tutarsak, çocuklarımız o kadar gelişir. Ve günümüzde, insanların gelirleri almış oldukları eğitimle paralellik gösterecek. Sınıf atlamanın tek yolunun okumaktan geçtiğine, adları gibi inanacaklar. Bu nedenlerle, aileler çocuklarının okuması için ellerinden gelen azami gayreti gösterecekler.
Yasal olarak, zorunlu eğitim dokuz yıl. Ama, fiili olarak on üç yıl oldu. Bundan sonra aileler, ilköğretimi bitiren çocuklarının ellerinden tutarak, bir liseye kaydını yaptıracak. Hem de, kaydını yaptırabileceği en iyi liseye. Doktor, mühendis, avukat, öğretmen ve benzeri bir mesleğin sahibi olsun diye Bir başka deyişle, Fiili durum, hukuki durumun önüne geçti.
Pekiii, bu güne kadar yoksul halkın çocuklarının okuması için böyle kararlar alındı mı? Tabi ki, alındı. Bakan Hasan Ali YÜCEL ve zamanın ilköğretim genel müdürü İsmail Hakkı TONGUÇUN çok zorlu geçen çabalarının sonucunda, KÖY ENSTİTÜLERİ kararı Yoksul halkın çocuğu okuyor, aydınlanıyor ve aydınlatmak üzere geldiği yere dönüyordu.. Ama, egemenler, hemen engellediler. Meyveye duran fidanları kökünden kestiler. Tek düşündükleri; kendi çocuklarının okuması ve önemli görevlere gelmesiydi.Alilerin, Fatmaların, Ayşelerin çoban olması onları hiç ilgilendirmiyordu. Salt bu nedenle, sekiz yıllık zorunlu eğitimi yllarca, bilinçli olarak engellediler. Çeyrek asırlık bir gecikmeden sonra, 1997 yılında ECEVİT hükümeti sekiz yıllık zorunlu eğitim yasasını çıkardı. Tümünü saygı ile anıyorum.
Bugün de, böyle bir kararı Milli Eğitim Bakanı sayın Nimet ÇUBUKÇU aldı. Bakan ÇUBUKÇU, böyle bir kararı, bana göre şu düşüncelerle aldı:
Her bir çocuğumuzu, mümkün olduğu kadar okul gibi bir kurumda tutacağız; eğitim- öğretim vereceğiz; ve meslek sahibi yapacağız. Bu sürecin sonunda; nitelikli insan gücümüzü arttıracağız; işi ve aşı olan bireyler yetiştireceğiz. Evlilik yaşı yükselecek, çocuk sayısı düşecek. Anne ve baba olduklarında, çocuklarını daha bilinçli yetiştirecekler. Demokrasiye daha etkin katılacaklar; sağlıklarını daha iyi koruyacaklar. Üretime katılıp, milli ekonomiye katkı verecekler. Ülke yönetiminde söz sahibi olacaklar. Ülkelerini sevecekler. Rejime muhalif olan eylemlere girmeyecekler. Demokrasinin; karşılıklı anlayış, hoş görü ve karşısındakine tahammül etme rejimi olduğunu öğrenecekler.
Mevcut eğitim ve sınav sistemi nedeniyle, alt gelir grubunun zeki, yetenekli ve yaratıcı çocuklarını, sistemin dışında tutuyoruz. Bundan böyle, -kısmen de olsa- bu çocukları sisteme dahil etmiş olacağız. Böylelikle, ülkemizin bilim ordusunun sayısını arttırmış olacağız. Ülkemizde yeni buluşlar yapılacak, uluslararası patent sayımız artacak. Ülkemiz daha da, zenginleşecek; kişi başına düşen ulusal gelir daha da artacak.
Ayşeler de, Fatmalar da, Aliler de; hakim, savcı, doktor, mühendis, milletvekili, bakan, başbakan hatta, cumhurbaşkanı olabilecekler.
İşte, bu nedenlerle tebrik ediyorum, sayın Nimet ÇUBUKÇUYU. Halkı için çalışıyor. Varlıklı olmak için değil, var olmak için çalışıyor.
Ancak; yeri gelmişken bir uyarıda bulunmak istiyorum. Çocuğun gelişimine uygun olmayan, hatalı bir okul öncesi eğitim vermektense, hiç vermemek daha iyidir. Çocuklar doğuştan çok yaratıcıdırlar. Bizim onlara vereceğimiz okulöncesi eğitim, öncelikle yaratıcılıklarının önündeki engelleri kaldırmak olmalıdır. Yaratıcılıklarını daha da, geliştirmeleri için uygun ortamlar yaratmak olmalıdır. Unutmayalım; çocukların hayal dünyaları çok geniş, olasılıklar bahçesi çok zengindir. Onlar, gelişmeye açık, nadide, özgün filizlerdir. Çok hassastırlar. Yapacağımız yanlış bir uygulama, giderilmesi mümkün olmayan zararlar verir. O nedenle;okulöncesi eğitimi uzman ellerle vermeliyiz. Aksi halde, Kaş yapalım derken, göz çıkarırız.
Ben her şeye karşın iyimserim. Şu anda ülkemizde, on altı milyon çocuğumuzu, gencimizi okul gibi bir kurumda tutuyoruz. Bu sayı her geçen gün artıyor. Bir ülkenin kalkınması, nitelikli insan sayısıyla doğru orantılıdır.
Milli Eğitim Bakanımız sayın Nimet ÇUBUKÇU da bu sayının artmasına katkıda bulunuyor. Tebrikler sayın ÇUBUKÇU, tebrikler