Başbakan Erdoğan, Muhalefeti eleştirirken; Bu ülke ne çekerse tahrik siyasetinden çeker dedi ve 1980 öncesi Kahramanmaraş ve Çorumda yaşanan acı olayları da tahrik siyasetine bağladı.
Benim vatandaşım, hanım kardeşim, genç kardeşim, kendisini tahrik edenlere, kendisini tezgaha çekmek isteyenlere, sokakları ateşe vermek isteyen sorumsuzlara zerre kadar prim vermiyor diyerek muhalefet partilerini de suçladı.
Başbakan Erdoğanın devamlı kullandığı taktik, maalesef budur. İktidarda olup, muhalefetteymiş gibi davranmak, kendi sorumluluğundaki olaylar için başkalarını suçlamak, kendi döneminin hatalarını saklamak için 30 yıl, 50 yıl öncesini kötülemek
Bu taktik ile belki günü kurtarıyor ama, milletin birlikteliğine, ülke bütünlüğüne ne kadar zarar verdiğinin farkında bile değil.
Israrla ve devamlı olarak hep uyarmaya çalıştık, Başbakanlar birleştirici olmalı, tüm ülkenin Başbakanı olmaya gayret etmeli, bölücü, ayrıştırıcı, hakaret edici, küfür ve acıtıcı söylemlerden kaçınmalı diye, fakat anlatamadık.
Tayyip Bey tüm ülkenin Başbakanı olmayı beceremedi
Türkiyenin Tunus ve Mısırdaki olayların benzeri olaylarla karşılaştığında, güvenebileceği, sözlerine inanabileceği, tarafsızlığından şüphe duymayacağı bir devlet adamı olamadı maalesef
Sizlere, 2011 yılı AKP Türkiyesinden bir tablo sunmak isterim;
sanliurfa.com sitesinde yayınlanan bir haberi sizlere yorumsuz aktarıyoruz;
Önümüzdeki Nisan veya Mayıs ayı içinde olması tahmin edilen Harran Üniversitesi Rektörlük seçimleri öncesi adaylar ortaya çıkmaya başladı.
Harran Üniversitesinde yapılacak Rektörlük seçimleri öncesi özellikle CEMAATLER kendilerine yakın olan isimleri destekleyeceklerini açık bir şekilde dile getiriyor. Nur cemaatinin kollarından olan Yeniasyacılar ve Kırkıncı Hoca taraftarları iki ismi desteklerken, halen görevde olan Rektör Profesör Dr İbrahim Halil Mutlu, Urfalılık kimliğiyle oy kullanacak öğretim görevlilerinden oy istiyor. Yeniasya cemaatinin desteklediği Prof. Dr Gürbüz Aksoy, üniversitedeki yaklaşık 90 civarında olan cemaat oylarını alacak gibi görünüyor.
Harran Üniversitesinde yaklaşık 120 Öğretim Görevlisine sahip Gülen Cemaati Rektörlük için henüz aday göstermedi.
Evet bu yazılanların hepsi doğru, eksiği var fazlası yok. Bunlar çok sayıda ki Üniversitemizde yaşanıyor.
Atatürk Cumhuriyetinin en önemli kalkınma projesi olan, Cumhuriyet Üniversitelerinde, Rektör seçimlerini tarikatlar, cemaatler belirliyor! Herhangi bir cemaatin desteği ile seçilen bir Rektör, seçildikten sonra tamamen o cemaatin kölesi olur. Bunun sorumluları, AKP İktidarı, Başbakan Erdoğan ve bu olayları görmezden gelen Cumhuriyetin Savcıları ve Devletin Valileridir. Bu yapılan ise toplumu gerecek en büyük tahrik siyaseti uygulamasıdır.
Terör Örgütü PKKnın yan kuruluşu KCKnın, Murat Karayılan başkanlığında yaptığı toplantıda şu kararlar alındı;
Asimilasyon ve oto asimilasyonun aşılması için demokratik ve özerk Kürdistanda tüm yaşam dilinin Kürtçe olması, konuşmak, okumak, yazmak, hutbe, dükkan ve işyeri tabelaları, köy, şehir, mahalle, sokak ve Kürtlerin tüm yerleşim yerlerindeki ticari ilişkilerinin, Pazar dilinin Kürtçe olması, Türkçenin yasaklanması, bu çalışmaların Kuzey Kürdistan yanında, Kürdistanın diğer parçalarında da yürütülmesi kararı alınmıştır. (Fırat Haber Ajansı)
Başbakan Erdoğanın veya AKP sözcülerinin bu tip densizliklere karşı çıkışlarını hatırlamak mümkün değildir. Muhalefet Partilerine
Siz Eşkıya mısınız diye soran Başbakan, bu gerçek eşkıyalara niçin ses çıkarmaz, çıkaramaz?.. Bu tip siyaset uygulaması da kelimenin tam anlamıyla Tahrik Siyasetidir.
Yeri geldiğinde namusumuzu, canımızı, malımızı emanet ettiğimiz Polis teşkilatının içinde yuvalanan cemaat polislerinin yedikleri herzeler bir bir ortaya çıkmaya başladı. İnsanlar hakkında suç oluşturacak tertip ve tu zaklar hazırlamak, sahte dosyalar, sahte iddialar ve sahte belgeler üretmek. Bunlar bizzat Emniyet yetkilileri tarafından açıklandı. Gerekçe olarak ise sehven yani yanlışlıkla yapıldığı söylendi. Bir hukuk devletinde bundan büyük rezalet olamaz. Bu çirkin, insanlık ve hukuk dışı olayları yapanlar elbette ki suçludurlar ve mutlaka hesap vereceklerdir. Fakat esas suç, yönetenlerindir. Böyle vahim olayların olduğu yerde, siyasi irade (eğer bu yapılanlardan habersiz iseler) niçin harekete geçmez?..
İçişleri Bakanı niçin ve hangi yüzle hâlâ o koltukta oturur? Başbakan Erdoğan bu olayları niçin görmezden gelir ve polisin bu yasadışı tutumu karşısında tek kelime etmez?..
İşte 2011 Ocak ayından Türkiye manzaraları
Bu olaylar; Demokrat, çağdaş, lâik, sosyal hukuk devleti olduğunu iddia eden Türkiyeye hiç yakışmıyor. Bunların tamamının sorumlusu ise bilerek ve isteyerek Tahrik Siyasetini uygulamaktan çekinmeyen AKP Hükümetidir ve ülkeye verdikleri zarar sanılandan çok büyüktür