ŞUURSUZ TOPLUM EZİLİR

NEVZAT LALELİ

Bir ülkeyi (şu devirde bütün dünya ülkelerini) sömürü kapsamına alan dış güçler (düşmanlar), bunu bizzat kendileri orayı işgal ederek yapmak yerine, o milletin içinden seçtirdikleri insanlar vasıtasıyla yapmayı tercih etmektedirler. Tarih boyunca görülmüştür ki (şimdi Irak işgalinde tekrar görülmektedir) eğer bir ülke işgal edilir, o ülke başına kendileri bir adamlarını sömürge valisi olarak atanırsa, o milletin milli değerleri galeyana gelmekte ve eninde sonunda millet büyük fedakârlıklar yapma pahasına da olsa sömürgecileri ülkelerinden kovmaktadır. Bizin istiklal harbimiz bunu en güzel örneklerinden biridir. Ortadoğu ülkeleri olarak tarif edilen Müslüman ülkelerin hemen hepsinin başında maalesef işbirlikçi yönetimler yer almaktadır. Mısır’da Hüsnü Mübarek, Cezayir’de Bin Ali ve diğerlerinin, son halk ayaklanmalarında yapıları daha açık ortaya çıkmış bulunmaktadır. Mısır’da Hüsnü Mübarek görevinden ayrılınca Mısır’ın yeni rejimi için “Türkiye rejimi gibi olsun” ifadelerinin Mısır halkından mı çıkmadığı açıktır. Bu ifadeler Mısır’ın yabancı sermayeli ve işbirlikçi basını tarafından ortaya atılmış ve halkın bunu benimsemesi için durmadan yayın üzerine yayınlar yapılmaktadır.

Niçin Türkiye modeli, derseniz? Türkiye her yıl 50 milyar dolara varan dış borç ödemesiyle çok büyük oranda ve muntazaman sömürülmektedir. Bu ödemeler halkın dişinden tırnağından keserek verdiği vergilerden oluşmakta borç ödemeleri muntazaman ödendiği halde borcumuz durmadan artmaktadır. 2002 seçimlerinden sonra iktidara gelen AKP hükümeti dış borcu 82 milyar dolar olarak devraldığı halde ve her yıl da 50 milyar dolar faiz ödemesi yapıldığı halde bugün 9 sene sonra bu borcumuz, 500 milyar dolara dayanmış bulunmaktadır.

Ayrıca dışarıdan ülkemize “faiz cenneti” nitelemesiyle giren ve sadece finans sektöründe çalışan (üretimde değil) sıcak paranın (bu paradan vergi de alınmamaktadır) kazancıyla yolunup durmaktadır. Ayrıca “ithal ikamesine bağlı” bir üretim ve ihracat yaptığımız için dış ticaret açığımız, her yıl daha çok artmakta, dış sermayeli şirketler karlarına kar katmaktadırlar.

ORTADOĞUDA EMPERYALİSTLER

Aslı Büyük İsrail Projesi (BİP) olan ve adına Büyük Ortadoğu Projesi (BOP) denilen ve özellikle Müslüman ülkelerin daha iyi ve daha çok soyulmasını hedefleyen projenin iki “eş başkanından biri İtalya Başbakanı Silvio Berlusconi ve bizim Başbakanımız Sayın Recep Tayip Erdoğan” olarak belirlenmiştir.

Bu proje hızla yürütülmektedir. Müslüman ülkelerinin kendi aralarında kurması gereken “Birleşmiş milletleri, NATO’su, CENTO’su, İnsan Hakları Mahkemeleri (AİHM gibi), Ortak para birimi (Euro gibi), Ortak savunma güçleri…” gibi kuruluşları bulunmamaktadır. Hatta böyle bir çalışmanın “Ç” si bile yoktur. Ama ülkeler arasında vizelerin kalkması, halklar arası diyalogun artması, ticari çalışmaların yoğunlaşması gibi bir takım çalışmalar yapılmaktadır.

Şimdi de Mısır’da Cezayir’de, Libya’da, Bahreyn’de, Sudan’da meydana gelen halk hareketlerini kontrol altına alabilmek ve Ortadoğu ülkelerinde ki insanların Türkiye’ye olan tarihi bağlılığını, kendi çıkarları doğrultusunda kullanabilmek için “Türkiye modeli” beyanlar verilmektedir.

Batılı emperyalist güçlerin kendi çıkarları açısından kesinlikle milletimizin siyasi şuur sahibi olmasını kesinlikle istemezler. Onlara göre bu millet öyle olmalıdır ki, biri ne tarafa çekilirse öbürleri de onun arkasından “bir sürü sessizliğinde” gelmelidir.

HOROZ DÖĞÜŞÜ YAPILIYOR

Hani arabanız ile veya otobüsle giderken görmüşsünüzdür. Çobanlar, koyun sürülerini yolun bir tarafından diğer tarafına geçirmek isteyince koyunlardan sadece birini yola çıkarır ve karşı tarafa geçmesi için seslenirler. Bir de bakarsınız bütün sürü o koyunun tarafa geçinceye kadar onların geçmesini yolda beklersiniz.

İşte siyasi şuurdan yoksun topluluklar, emperyalistlerin kontrollerindeki medya tarafından böyle birer sürü haline getirilirler. Siyasi otorite sahibi bir büyüğümüzün işaret ettiğine göre, genellikle ikili oynayan dış güçler, halkın kendi istedikleri siyasi parti etrafında toplanmalarını temin edebilmek için “bili bili – kış kış metodunu” uygularlar.

Bu metoda göre bir taraf halka güzel ve cazip gösterilirken diğer taraf ta halkı ürkütecek bir takım söylem ve eylemler içerisine girer. Mesela milyonluk mitingler tertipler, halkın inancına ters düşen ifadeler kullanır. Halk bunların iktidara gelmelerinde büyük sıkıntılar çekeceğini düşünür ve karşı tarafa kayar. İşin sonunda yapılan seçimlerde karşı taraf büyük bir başarı kazanmıştır.

Halkı istedikleri yöne kanalize etme çalışmasında usta olan bu batılı emperyalist güçlerin bir başka taktiği ise “ikili oynama ve horoz dövüşü” taktiğidir. İcraatları açısından köklü hiçbir farklılığı bulunmayan iki işbirlikçi siyasi gurubun birbiriyle kapışmasını, atışmasını esasa alan bir çalışma içerisine girilir. Medya bir onun ağzına mikrofon uzatır, bir bunun… Bir karşı taraf atar-tutar, bir bu taraf karşıya… Kalabalıklar bu atışmayı seyreder, atılan nutuklardan müstefit olur. Toplum zanneder ki bu iki siyasi gurup dışında başka kimse yoktur ve “işte bu bizimkidir ve bizimki olduğundan dolayı da haklıdır” denilerek, halk bir taraf sevkedilir.

Yukarıdan beri analiz ettiğim analizlerde en büyük rol hiç şüphesiz ülkelerin televizyonları, gazeteleri, internetidir sermayesi yabancılar tarafından paylaşılmış kısacası o ülkenin medyasıdır.

Bu oyun tek şekilde bozulabilir. O da ülke insanlarının siyasi şuur sahibi olmalarıdır. Onlar ne oyun oynarlarsa oynasın, ülke insanı kendisinin, evladının, milletinin ve ülkesinin geleceği için “Milli değerlerimize sımsıkı bağlı” olmalı ve oyunlara kanmamalıdır.

Bir hadis-i Şerifte; “Mü’minin nazarından sakının. Çünkü o Allah’ın nuruyla bakar” buyuran Peygamberimiz, bizlere yapılan oyunlara kanmamamızı, işin arkasında gizlenen maksatları sezmemiz gerektiğini vurgulamaktadır.