Şu televizyon reytinglerine gıcık kapıyorum.
Zaman zaman yazdım, açıkladım, Zaraları nelerdir, kârları nelerdir.
Reyting uğruna neler yapılıyor, kimler deşifre ediliyor.
Kişiler bir takım elbise, iki tas kahve uğruna ne hallere düşürülüyorlar.
Sabah saat 08.00da başlıyor programlar. Akşam 16.00da bitiyor.
Tam uykudan uyanıp, bu memlekette neler oluyor, dünyada neler olmuş diye ekranları gezme hayalleri kurarken, karşıma darmatik tabloların çıkması bir anda sigortalarımı attırıyor.
Bir televizyon kanalını açıyorum, evden kaçan bir kadının geride bıraktığı eşi, çocukları.
Bir TV açıyorum, kocası yüzünden evini terk eden bir anne.
Bir başka televizyonu açıyorum, boşanmaya karar vermiş evli eşler, televizyon ekranlarında bir birlerine yapmadıkları hakaret kalmıyor.
Bir diğer kanalda, beyinin aldattığını söyleyen kadın, aldatıldığını söylediği diğer kadınla kavgası. O ona üstü örtülü kelimeler gönderiyor, diğeri altta kalmıyor, iki fazlasını iade ediyor.
Program yapımcılarından yedikleri fırçalar işin cabası.
Atarım sizi stüdyodan, bunu söyleyemezsiniz falan filan.
Sabah sabah, evinin işlerini, bırakıp da stüdyoya dolan bayanların yaptıkları yalan yanlış değerlendirmeleri seyrettikçe insanın içi kararıyor.
Aman Allahım, Türkiyenin bunlardan başka seyir edecek hiçbir güzelliği kalmadı mı?
Türkiyedeki adalet mekanizmalarının yerine hangi hakla kendilerini hakim yerine koyabiliyorlar bu insanlar, inanamıyorum.
Televizyonda konuşulan konular ya kadına şiddet, ya da erkeğe karşı yapılan şiddet. Tabi, bu şiddetlerin sonucunda yaşanan ayrılıklar.
Bir de bu programları yöneten sanatçılara, mankenlere bakıyorum. Hemen hemen hepsi belki defalarca evlenip boşanmış kişiler.
Hatta, iki ayda bir evlilik yapan kişiler.
Televizyonlardaki bu programları izledikçe şu atasözünü hatırlıyorum ve kendi kendime gülüyorum.
Tenceren kara, sen benden kara
Bir de birilerinin yaptığı gibi, ihtiyacı olan vatandaşlara yardım ediyoruz diyerek onları deşifre etmeleri.
Sanki hep kendilerine muhtaçmışlar gibi, bu çaresiz insanları TV ekranlarına çıkarıp, duygu sömürüsü yapmaları yok mu, işte işin esas acı tarafı bu.
Bu programların bir ayrı zararı da, programları izleyen ev kadınlarının akşam evlerinde patırtı, gürültü yaratmaları.
Akşama kadar süren bu programlar yüzünden eve yorgun argın gelen erkeğin önüne bir tas çorba dahi koyamayan, o evin halini düşünebiliyor musunuz?
Reytingler bununla da bitmiyor. Reytingler bu sefer evde başlıyor.
Akşam evine gelip, bir yudum çay içip, haberlerini izlemek isteyen erkeklerin vay haline.
Çünkü bu seferde televizyonlarda diziler başlıyor.
Ev hanımları ellerinde kumanda aletleri, bir o kanaldaki dizi, bir bu kanaldaki dizi, gecenin birine kadar gezinmedik televizyon kalmıyor.
Ondan sonra evde vur patlasın, çal oynasın. Hatta bu olaylar o kadar uzuyor ki, boşanmalara kadar gidiyor ve televizyon programlarına yeni yeni konular çıkıyor.
İşte abi, gıcık alıyorum bu reyting kırmak için yapılan programlarda.
Elli yaşından sonra evimin düzenini bozacaklar vallahi. Hanımsız bırakacaklar insanları.
Bu yaştan sonra bekar kalmak çekilir mi? Bir reyting uğruna.
Nasıl olsa kendilerinin cukkaları iyi. En fazla bir gün bekar kalıyorlar. İkinci gün tekrar evli olabiliyorlar.
Ya bizler, ya bizler. Gıcık alıyorum vallahi şu reytig programlarından. Gına geldim artık.
Ya hanımı boşayacağım bu yüzden, ya da televizyonu kıracağım.
Kime ne, ne yaptığımdan. Hangisini uygulasam benim zararıma.
Hangisini kırsam benim kesemin tamamen boşalmasını sağlayacak.
En iyisi sizler bu programları hiç olmazsa günde birer saatlik yapın. Akşamları birer adet film yayınlayın da, çatırdayan evliliklerimiz kurtaralım, bu yaştan sonra bekar kalmayalım....