Peygamberimiz Hazreti Muhammedin (s.a.v) tebliğ (duyurma), ikaz ve irşadıyla (aydınlatmasıyla) Mekkede sayıları günden güne artan Müslümanlar, Dar-ül Erkam olarak bilinen Erkamın evinde bir araya geliyorlar, yeni inen ayetler ile Peygamberimizin tavsiyelerini dinliyor ve öğreniyorlardı. Ancak bu sırada İslam her kese açıkça tebliğ edilemiyordu.
İnanan insanlar, Peygamberimizin etrafında toplanarak eğitim ve öğrenim görmeleri yanı sıra Mekke müşriklerinden (Allaha ortak koşanlar) çeşitli eziyetler görmekteydiler. Bir taraftan eğitim ve öğretim görerek cemaat halkasını oluşturan Müslümanların diğer taraftan gördükleri eziyetler karşısında inançlarını haykırabilmiş olmaları onları davalarında biliyor, daha kavileşmelerini sağlıyordu.
Bir gün Hazreti Ömerin; Ya Resulallah, biz 40 kişi olduk. Artık tebliğimizi açıkça yapalım demesi üzerine İslamın açıkça tebliğ dönemi başlıyordu.
Zamanımızda da bir âlimin çevresinde yer alarak ondan ilim öğrenenler ile bir Şeyh efendinin halkasında bulunarak manevi dersler alarak nefis terbiyesi ile uğraşanların oluşturdukları topluluğa da cemaat denmektedir.
Bu kademede, her bir Müslümanın kendi arzusu ile istediği bir âlime veya bir şeyhe talebe veya mürit olabildiklerini görmekteyiz.
Ayet-i Celilede; Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? buyrulması, nefis terbiyesinin Müslümanın derecesini yükseltmesi gerçeği, Müslümanları bu sahada çalışmalar yapmaya yönlendirmekteydi.
Âlim ve şeyh efendiler, kendilerine bağlanan Müslümanları ellerinden gelen büyük bir gayretle yetiştirmeye çalışıyor, kendisine bağlananları ilim ve nefis terbiyesi açısından ideal insan Peygamberimiz Hazreti Muhammed (s.a.v) veya onun ashabının (arkadaşlarının) seviyesine çıkmalarına çalışıyorlardı.
Âlimler ve şeyh efendiler kendilerine başvuranları reddetmeleri mümkün olmadığı gibi bana bağlanan talebe veya müritlerin sayısı diğer âlim veya şeyhlere bağlananlardan fazla olsun da dememekte
kendisine müntesip (ilim kaynağına bağlı) olanları yetiştirmeye çalışmaktaydılar.
Allah ve Resulüne inanan, neler yapması ve neler yapmaması gerektiğini öğrenmeye çalışan (çünkü ilim bir deniz, en âlim bir insan ise ondan bir damla su almış gibidir) bir Müslümanın yaptığı nefis terbiyesi ile de inancı için gördüğü zorluklara direnen ve sabreden bir insanlar, İslamın toplumunun istediği bir insan olmaya namzettirler.
Bu noktada ikinci formülümüz şu şekilde karşımıza çıkmaktadır.
. Müslüman + intisap (alime, şeyhe) = Cemaat
.. yapısına kavuşmaktaydılar.
CEMAATTEN, ÜMMETE
Peygamberimiz Hazreti Muhammedin (s.a.v) Daru-l Erkamda işte yaptığı iş de buydu ve yetiştirdiği Müslümanlarla Mekke toplumunu (cemaatini) oluşturuyordu. Peygamberimiz, ilmi de nefis terbiyesini de ashabına hem teorik olarak ve hem de tatbikatını bizzat kendi yaparak öğretiyordu.
Ancak bu yapıdaki insanlarla topluma ait henüz bütün hizmetler deruhte edilemiyor (yapılamıyor), Allahın (c.c) emrettiklerini gönül rahatlığı içerisinde yaşayamıyor, onlara yapılan zulümler bertaraf (kaldırılamıyor) edilemiyordu. Mallarını, canlarını, ırzlarını, evlatlarını dışarıdan gelecek baskılara karşı koruyamıyorlardı.
Bu hal aslında Hazreti Muhammede (s.a.v) inanarak onun etrafında birleşenleri bir başka safhaya (devreye) hazırlamaktaydı. O sosyal yapı Ümmet yapısı idi. Bu yapıya o anda toplumun başındaki insanın adına izafeten Muhammed ümmeti denmekteydi.
Bisetin 12. yılında Medineden Mekkeye 12 kişi geldi. Bunlar Peygamberimizi ve onun insanlığa getirdiği dini duymuşlar ama henüz kendisiyle tanışmamışlardı.
Medileliler, Mekkeye geldiler ve Darü-l Erkam da buldular. Peygamberimizi dinlediler ve Müslüman oldular. Ancak Peygamberimiz bu insanlarla birlikte Mekkeden çıkarak Akabe kayalıklarına gitti.
Akabe kayalıkları, Mekkeden 8 10 km. uzaklıkta Arafat tepesine yakın bir yerdedir.
AKABE BİATLERİ
Burada Peygamberimiz onlardan biatlerini aldı. Onlar, Peygamberimizin emirlerine itaat edeceklerine ve onu canlarıyla, mallarıyla koruyacaklarına
söz verdiler. Bu olaya İslam tarihinde 1. Akabe biati denmektedir.
Peygamberimiz kendine biat eden Müslümanların bulunduğunu Mekke müşriklerinden gizlemek maksadıyla Mekkenin dışına çıkarmış ve biatleri Akabe kayalıklarında almıştır.
Burada bir önemli husus, Peygamberimize biat edenlerin hepsinin zaten Müslüman oluşlarıdır. Bunlar, Peygamberimize biat ederek Müslüman olmamışlar, onun emirlerine itaat edeceklerini bildirerek ona bağlı olduklarını beyan etmişlerdir.
Sosyal alanda yol alan insanlar için üçüncü formülümüz;
Cemaat + Emire (reis, lider) biat (bağlanma) = Ümmet (Muhammed ümmeti) olarak karşımıza çıkmaktadır.
Medineli Müslümanlar ayrılırken yanlarında Medineye Musap bin Umeyri de götürürler. Musab hazretleri onlara İslamı öğretecek ve Müslüman olmayanlara tebliğ (duyuru) yapacaktır. Bu hizmet Medinede bir sene kadar devam etmiştir.
Ertesi sene yani Bisetin 13. senesinde, Medineden Mekkeye giden Müslümanların sayısı artmış ikisi kadın olmak üzere 75e çıkmıştır.
Peygamberimiz bu gelen zevatla Akabe kayalıklarına tekrar çıkmış ve onlardan biatlerini almıştır. Bu olaya da 2. Akabe biati denmektedir. Dikkat edilecek olursa ikinci Akabe biatinde Peygamberimize biat edenler de İslamı önceden kabul eden ve ancak Akabede biat ederek Allahın sosyal alanda kendilerine verdiği görevlerini tamamlayan insanlardır. Ve bu görevin tamamlanmasına Peygamberimizin bizzat önderlik ve rehberlik yaptığına şahit olunmaktadır.