Türk Milleti çileli, acılı, gözyaşına boğulmuş bir millettir.
Tarih, sürgün niteliğindeki göçlerle doludur. Bu yüzden çocukların oyunlarında bile göç vurgusu önemli bir yer tutar. Çünkü çocuklar için göç, adeta yeni yerler görmek için çıkılan bir gezinti gibidir.
Türk; sosyal, ekonomik, kültürel, askeri ve siyasi nedenlerle pek çok kez farkında olmasa bile zihninin derinlerinde daima göçe hazırdır.
Türkün göçlerinde ölüm, katliam, soykırım vardır. Açlık, hastalık ve yoksulluk ise işin cabasıdır!
Türk her insanoğlu gibi(!), göç sona erip rahata erince yaşadıklarını çabucak unutur. Ve bu unutkanlık sayesinde de daima yeni göçler için uygun zemin oluşur.
Hangi millet, tarih boyunca başına gelen acı ve tatlı hatıraları unutmamıştır; o millet tarih sahnesinde huzur, güven ve mutluluğu en azami nispette yakalamıştır.
İnsanlık tarihinin gördüğü en büyük Zorunlu Göç, bundan 25 yıl önce 1989 yılında Türklerin başına Bulgaristanda gelmiştir.
Unutmasak ve incelesek, bugün bile bu göçün istatistikleri gözümüzü korkutur. Ayrıca her bir Türkün göçü, onun için çok önemli bir dram ve travmadır. Göçü yaşamamış olanların bunu anlaması mümkün değildir.
Bulgaristandan zorunlu göçe ve öncesinde asimilasyona tabi tutulanların tek ortak özellikleri Türk olmalarıdır. Bu nedenle sürüldüler. Hemde çok yeni yani 25 yıl önce... Biz bunu da çoğu şey gibi çabuk unuttuk!
Kendisi de, bir 1989 Zorunlu Göçünün kurbanı olan, büyük Türk edebiyatçısı Ömer Osman Erendoruk o günleri bir şiirinde şöyle anlatıyor;
Türkçe söylemek yasak, Türkçe yürümek yaya
Türkçe işitmek yasak, Türkçe bakmak dünyaya
Türkçe sevinmeyeceksin, Türkçe gülmeyeceksin.
Alnından akan teri Türkçe silmeyeceksin.
Türkçe bağlamak yasak ayakkabı bağını.
Türkçe ayırmak yasak solunu ve sağını.
Sofrada ekmeğini Türkçe dilmeyeceksin.
Türkçe yaşamayacak, Türkçe ölmeyeceksin...
Mesele, Erendorukun dizelerinden de çok rahat anlaşılıyor. Ancak Bulgarların, Bulgaristanda Türkleri yok etme planı, 1878 yılından önce yürürlüğe konmuştur. Bu plan sabırla 1989a ulaşmış ve 2014te de artan oranda uygulama alanı bulmaktadır. Hemde Avrupa Birliği Üyesi olan Bulgaristanda!..
Türkiyenin aydın müsveddeleri ve medyası; pkk haklarını, Barthelemosun sızlanmalarını, Ermeni masallarını, tarikat ve cemaatlerin arzularını konuşmaktan yanıbaşlarında sıkıntıdan inleyen Bulgaristan Türklerini duymazlar ve onların 25. yılına girmiş olan acılarını anlamazlar. Çünkü Türk değildirler...
İnsan hakları ve yardım dernekleri, Bulgaristana uzanamazlar. 1984 1989 arası, isim ve dinleri değiştirilerek, papazlarca vaftiz edilenlerin, hristiyan mezarlıklarında haçların altında ebedi uykularını yaşamaları onları hiç rahatsız etmez. Çünkü bu ölüler Türktür... Öyleyse nerede yattıkları onlar için önemli değildir! Varsa yoksa kürt, ermeni, rum, arap, Suriyeli, Filistinli, Somalili vs. gibiler.
İnsanlık açısından önemli olayların 25, 50 ve 100. yılları, tarihsel dönüm noktalarıdır. Bulgaristan Zorunlu Göçü de, işte bu dönüm noktalarından birini yaşamaktadır.
Görüyorum ki; bu tarihsel dönemeçte, göç gündeme getirilmemekte ve adeta unutturulmaya çalışılmaktadır.
Bu göç bize yani Türklere çok önemli şeyler anlatmakta ve gelecek için mesajlar vermektedir.
1989dan 2014e, Türkler açısından Bulgaristanda pek bir şey değişmediği gibi Türkiyede Türkler için durum çok vahim bir noktaya gerilemiştir. Onun için Türkiye Türkleri; Bulgaristanı ve Bulgaristan Türklerinin başına gelenleri iyi okumalı ve de buradan çıkaracağı sonuçlarla, gelecek için doğru öngörülerde bulunmalıdır.
1989 göçünde ve öncesinde, Bulgaristanda Türklük Mücadelesi vermiş olan herkesi saygıyla anıyor, göçleri unutturmayacağımıza dair söz veriyor ve halen başta Bulgaristan Türkleri olmak üzere bütün Türk Dünyasının arkasında olduğumuzu 77 düvele buradan ilan ediyorum...