SÖĞÜTLÜ KAHVE

Cumartesi tatları yarışmasının Söğütlü Kahve’de yapılacağını duyan Sökeliler, elsiz ayaksız kahvenin yolunu tuttular. Salondaki izdiham görülmeye değerdi. Salonun ortası boşaltılmış ve yan yana on masa yerleştirilmiş. Üstüne de kırk yarışmacının kırk çeşit yemek ve tatlıları sıralanmıştı. Salona yayılan yemek kokuları, misafirlerin ağızlarının sularını akıtırken, jüri başkanlığını yapacak olan ünlü gurme Saraylı Ali, yarışmaya katılan yemek ve tatlıları gözden geçiriyordu.

Meclis Başkanı Zeki Kemiksizoğlu, salondaki kalabalığı görünce toplantıyı açtı ve: “Değerli hemşehrilerim. Görülen lüzum üzerine bu haftaki “Cumartesi Tatlıları” yarışması şehir meclisinde yapılıyor. Jürinin Başkanlığını ünlü gurme Saraylı Ali yapacak. Şimdi diğer jüri üyeleri için seçim yapılacak. Bir önergesi olan var mı?” diye sordu.

Boyacı Salih, daha önceden hazırlandığı tahmin edilen bir önergeyi Başkan Kemiksiz’e uzattı. Başkan Boyacı’yı: “Ayakta durma git yerine otur!” diye ikaz etti. Kemiksizoğlu: “Başka önerge var mı?” diye sordu. Salondan ses çıkmayınca, elindeki önergeyi gözden geçirdi ve: “Değerli meclis üyeleri divana verilen önergede jüri üyeleri Saraylı Ali’nin yanı sıra Alim Esmerim, Mehmet Ali Selçuklu, Deli Dumrul, Boyacı Salih ve Abuk Memet’ten oluşması teklif ediliyor. Ne dersiniz? Evet diyenler el kaldırsın”

Salonda çoğunluk el kaldırınca, Başkan Kemiksizoğlu: “Anlaşıldı, değerli arkadaşlarım böylelikle jüriyi kolaylıkla seçtik” dedi. Bu sırada Dr. Mustafa Kavruk’un söz istediği gözlendi. Kemiksizoğlu: “Buyurun sayın doktorcum. Hayrola ne oldu?”

“Bir detayı gözden kaçırıyorsunuz. Jüri olarak seçilenlerin yaşları epey ileri... Kimisi tansiyon, kimisi şeker, kimisi kalp, kimisi by-passlı, kimisi de mide hastası... Bu insanlara bu yemekleri tek tek tattırırsak, inanın burası revire döner. Onun için ünlü gurme Saraylı Ali’de dahil jüri üyelerini gelin gençlerden oluşturalım” dedi.

Bu arada söze karışan Başkan Kemiksizoğlu: “Doktorcum acı patlıcanı kıraaç almaz. Onlar bugüne kadar ne börekler, ne kebaplar yedi ve ne badireler atlattı. Onun için hiç meraklanma”

Bu arada Doktor Kavruk’un teklifine sinirlenen jüri Başkanı Saraylı Ali’de, “Doktorum kendine gel, pişmiş aşa su koyma. Hepimiz sapasağlam insanlarız. Amacınız yarışmayı sabote etmekse o ayrı bir konu”

Öyle bir düşünce yok. Ancak jüriye tarım kesiminden Necdet Yetim’i de alın. Yetim kardeşim, son sekiz yılda 130 kilodan 70 kiloya düştü” Başkan Kemiksizoğlu bir kez daha söze karıştı: “Necdet Yetim’in jüriye alınmasını isteyenler el kaldırsın” Salonda herkes el kaldırınca Necdet Yetim de jüri üyeliğine alındı. Salonun ortasına konan sandalyelere 6 jüri üyesi oturdu. Başkan Saraylı Ali yarışmaya katılan yemekleri tek tek izleyicilere tanıtmaya başladı ve “Çok kıymetli Sökeliler, bu yemeklere bakanın karnı muhakkak acıkır. Fakat şu anda bir jüri üyesi olarak bu yemeklerin kimlere ait olduğunu bilmiyorum. Ve yarışmaya katılan çeşitli yemek ve tatlıları numara sırasına göre tanıtıyorum; 1- Girit Çulaması, et sulu tavuklu, tarçınlı, künerli, bademli...

Deli Dumrul: “Çüş! gari... İçine bir de sirke koysalar tam salata olur”

Saraylı Ali Deli Dumrul’a dik dik baktı: “Sen ne biçim jüri üyesisin be? Böyle giderse biz bu yarışmayı yapamayız. Sus ve sesini çıkarma” dedi.

Deli Dumrul, Saraylı’nın sözünün üstüne söz koymadı, sustu yerine oturdu. Saraylı yarışmaya gelen tatları tanıtmayı sürdürdü.

“Kadın budu köftesi... Dilber dudağı, Hanım göbeği, Kumbar, Paşa böreği, Damat kapaması, Kaynana yahnisi, Kuzu etli pırasa, meşhur gurme Saraylı Ali’nin yani benim özel olarak açtığım baklava”

Abuk Memet, Saraylı Ali’nin sözünü kesti:“Hani isim verilmeyecekti? Şimdi oldu mu yani?”

“Doğru söylüyorsun üstad. Bir an aklımdan çıkıverdi. Onun için baklavayı yarışmadan çekiyorum”

Saraylı Ali kırk çeşit yemeği tek tek jüriye ve misafirlere tanıttı. Sıra jürinin bu lezzetleri tatmasına gelmişti. Önlerine büyükçe bir masa kondu ve birer tabak, bıçak, çatal, kaşık servisi yapıldı. Saraylı Ali maharetli elleriyle yemekleri jüri üyelerine taksim etmeye başladı. Sıra Necdet Yetim’e geldiğinde, “Ne olursun Saraylı, sekiz yıldır karnım aç, tabağıma biraz daha fazla koy” diyordu. O sırada uzaktan davul ve zurna sesleri duyulmaya başladı. İlk önceleri kimse dikkate almadı. Ama bu sesler Söğütlü Kahve’nin kapısını dövmeye başlayınca Saraylı Ali’nin sesi zurna sesleri içinde kayboldu gitti. Saraylı koca kapıya koşarcasına gitti. Bir de ne görsün! Koca bir güreş devesi, tam anlamıyla kızışmış, rakip arar gibi, bir sağa bir sola sallanıyordu. Devenin sahibi Ali Çavuş, “Saraylı duydum ki unutmuşsun, Kara Efe’nin gözlerinin rengini, sana çok darılmış, bahşişini ver de hemen gidelim” Ali Çavuş’un Kara Efesi patronunun ne dediğini sanki anlamış gibi, başını bir aşağı bir yukarı ve sağa sola sallarken, ağzından köpükler saçıyordu. Bu sırada kapının önüne gelen devecinin günlüğü adlı kitabın yazarı Cevcet Üzümcü: “Saraylı, ne münasipse birşeyler ver de bırakıp gitsinler. Salondaki yarışma yarım kaldı”,  “Peki olur, üstümüze düşeni yaparız. Ali Çavuş Kara Efe’yi nasıl ağırlayayım? Onu söyle bana”, “Efeme küçük bir şişe rakı alıver. Alt tarafı on lira. Ellerinle yaptığın baklavadan da bir tabak getiriver” Saraylı şaşkın şaşkın Ali Çavuş’a baktı: “Amma da yaptın be Ali Çavuş. Bir yarışma yapalım, dedik, hiç aklıma gelmeyen bir olayla karşı karşıya geldim. Develer hiç rakı mı içer yahu?”, “Sen al da bak nasıl içiyormuş gör!”

Saraylı, garsonu çağırdı: “Yusuf al şu onluğu, küçük bir şişe rakı al gel” dedi.

Rakı sözünü duyan zurnacı ve davulcu aşka gelip o an maniler terennüm etmeye başladılar. “Saraylı, Saraylı biri yer biri bakar/ kıyamet ondan kopar/bardaklar rakı dolsun/ gönüller hoş olsun/yalnız Kara Efe’nin değil/bizim de gırtlağımız rakıyla dolsun”

Saraylı, çaresizlik için de cüzdanından bir ellilik daha çıkardı: “Garson Yusuf hele bir gelsin de, size de bir yetmişlik alıversin” dedi. Sözünü henüz bitirmemişti ki, garson Yusuf telaşlı bir şekilde Saraylıya, “Saraylı amca, bakkal nüfusuma baktı, 23 yazıyor diye vermedi. ‘24 yaşını doldurunca gel al’ dedi.” Saraylı’nın sinirden yüzü kıpkırmızı kesildi ve Ali Çavuş’a döndü, “Sizin deveniz kaç yaşında?” Ali Çavuş, “6 yaşında Bey” dedi. “Eee şimdi ne olacak. 6 yaşındaki deveye rakı içirirsek, bir ceza almaz mıyız?”

“Valla bilmiyorum Saraylı. Heralde deveye ceza kesmezler”

Saraylı bir an düşündü ve yanında duran Cevcet’e: “Al şu elliliği, iki şişe rakı alıver, beni bu dertten kurtar” dedi. Cevcet başını sağa sola salladı: “Ben haramı elimle tutmamSaraylı” dedi.

Ünlü gurme çaresizlik içindeydi. Koca kapıdan içeriye doğru baktı. Necdet Yetim’in durmadan atıştırdığını gördü. O an gözü Boyacı Salih’e takıldı: “Salih, ne olursun bana iki şişe rakı alıp gel de, şu dertten bir an önce kurtulayım”

“Vallahi bana rakı makı deme. Sokakta birileri görür, sonra başım derde girer” dedi.

Saraylı şaşkınlık içinde, marketin yolunu tuttu ve göz açıp kapayıncaya kadar geldi. İki şişe rakıyı Ali Çavuş’a uzattı. Ali Çavuş, yetmişliği davulculara verdi, küçük şişeyi büyük bir şişe içinde sulandırıp, azar azar Kara Efe’ye içirmeye başladı. Kara Efe’nin sanki gözleri gülüyordu. Bu arada bir tabak baklavayı da, göz açıp kapayıncaya kadar, meze yerine yutuverdi. Ünlü gurme Saraylı, şaşkınlık içinde: “Ali Çavuş yeter artık! Sizin yüzünüzden yarışmayı yarım bıraktım. Gideyim de işime bakayım” dedi. Ali Çavuş: “Saraylı sağol eksik olma, ama son ricamı da yerine getirirsen, ben ve Kara Efe, bu ali cenaplığından son derece memnun olacağız”

“Daha ne istiyorsun, çabuk söyle”

“Dur bakalım o kadar öfkelenme Saraylı, sonra sağlığın bozulur. Sizden fazla birşey istemiyorum. Ben Kara Efe’nin halinden çok iyi anlarım. Deminden beri görmedin mi bir sana bir bana bakıyor. Yani ellerinle baklava yedirmeni istiyor”

“Yok deve! Şimdi sıra parmaklarıma mı geldi yaw”

“Hiç merak etme, Kara Efe seni çok sevdi”

“Beni bu kadar sevdiğini bilseydim, onu jüri üyesi alırdım”

Bu arada Saraylı Ali, çaresizlik içinde garson Yusuf’a bağırdı: “Yusuf bir tabak daha baklava getiriver!”

Saraylı elleriyle açtığı ve büyük emek harcadığı baklavayı, Ali Çavuş’un ünlü devesi Kara Efe’ye yedireceği hiç aklına gelmemişti. Ama kadere bakın ki, tepsinin yarısını Kara Efe, yarısını da çiftçiden Necdet Yetim mideye indirivermişti. Saraylı dalgın, dalgın bunları düşünürken garson Yusuf soluk soluğa yanına geldi: “Efendim, efendim! İçeride durum çok kötü. Deli Dumrul istifra ediyor”

“Eyvah şimdi yandık. Sözde bugün yarışma yapacaktık. Sarhoş bir deveyle, bir delinin hakkından gelemedik. Bu yarışma değil, resmen bir skandal!”

Saraylı Ali koşar adımlarla içeriye girdi, manzara pek iç açıcı değildi. Necdet Yetim, çok yemekten karnı koca bir balona dönmüş upuzun yerde yatıyordu. Abuk Memet herhalde şekeri yükseldiği için, derin bir uykuya dalmış kendinde değildi. Deli Dumrul’un durumu hepsinden kötüydü. Beti benzi atmış, rengi yeşile dönmüştü. Doktor Kavruk’un belirttiğine göre Boyacı Salih’in tansiyonu 18’e çıkmış, kimileri de şeker komasına girmişti. Epey zamandır şaşkınlıktan konuşmayan Deli Dumrul, sızlana sızlana çaresizlik içinde ellerini açarak: “Yandım be Saraylı! Ne oldu bana böyle? İçim dışıma çıktı” dedi.

Garson Yusuf Deli Dumrul’un elinden tutup, sandalyeye oturttu. “Biraz bekle sana ayran getireyim” dedi.

 Söğütlü Kahve’nin tadı kaçmıştı. İzleyiciler yavaş yavaş salonu terk ederken devlet hastanesinin ambulansı kapıya dayanmıştı. Abuk Memet ve Boyacı Salih’i karga tulumba ambulansa bindirdiler. Diğer jüri üyelerini Dr. Mustafa ayakta tedavi etti. Saraylı Ali bütün olup bitenlere bir anlam veremiyordu. Bir ara yerinden kalkıp dışarıya çıktı. Ali Efe’nin deveyi çınar ağacına bağlayıp içeriye girmesini istedi. Davul ve zurnacı da suçlu suçlu, sessizce içeriye girip bir köşeye oturdu. Meclis Başkanı Zeki Kemiksizoğlu, bütün olup bitenleri divandaki koltuğunda sessizce izledi. Şehir meclisinde böyle bir yarışmaya izin verdiğine bin pişmandı. Artık ne çare, olan olmuştu. Ölenle, olanın önüne geçilmiyordu. Bu arada Saraylı Ali, kendi kendine söylenmeye başladı. “Söğütlü Kahve’de arkadaşlarıma masa donattım. Ne bir tattım, ne de dudaklarıma bir lezzet aldım. Güzel yemeklere seyre daldım. Sonra salondaki Deli Dumrul’a baka kaldım. Kara Efe’yi gördüm kapıda, akıllı mı akıllı. Ama sonra Söğütlü Kahve’yi çevirdiler içkili lokantaya. Ve ben bugün bu yarışma ile yöreme hizmet etmek isterken, verimli ve güzel günümü vefasız bir deveye adadım”

“Vay anasını be!” dedi.