SEÇİM-GEÇİM

Bugün şöyle siyasete ve seçime değinmeden şen şakrak bir şeyler yazmak istiyorum. Başarabilir miyim bilemiyorum. Dünyada yılın üçyüzaltmışbeş gününde hergün siyaset yapılan tek ülke Türkiye. Çok partili sisteme geçtiğimiz 1946 yılından beri yatıp-kalkıp, yedik-içtik hep siyaset konuştuk ve siyaset yaptık. Şu günlerde ülke olarak yeniden seçim sath-ı mahiline girdik. İlçemizdeki siyasi parti teşkilatlarına bağlı birçok siyasi, milletvekili aday adaylığı için boy göstermeye başladı. Anlaşılan ortam, geçim derdine bakmadan giderek şenleniyor. Siz öyle siyasi partilerin arasındaki sert karşılıklı atışmalara bakmayın. Onlar birbiri aleyhine bugün atıp tutarlar, yarın hiçbir şey yokmuş gibi yan yana gelirler. Ancak bir gerçek var ki, yadsınamaz. Şu günlerde seçim ortamı, geçim derdini çoktan sollayıp geçmiş. Sözde emeklilere ocak ayından itibaren zamlı maaş verilecekti. Verilen sözlere ne oldu? Kısacası sözler tutulmadı, hayaller suya düştü. Emeklilerin şubat ayında zamlı maaş alıp almayacakları da belli değil. Vatandaş olup biteni sessiz sedasız izliyor. Yine ilgisiz, yine tepkisiz. Hiç olmazsa demokratik yollardan hakkını araması lazım; bunu da yapmıyor.

İDARECİLERİMİZ

NEDEN BÖYLE VURDUMDUYMAZ!

Toplumun üzerine kabus gibi çöken ‘ekmek kavgasını’ olaylara hep at gözlüğü ile bakmaya alıştıkları için, Türkiye gerçeğini bilmiyor, tam olarak değerlendiremiyorlar. Bu nedenle iktidar mensuplarının söylemleri ile yaşam arasında büyük zıtlıklar ve çelişkiler var. Yani “kış mevsimi bahara hiç gelmedi” AKParti iktidarı da kendilerinden öncekiler gibi, acı reçeteleri, “Türkiye’nin kurtuluş anahtarı budur” diye topluma dayatıyorlar. Bu baskıdan toplum, maddi ve manevi olarak o kadar yorgun düştü ki, yaşam duvarına tırmanamaz hale geldi. Memur, işçi, emekli, dul ve yetimler, küçük esnaf, çiftçi, tüccar ve işadamı ortamın ağır baskısından kendini kurtaramaz hale geldi. Ekonomisi tarıma bağlı olan ilçemizde bu sıkıntı daha net şekilde gözleniyor. Pamuk üreticisinin dışındaki çiftçi kesimi çok zor yıllar yaşıyor. Lokomotif sektörü, tarım olan bir ülke bu hataları nasıl yapar? Narenciye üreticilerinin bu yıl başına gelen zarar iki-üç yılda ancak telafi edilir.

Bir toplumda sosyal ve iktisadi hayatta bazı sıkıntılarla  karşılaşılırsa, bu sıkıntılardan bireyler değil, hükümetler sorumludur. Hükümetler, bir avuç mutlu azınlığın değil, çoğunluğun sorunlarına eğilmek zorundadır. Çünkü Türkiye toplumun geleceğini düşünmeden çağdaş ülkeler arasında yer alamaz.

HALK HASTANESİ

Geçtiğimiz cumartesi günü temeli atılan Özel Şifa Hastanesi Söke’de bir ilk olarak, bir yıl sonra hizmete gireceği belirtiliyor. Dr. Hamit Eğriboz, Dt. Turgut Atik ve ilçemizin sayılı işadamlarından Metin Yavuz’un kader birliği yaparak temelini attıkları Özel Şifa Hastanesi, büyük bir titizlikle hazırlanmış projesi, hastanenin yeri ve ilgililerce dile getirilen proje özellikleri, daha şimdiden Söke’nin donanımlı bir hastaneye kavuşacağını müjdeliyor.

Hastane kurucuları arasında yer alan Genel Cerrahi Uzmanı Dr. Hamit Eğriboz, temeli atılan Özel Şifa Hastanesi’nin 2000 m2’lik bir alanın üzerine oturacağını, altı katlı inşa edileceğini ve toplam 12.000 m2 inşaat alanı olacağını belirtirken, “Biz özeliz. Ama aynı kamu hastaneleri gibi her hastaya bakacağız. Hem de kamu hastaneleri ile aramızda çok az ücret farkı olacak” diyor. Bir yıl sonra hizmete girecek Şifa Hastanesi’nin bir kamu hastanesi gibi, Sökelilere kucak açacağını ve bütün branşların faaliyete geçeceğini müjdeledi.

Türkiye yılların birikmiş sorunlarını çözmek için kalkınmalıdır. Hatta “Kalkınmaya muhtaç olmalıdır”. Özel teşebbüsün gücünü ön plana çıkararak bunu başarabiliriz. Özellikle ABülkeleriyle tam entegrasyon sağlamak için çağın gereklerini yerine getirmeliyiz. Özetle, Özel Şifa Hastanesi gibi sağlık kuruluşları bu açıdan çağın vazgeçilmez örnekleri arasında yer alacaktır. Bu açıdan Söke’ye böyle bir hastaneyi kazandıracak olan bu atılımlarından dolayı kutlarım.

BEDESTEN ÇARŞISI

Bugüne kadar gerek yapımı sırasında, gerekse daha sonraki günlerde Bedesten Çarşısı ile ilgili birçok değerlendirmeler yaptım. Gördüğüm lüzum üzerine yeniden bedestenin son durumunu ele alacağım. Esasında Bedesten Çarşısı çok iyi niyetlerle inşa edilmiş bir eserdir. Ama iyi bir proje değildir. Özellikle zemin katı, tam anlamıyla camdan bir köşkü andırıyor. İkinci katı ise, lokanta dışında tam bir harabe. Ama nedense belediye bugüne kadar iyileştirmek için hiçbir çaba sarfetmiyor. Hele zemin katta bulunan kırık dökük sütunlar çok kötü bir görüntü veriyor.  Kırılan mermerler yerlere saçılmış, olduğu gibi duruyor. Bu manzaralar, Söke’ye hiç yakışmıyor. Belediye hiç vakit geçirmeden Bedesten Çarşısını yeniden onarımdan geçirmelidir. Çok ilginçtir ikinci katta bulunan bazı dükkanların tavanları her yağmurda şakır şakır akıyor.

Büyük umutlarla Söke’ye kazandırılan bir eserin günümüzde hali böyle mi olmalıydı?

Güya bugün yazımın başında belirttiğim gibi şen şakrak bir şeyler yazacaktım. Çünkü buna hem benim,hem de toplumun büyük ihtiyacı var. Ama gelin görün ki, yine başaramadım. İnanın böyle yazılarla son günlerde köşemde ağlama duvarına döndüm. Böyle bir uyarıyı belediyeye yapmak zorunda mıyım, çirkin manzara ortada. Bugüne kadar niye burası onarımdan geçirilmedi ve nasıl bir yanlış projelendirmedir ki her geçen gün sütunlar, bazı kişiler tarafından kolayca sökülüp kırılıyor. Belediye, hiç hoş olmayan bu görüntüleri yapılacak onarım çalışmaları ile kısa zamanda ortadan kaldırmalıdır. Bekliyoruz.