SAVAŞ İKİ ADIM ÖTEYE KADAR GELMİŞKEN...

FARUK HAKSAL

AKP, yıllar önce iktidarı, Türkiye "yurtta sulh cihanda sulh" ilkesini başarı ile uygulayan Cumhuriyet Hükümetleri'nden devir aldı.
Ülkenin dış sorunları yok muydu? Vardı.
Ama bu sorunlar karşılıklı görüşmelerle, uzlaşma yöntemleri ile çözümlenmeye çalışılıyordu. Temel felsefe buydu.
Şimdi ise... Savaş iki adım ötede, burnumuzun dibine kadar geldi, o noktadan içeri girmek üzere, kapıyı çaldı/çalıyor...
Neden böyle?
Suriye ile herhangi bir ulusal çıkar çelişkimiz mi var? Hayır yok.
Dünkü kanka Esat, bugün en büyük düşman, nedeni bulup, bilen yok.
Enerji politikamızı yaslandırdığımız ve en büyük ihracat kalemimizi oluşturan kadim komşumuz Rusya ile ne alıp-vermediğimiz var?.. Ulusal çıkarlarımıza ters gelen bir unsur mu var? Hayır o da yok.
Irak ile kavgamızın nedenini bir bilen varsa çıksın, konuşsun; o da yok, bu da yok.
Kıbrıs'ı ise, verdik veriyoruz... Ayrıca seçimle iş başına gelen Kıbrıs yönetimi ile de sorunluyuz; adayı bir müstemleke zanneden eski Osmanlı zihniyetinden bir türlü sıyrılıp, kurtulamıyoruz.
Ve Türkiye, hiçbir ulusal çıkarı olmadan ve ülkenin ulusal çıkarlarını tehdit etmeyen "düşman"lara karşı savaş hazırlıkları içerisindedir.
Barış süreci adı verilen siyasetin sonucunda oluşturulan savaş ortamında her gün olup gibi kan akan bir iç-savaşın göbeğindedir.
Şimdi... Bu ortamda, her aydın, her yurttaş iki adım öteye kadar getirilmiş olan savaş riskini barışa çevirmek için gösterilecek bilinçli ve öz verili bir çabanın içinde olmalıdır.
Ve bu çabanın düşünsel kaynağında buluşmalıdır.
İşte o kaynak, ömrü savaş meydanlarında geçmiş büyük komutamız Mustafa Kemal Atatürk'ün aşağıya aktardığımız şu önemli sözleridir:
[Lütfen bilseniz de, sindire sindire, yavaş yavaş, bir kez daha okuyunuz]
"Askeri hareketler, siyasi faaliyetlerin ümitsiz olduğu noktada başlar. Ümidin güvenli bir surette geri dönüşü, orduların hareketinden daha seri hedeflere ulaşmayı temin edebilir." (1922, İzmir)

"Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükümeti’nin ordusu, istilalar yapmak veya saltanatlar yıkmak veya saltanatlar kurmak için şunun bunun elinde ihtiras aleti olmaktan uzaktır." ( 18.04.1922, TBMM, Ordu Hakkında. )

"Derhal şu veya bu sebepler için ulusu harbe sürüklemek taraftarı değilim. Harp zorunlu ve hayati olmalı. Hakiki kanaatim şudur: milleti harbe götürünce vicdanımda azap duyamamalıyım. Öldüreceğiz diyenlere karşı ölmeyeceğiz diye harbe girebiliriz. Ama ulus yaşamı tehlikeye düşmedikçe, harp bir cinayettir." (16. 03. 1923, Adana Çiftçileriyle Konuşma.)