SAPTAMALAR

ALİ GENÇLİ

 

Zaman su gibi akıyor, hele kış günlerinin kısalığı yüzünden hafta başı, derken hafta sonu gelivermiş. Ocak hızla geçip gitti. Şubat zaten en kısa ay, Mart’ın gelişi pek uzun sürmeyecek. Kıştı- bahardı, soğuktu - sıcaktı derken, çok moda şarkının sözleri gibi yatçaaaz, kalkçaaz hoooop ordayız. Yani 1 Nisan’da   bizi  hangi sürprizler bekliyor göreceğiz…  Tıpkı  1 Nisan şakası gibi… Yalnız gözlemlerime göre, Yaklaşan yerel seçimlere giderken, Söke adaylar açısından sessiz ve sakin bir süreç  geçiriyor.  Göz önündeki Adaylarımızın üçü de doğru seçimler gibi; çok centilmence  yarışıyorlar. Sadece projelerini açıklıyorlar ve birbirleriyle ilgili kötüleyici  yorumlarda bulunmuyorlar  ve ne zaman rastlaşsalar dostluk mesajı veriyorlar.  Bu bence pek görmeye alışık olmadığımız bir durum.  Umarım seçimden sonra da kent huzuru için birlik ve beraberlik tek seçenek olur. Kentimiz için, insanımız için ne gerekiyorsa yapılır ve Söke’miz örnek kent olmaya devam eder. Hayatımızın kalitesinin yükselmesi için  herkes üzerine düşeni yapar.

*

Yaşadığımız her yeri tüketiyoruz. Yaşamak,  tüketmek demek çünkü.  Ama tükettiğimizi eksiltmemek için “hayata değer katmak”  gibi bir zorunluluğumuz  var. Bencilliklerimizi törpüleyip, elimizden gelen ne ise katmalıyız yaşama. Bu bir gülümseme bile olabilir. Düşünsenize bir kentin tüm insanlarının sadece gülümseyerek bile pozitif yaşama ne kadar katkıda bulunabileceğini. Sokağa çıkıyorsunuz tüm yüzlerde bir gülümseme… Boşuna dememişler, “gülümsemek bulaşıcıdır.” diye. Geçtiğimiz hafta içinde bir avuç  Sökeli kardeşim beni de aralarına katarak hayata bir gülümseme kattılar. “Bir El de sen ver.  “ etkinliği  ve “ Söke Canlansın, Esnaf Kazansın.” Etkinliği Söke kent belleğine not düşüldü. Yeni bir dönemin başlangıcı olacak Nisan 1’den sonra bu hayata değer katma çabaları hedefine ulaşacaktır sanırım.  Bu konuda,  umudu büyütüyorum çünkü. Tüm eleştiriler olumlu yönde ve destek buluyor, bazen başarı konusunda karamsarlıklar  olsa da…

*

“Söke’nin  10 Yüzü” çalışmam ve gözlemlerim sürüyor.  Sevgili Halil Özşarlak büyüğümüzle başlayan süreç, Söke’nin belge deposu ve Atatürk Mahallesi’nin karizmatik muhtarı, gül yüzlü insan Zeki Acet’ten sonra  son günlerde, CHP’nin köy gezilerine birlikte katıldığımız Kerim Yalçınkaya, 88’lere dayanan yaşına karşın, halkla buluşma toplantılarını  gençlere taş çıkartırcasına yorulmadan izlemesi ve günü gününe okurlarına aktarması bende büyük hayranlık uyandırdı. Hele Söke’nin geçmişi ile ilgili anlattıklarını dinlerken abartısız saatlerin nasıl geçtiğini bile anlamıyor insan. Bence Söke’nin 10 yüzünden biri Kerim Abim.

*

Geçtiğimiz gün yine manşetlere bir acı haber düştü. Söke-Milas yolu üzerindeki ‘AVM’ lerin önünde, bir genç kızımız yaşamını yitirdi. Umutları ve hayalleri yarım kaldı. Oysa yaşam savaşında aile bütçesine  üç kuruş katkı sunmak için, bu işi bulduğunda ne kadar sevinmişti şanslı birisi olduğuna kim bilir. Hala kimsenin gaile edinmediği işsizlik sorunun çığ gibi büyüdüğü günümüzde, bu sevinç elbette haklı bir sevinçti. Ama umursamazlık, çözüm üretememe bu yüzünden bu kazanın ne ilk ne de son olacağı söyleniyor. Oysa çözüm için çalışanların kente dönüşlerinde karşıya geçme tehlikesinden kurtulmaları için, “yolcu minibüslerinin  ‘AVM’ler yanında oluşturulacak bir duraktan yolcularını alması değişikliği sorunu kolayca çözüme kavuşturacağı mümkün olabilir.” Görüşü bence de doğrudur. Esen kalınız.