ÖTV İndirimleri Yeterli mi?

 

 

Beyaz eşyada ve otomobil alımlarında ÖTV indirimine gidildi. Kısıtlı bir süre için, üç aylık bir süre içn ÖTV indirimine gidildi.

Yeterli mi bu ÖTV indirimi?

Bu soru cümlemin sonuna daha bir sürü soru işareti eklemem gerekiyordu ama bu da yeter.

Televizyon ekranlarından izliyorum. Araba komisyoncularının işleri maşallah tıkırında. Satışlar katlanmış. Bir günde 20-30 araba satanlar varmış. Allah daha da artırsın da…

Bu araçları kimlerin aldığını biliyor muyuz?

Gördüğümüz kadarıyla galerilerde sergilenen araçların fiyatları, en düşük 28.000 TL.

Hani bu ülkenin insanları krize girmişti.

Hani bu ülke insanlarını parası yoktu?

Hani bu ülke insanlarını kredi borçları ayyuka vurmuştu?

Hani, hani, hani de…

Bu araçları alanlar kimler?

Bakınız beyaz eşyada uygulanan ÖTV indiriminin sonuçları hiç gösterilmiyor. Yalnızca araçlar üzerinden haberler yapılıyor.

Hükümet beyaz eşya alamayanlara dağıtmıştı da onun için mi beyaz eşya satıcılarının kılları kıpırdamadı.

Nerede kıpırdadı. Arabalarda. Çünkü arabaların fiyatları en az 28.000 TL ye düştü. Ya beyaz eşyalar. Onların fiyatları 500, 600 TL civarında.

Şimdi söyleyin bakalım, bu kadar para ile kimler araba alabilir?

Hep bir ağızdan söylersek, tabi ki, TUZU KURULAR….

Onlar kimler? Onlarsa daha da malümler. Ülkede kriz yok diyenler.

Arabalardan , beyaz eşyalardan ÖTV indirilse ne olur, kaldırılsa ne olur.

Parası olanlar arabalarını alıyorlar, ya alamayanlar kim?

Halkın %90’nın simit almaya  parası olmayan ülkede üç aylığına ÖTV kalksa ne olur, kalkmasa ne olur.

Siz ekmeğin fiyatını düşürsenize.

Siz taşımacıların fiyatlarını düşürsenize.

Siz ilaçların fiyatlarını düşürsenize.

Siz kiraların fiyatlarını düşürsenize.

Siz tekstilin, inşaatın, suyun, elektriğin önünü açsanıza.

Siz simidi 25 Krş düşürsenize.

Ama boş verin bu saydıklarımı.. En iyisi siz akaryakıttaki ÖTV’leri düşürsenize.

İşte o zaman ÖTV işe yarar, öyle değil mi? 


SEÇİM ATIŞMALARI

İlkokul öğretmenliğini bırakalı 10 yıl oldu ama, bu seçimlerin geldiğine inanın istemesem de sevindim.

Akşamları olduğunda televizyon karşısına geçip, bir de elime çay bardağını aldım mı, değmeyin keyfime.

Sayın başbakanı izlemek bir başka zevk oluyor.

Sayın Baykal’ı izlemek bir başka zevkli oluyor.

Sayın Bahçeli’yi izlemek daha başka bir zevk oluyor.

Sayın Erdoğan’ı izlerken kendimi Çankırı’nın Ödek köyündeki eğitmen öğretmenim aklıma geliyor.

Elindeki lastik ayakkabı ile başımıza başımıza vurarak, Atatürk inkilâplarını zorla öğretirdi.

Matematik dersinde dört işlemleri öğretmek için de, okulun hemen yanındaki koyun ağılına götürür, uygulamalı gösterirdi. Eğitmen diyemezdik adına. Dirayetli, o kadar da mücadeleci. Bir de  o sopa atmak için harcadığı kabalığı olmasa. Bir de kini… Tıpkı geçenlerde Beypazarı’nda yaşanan olay gibi inadı vardı. Ayıp etti ama seviyorum dinlemeyi. Onun için başbakanı seviyorum.

Sayın  Baykal’ı ise, tıpkı ağabeyime benzetiyorum. Beraber oynamaya gittiğimizde beni başka çocuklarla kavgaya tutuşturur, kendisi kaçıverirdi. Çok da bağırır, eve geldiğinde hep haklı çıkar, babamdan dayağı ben yerdim. Ama her işi de ben yapardım. İşi gücü bana muhaliflikti. Benim 15 yaşlarındayken  namaz kıldığıma bile kızar, bazen maytaplık olsun diye secdedeyken, boynuma su dolu ibriği asıverirdi. Benim de namazım bozulurdu.

Ondan dolayı Sayın Baykal’ı da seviyorum.

Sayın Bahçeliyi ise tıpkı babama benzetirim. Sert, kaşları çatık, devamlı çatallı konuşur, kavga edecekmiş gibi görünse de dövüşmekten ödü kopardı.

Eve geldiği zaman eser, kükrer, annemi gördüğünde sönüverirdi.

Bir şey istediğimiz zaman, almayacağım diye ortalığı yıkar, dedem “hııı, kulağını çekerin hıııı” dediği zaman, isteklerimizi anında yerine geliverirdi.

Babam çabuk sönen bir köpük gibiydi. Şimdilerde  meydanlarda olduğu gibi. Sayın Bahçeliyi gördüğümde sanki karşımda babam varmış gibi oluyorum. O yüzden Bahçeli’yi de seviyorum.

Ama…. Seçim atışmalarından gına geldim. Yahu bir günde “biz ülkemize şu işleri yapacağız, vatandaşımıza şu güzel günleri getireceğiz, getiremezsek de çekip gideceğiz” deyin. Deyin ne olur, bir günde bunları söyleyin.

Bir birinize, hakaretler, küfürler, aşağılayıcı sözler edeceğinize…

Zaten ruh sağlığımız iyice bozuldu. Sizin yüzünüzden televizyon karşısında çay içe içe kanser olacağız vallahi.