ORTADA ŞAŞILACAK NE VAR?..

FARUK HAKSAL

 

Herkeste bir şaşkınlık…

Nasıl oluyor da Başbakan, böyle sözler edebiliyor?..

Peki, ne diyor Başbakan?

- Bu ülkenin genelkurmay başkanına terörist diyemezsiniz!..

- Uzun tutukluluk hali doğru ve adil bir şey değildir…

Ya ABD’nin Ankara büyükelçisi ne anlatıyor gazetecilere?

- Uzun tutukluluk durumuna     şaşırıyoruz…

Siyaseti, vitrinine bakarak izleyen büyük çoğunluk apışıp kalıyor bu sözler karşısında.

Onlar da şöyle diyorlar:

- Hani bu ülkede yargı bağımsızdı?

- Hani, kuvvetler ayrılığı sistemi tıkır tıkır işlemekte ve siyasetin çetin cevizleri bu işleyiş karşısında saygı ile başlarını öne eğmekteydi?..

Sorun siyaset arenasını vitrinden izlemekten kaynaklanmaktadır.

Gelin… Biraz daha yaklaşın.

Ve vitrini geçip dükkâna girin.

Dükkânda her şey normaldir. Her şey suyun akışı yönünde ilerlemekte, amir-emir zinciri eliyle yürütülmekte ve büyük patronun iki çekirdek keyfine göre şekillenmektedir.

Ortada hiçbir çelişki yoktur.

Dolayısıyla şaşırılacak bir şey de yoktur.

Şaşıranlar, apışanlar ve olup bitenden dudağı uçuklayanlar Başbakan’ın daha önce edilmiş sözlerini unutmaktadırlar.

Ankara’daki büyük elçinin Washington’daki büyük şefin çizdiği rotada seyrettiğini unutmaktadırlar.

Oysa Başbakan göğsünü gere gere;

- Ben bu davaların savcısıyım, dememiş miydi?.. Demişti!

Ve Sayın Başbakan şimdi bu görevi yerine getirmektedir.

Bilinmesi gerektiği gibi, bir ceza davasında mahkemenin hâkimi, tarafların taleplerine göre tahliye kararı verir ya da vermez.

Başbakan savcı olarak tarafını seçmiştir.

Ve vakti kerahetin oluştuğunu düşünerek, tahliye talebinde bulunmaktadır.

Daha önce sanık avukatları o davalarda defalarca bu aynı talebi mahkemeye sunmuşlardı.

Mahkemenin verdiği karar, sadece “ret” idi.

Şimdi bakalım ne olacak?

Esas şaşırılacak olan şey, Başbakan’ın tahliye talebinin de ret edilmesi durumunda ortaya çıkacak “durum-vaziyeti”dir…

Bu türden davaların ABD başkanı Obama ile Türkiye Başbakanı Erdoğan’ın Oval Ofis’te yaptıkları bir görüşme sonrası oluşturulduğu iddiası hatırlandığında ise, ABD’nin Ankara Büyükelçisi’nin şaşkınlığına şaşmamak bizce mümkün değildir