ÖRGÜTLENMENİN ÖNÜNE DİKİLEN ENGEL: BİAT KÜLTÜRÜ!..

FARUK HAKSAL

 

 

Atı alan Üsküdar’ı ha geçti, ha geçecek…

Eloğlu kapı kapı dolaşıp yandaş arıyor, sonra yaratıyor, destek buluyor, taraftar topluyor.

Bizim cephede ise, “onun gözünün üstünde kaşı var, ötekinin kaşının altında gözü,” gerekçesi ile eleme, erteleme, inceltme ve yok etme çalışmaları istikrarlı bir biçimde sürmeye [sürdürülmeye] devam ediyor.

Vatandaş Ahmet Parti’sine başvurmuş, diyor ki;

-       Ben sosyal demokratım, Atatürk ilkelerine yürekten bağlıyım, bağımsızlık, demokrasi ve hukukun üstünlüğü yönündeki mücadeleye gönüllü olarak katılmaya hazırım…

Ancak… Hayır!

Bütün bu nitelikler vatandaş Ahmet’in o partiye kabul edilmesi için yeterli değildir.

O partinin diyelim ki, bir ilçe örgütüne kayıt yaptırabilmek için, yerleşik düzenin köşe başlarını tutmuş, var olan koltuklara afiyetle kurulmuş olan “eşraf-ı umumiye”sine biat etmek gerekmektedir…

Biat sözcüğü [her nedense] son yıllarda siyaset terminolojisi içinde kendisine sağlam bir yer edindi.

Merak edip sözlüğe baktık, biat sözcüğünün karşısında şu kısa açıklama var:

Biat: İslam toplumlarında hükümdarların dinsel yargı gücüne sahip olabilmeleri, meşru (yasal) ve yetkili sayılabilmeleri için halktan aldıkları söz, bağlılık andı veya yetkisi… Biat; Bir güç merkezine bağlılık…

Sözünü ettiğimiz “o parti” bir [siyasal] İslam Partisi midir?

Hayır, değildir.

Peki, yaşadığımız tarih, 1919 öncesi midir?

Hayır, değildir.

Öyleyse “biat kültürü,” içinde yaşadığımız bu karanlık süreçte niçin bu ölçüde gelişmiştir?

Çünkü öyle sanıyoruz ki, İslam toplumlarında padişahın gücünün kaynağını oluşturan dinsel egemenlik, yaşadığımız süreçte “çıkar ilişkileri yumağının ipini elinde tutma“ olarak biçim değiştirmiştir.

Nitelik aynıdır, ama şekil farklılaşmıştır.

Burada sözü edilen çıkar, mutlaka nakdi ya da ayni bir pay da değildir.

Sosyal itibar, yakaya takılan bir rozet, protokolde üzerine tünenecek küçük bir iskemle ve benzeri “manevi” getiriler, sözü edilen “çıkar”ın koordinatlarını oluşturabilir.

Önemli olan Parti’ye kayıt yaptırmak isteyen vatandaş Ahmet’in parti içi arz/talep dengelerinde kaç okkalık bir rahatsızlık yaratacağı konusunda birilerinin duyduğu kuşkudur, gerginliktir, vesvesedir…

Oysa yazımızın başında, atına atlayıp, Üsküdar’ı geçmekte olduğundan söz ettiğimiz süvarinin hiç de böyle dertleri, kuşkuları ve vesveseleri yoktur.

Çünkü O’nun belirli ve somut bir amacı vardır.

Amacına doğru yoğunlaşmış bir iradesi ve o iradenin ateşlediği birbirine eklenen eylemleri vardır.

Süvarinin hedefi, laik Cumhuriyet’tir.

Bağımsız Türkiye’dir!

Ama vatandaş Ahmet, laik Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve tam bağımsız Türkiye’yi savunmak için katılmak istediği saflarda [ne yazık ve ne tuhaf ki,] biat kültürü içinde devşirilme eşiğine doğru itelenmekte ve o eşiği aşmaya zorlanmaktadır.

Oysa bu nitelikteki bir kültür içinde kimliği eritilecek olan vatandaş Ahmet’in Cumhuriyet’i de, Tam bağımsız Türkiye’yi de savunacak mecali kalmayacaktır…

İşte mesele, bu açık gerçeği görüp, bencilliğin kuyusundan uzaklaşmayı becerebilmektir.