ORDUNUN LAĞVEDİLMESİ TALEBİ...

FARUK HAKSAL

Yandaş medyanın bir televizyon kanalında üç kanaat “kafa”darı yüzlerinde zafer gülücükleri koyu bir muhabbete dalmış, söyleşiyorlar. Şöyle diyor içlerinden birisi:

- Ben iki yıl öncesinden yazdım. Bu orduyu lağvedip, kendi ölçülerimize göre yeni bir ordu kurmak lazım. Türkiye’nin güvenliği, ülkenin güvenliği ve demokrasimizin geleceği bunu gerektiriyor…

Diğeri yanıtlıyor:

- İktidar partisi, 2007’de başlayan bu savaşı kazana kazana bu günlere geldi. Ve sonunda edilen istifalarla Türk Silahlı Kuvvetleri bu siyasi savaşı kaybetmiş ve yenik komutanlar kılıçlarını teslim etmişlerdir. Bir meydan savaşı verilmiştir ve ordu kaybetmiştir. İstifaların anlamı, ordunun kılıcını teslim etmesi demektir.

Bir ötekisi ise, daha kısa ve öz konuşmaktadır:

- Bu toplu istifalar suçtur. Bunun da hesabı görülecektir!..

İlk konuşan “akil” adam son noktayı koyuyor:

- Ordu zaten zafiyet içindeydi. Erlerini kurtaramadı ve 13 er şehit daha verdi… Bu şehitleri veren komutanlar, “biz bu işi beceremiyoruz,” deyip o günlerde istifa etmeliydiler.

Yakınlarım bana kızıyorlar…

Niçin bu kanalları izliyorsun?..

Niçin bu söylemleri dinliyorsun, diye?..

Dinliyorum, izliyorum ve titizlikle düşünüyorum…

Çünkü ellerine geçirdikleri çok milyarlı televizyon kanallarını kullanarak Türk halkının bilincini şekillendirenler bunlardır.

Halkın beynini yıkamak için yola çıkmış olanlar bunlardır.

Türk devletini kendi amaçları doğrultusunda “dönüştürme”yi amaçlamış olanlar bunlardır.

O dönüştürme eyleminin karşısında durabilmek için bunları dinlemek lazımdır.

Neleri kullandıklarını, nerelere yöneldiklerini ve yolun neresinde olduklarını öğrenmek ve bilmek gereklidir.

Niyetlerini artık üstünü örtmeden, süslemeden ve saklamadan apaçık ifade edebilmektedirler:

 Ordu lağvedilmelidir.

 Ordu zaten zafiyet içindedir.

 Hesapları görülecektir!..

Evet… Onların “kanaat önderleri” dedikleri bu zevatın dilindeki lakırdıların özeti budur.

Hedefte ordu vardır!

Ordu her türlü araç kullanılarak yıpratılacaktır.

Halkın gönlünde sahip olduğu saygınlık sarsılacaktır.

Çünkü ordu her dönemde onların yollarına takoz koymuştur.

Türk Devleti’nin belli amaçlar doğrultusunda “dönüştürülmesi”nin önündeki en güçlü engel Türk Silahlı Kuvvetleri olmuştur.

Ordu, Amerikan çıkarlarının dış ülkelerdeki taşeronluk görevinin yerine getirilme noktasında her zaman kendi bağımsız iradesini korumuştur. Irak’ta sorun çıkartmıştır. Afganistan’daki varlığı istendiği nitelikte olamamıştır. Kıbrıs’ta “işgalci”dir…

Bu ordunun lağvedilmesi ve yerine bütün bu görevleri “profesyonel bir ruh” ile yerine getirmeye amade emir-kulu bir orduya ihtiyaç vardır…

Demokrasilerde ordunun, bürokratik olarak siyasi otoriteye bağlı olduğu doğrudur. Ama gerçek demokrasilerde ordu, siyasi iktidarın maaşlı zabiti değildir…

Bürokratik bağlılık ile iktidarın emir-kulu olma arasındaki fark, o ülkede gerçek demokrasinin mi, yoksa demokrasi maskesi altında namluların gücüne dayanan bir rejiminin mi uygulanmak istendiği olgusunu ortaya çıkartır.

İşte içinde yaşadığımız koşullarda ayrımına varmamız gereken son derece önemli gerçeklerden bir tanesi de budur.