ÖNCE EMEK! ÇÜNKÜ...

FARUK HAKSAL

En yüce değer emek.

Her işin başı emek…

Ve gerçekte insanın bedensel ve ruhsal sağlığına giden yolda en önemli faktör yine emek…

Adam çok milyonlu bir piyangoyu kazanıyor.

Şanslı kişi mutlu, etraf umutlu, herkes sarhoş… Ama birkaç yıl geride kalıp sarhoşluk da sona erip, yaşımın gerçekleri ağırlıklarını koyduklarında evdeki hesap, çarşıya uyası değil…

Adamın cebi yeniden tam takır…

Niçin?..

Çünkü “adam” paranın nasıl kazanıldığını bilmezse, nasıl harcanacağını da bilemez…

Har vurur, harman savurur elindeki serveti… Ve ayvaz kasap/ aynı hesap bir dönme dolap çarkının içinde başladığı yere geri döner, naçar, çaresiz…

Örneğin adam küçüklüğünde çok şımartılmıştır…

İsteklerinin yasa olduğu bir düzen içinde yetiştirilmiştir.

Küçüklüğünde kazanmış olduğu kişisel “önem”, bunu hak etmek için herhangi bir emek harcamaksızın, kendiliğinden oluşuvermiştir…

Küçük “adam”ımız, çevrenin kendisine verdiği önemi, doğumu ile birlikte kazandığı olağan bir hak olarak algılamıştır sadece…

Hayatın dikenli yolları içinde ağır aksak yürümek zorunda kaldığında ise, “adam”cığımızın hali oldukça harap bir Yeşilçam senaryosuna dönüşmüştür… Ve artık prensimiz, toplumun ilgi merkezi içinde yer almamaktadır.

Artık çevresindeki insanlar O’nun duygularını dikkate almayı birincil amaç olarak benimsememektedir…

Dünya altına sindiği damın başına yıkılmıştır!..

Sorunlarla yüzleşmenin yolu ve yordamı bilinmemektedir.

Tüm çocukluğu boyunca çevresindeki insanlar kendisine o derecede hizmetkâr olmuşlardır ki, kişisel bağımsızlığını inşa etmeye fırsat ve gerek duymamıştır… Ve bu yüzden yaşam içinde karşı karşıya kaldığı sorunları ancak ve sadece kendisi tarafından çözülmesi gerektiğini öğrenememiştir; birisi bunu ona anlattığı zaman ise, ya dinlememiş ya da anlatılanları anlamamıştır.

Ana ilgi odağı, tümü ile kendi çıkarı ve keyfi olmuştur.

Hiçbir emek harcamadan, hak etmeden ve terlemeden devinip durmuş, dolayısıyla da toplumsal işbirliğinin yarar ve gerekliliğini hiçbir zaman öğrenememiştir!..

Hayatın güçlükleri karşısındaki tek çabası, bu zorlukları başkalarına ciro etmekten ibarettir. Hepsi bu kadar!..

Toplumun, çalışmadan yaşamaya odaklanan parazitleri işte bu türden mahlûklardan türemektedir.

Dikkat edin, özel hayatlarına girin ve araştırın: hortumcular da bunlardan çıkmaktadır, dolandırıcılar da, hazır-yiyiciler de…

Çalışmayacaklardır…

Ne etseniz, ne yapsanız, kıllarını bile kıpırdatmayacaklardır.

Çünkü bu türden bir yaşam tarzı onların kişiliklerini teslim almıştır.

Bunlar, alnından ter damlayarak kazanılan bir küçük lokmanın tadından bihaberdirler…

Bunlar toplumun sülükleridir, parazitleridir, virüsleridir…

Bunlar, üzerlerinden tüm Dünya’nın sömürülmekte olduğu o kirli düzenin savunucuları, destekçileri, taraftarları ve suç ortaklarıdır…

 

Şair Baba’nın söylediği gibi;

“Onlar, ümidin düşmanıdır…

Bursa'da Havlucu Recep'e,

Karabük Fabrikası'nda tesviyeci Hasan'a düşman;

Sana düşman,

Bana düşman

Düşünen insana düşman

Vatan ki, bu İnsanların evidir, sevgilim

Onlar,

vatana düşman!..”