Mavi kızıl karıncalar
Gözyaşlarım yanaklarımdan süzülerek elimde tutuğum mektubun üzerine düşüyordu. Kendimi tutamıyordum. Ağlarken çıkardığım hıçkırma sesleri boş olan evin odalarını dolduruyordu. Oturduğum yerde ellerimle yüzümü kapatarak gözlerimden gözyaşı gelmeyene dek ağladım. İçimde inkâr edip unutmaya çalıştığım ne varsa; babamın yalnız geçirip heba ettiği hayatına, yaşadığı pişmanlıklarla hayata gözlerini kapamasına ağladım. En çok da kendim için ağladım. Yalnızlığımın içinde kaybolup belki onun gibi yumacaktım gözlerimi…
Otuz altı yaşına gelmiş, ne kadar süreceğini bilmediğim hayatımın belki de yarısını tamamlamıştım. Şimdiye kadar bir sefer hissettiğim baba sevgisini, okuduğum mektuptan sonra acıma duygusu ile birlikte tekrar kalbimde hissediyordum.
Bu sabah buraya geldiğimden beri o kadar yoğun ve karmaşık şeyler hissetmiştim ki. Vücudum artık bunu kaldıramıyordu. Olduğum yere uzanıp gözlerimi tavana dikmiş babamın yazdıklarını, buraya gelmeden önceki hayatımı, annemi, Necla’yı kısaca her şeyi düşünmeye başladım. Yattığım yerde gözlerimi kırpmadan düşünmeye dalmışken sabahın ilk ışıklarına doğru uyuyabilmiştim.
Kapının sesiyle uyandığımda saat on ikiyi geçiyordu. Dünün yorgunluğunu hala üzerimden atamamıştım. Kapıyı açtığımda amcam yüzümü görünce ‘’Oğlum ne oldu sana? Çok kötü görünüyorsun.’’ dedi. Bir şeyim olmadığını, sadece kendimi iyi hissetmediğimi söyledim. Elimi yüzümü yıkadıktan sonra onların evine gitmek için bizim evden ayrıldık.
Amcamlarda bir şeyler yiyip biraz konuştuktan sonra ‘’Ben biraz dolaşayım. Biraz sahil kenarına giderim belki.’’ diyerek evden çıktım. Amcam ve yengem yüzümün halinden ve devamlı düşünmeye dalmamdan bende bir şeyler olduğunu anlamışlardı.
Kapıdan çıktığımda hızlı adımlarla Tahir amcanın dükkânına doğru yürümeye başladım. Çarşıdaki her şey çok değişmiş olsa da, eski fotoğrafçı dükkânı hatırladığım yerde hiç değişmeden duruyordu. Dükkânın kapısından içeri girdiğimde beni hemen tanıdı. Oturduğu tezgâhın arkasından ayağa kalkıp ‘’Barış. Hoş geldin oğlum. Seni gördüğüme çok sevindim. Başın sağ olsun. Seni bugün göreceğimi bildiğim için dün cenazede yanına gelmedim. Kusura bakma. Baban ölmeden önce benim yanıma geleceğini söylemişti.’’ dedikten sonra bana sarıldı.
Tahir amcanın dükkânda neredeyse üç saat oturdum. Her şeyden konuşmuştuk. Yazdıklarımdan konuşurken tüm kitaplarımı okuduğunu söyledi. Babam kitaplarım basıldıktan sonra ona da bir tane hediye alırmış. ‘’Her yeni kitabını bana hediye ederken çocuk gibi neşeli olurdu. Seninle gurur duyuyordu.’’ dedi.
O eski dükkânda oturduğumuz süre içinde en çok babamdan konuştuk. Babamın en yakın arkadaşı olduğu için şimdiye kadar yaşadığı hayat konusunda her şeyi biliyordu. Eve geri döndükten sonra Tahir amcaya her şeyi anlatmış. Babamdan bahsederken en yakın arkadaşını kaybetmenin acısı ile sık sık gözleri doluyordu.
Üç saat sonunda gitmeden önce babamın yazdığı kitapları istedim. Dükkânın arka tarafındaki fotoğrafları çektiği küçük odaya gitti. Birkaç dakika sonra dört tane mavi dosya ile kapıdan içeri girerken ‘’Baban bunları sana vermem için bana bıraktığında bir şey olur korkusu ile arkadaki küçük dolaba saklamıştım.’’ dedi. Dosyaları bana verdiği iki ayrı poşete koydum. Birbirimize sarılıp vedalaşırken ‘’Barış baban seni gerçekten çok seviyordu.’’ dedi.
Elimdeki poşetlerle sahil kenarında bir yere oturdum. Bir süre hiçbir şey yapmadan karşımda duran güzel manzarayı izleyip kahvemi içtim. O an hissettiklerim çok garipti. Sebebini hiç bilmediğim bir huzur vardı içimde.
Poşetten dosyaları çıkarıp karıştırmaya başladım. Dört kitabın hepsini de el yazısı ile yazmıştı. Tüm dosyaların ilk sayfalarında tek kelimelik aynı not vardı: Oğluma…
ÜÇ YIL SONRA…
Masmavi denizin kenarında kumlara oturmuş onları izlerken içimde öyle büyük bir mutluluk var ki. Bir insanın sahip olabileceği her şeye sahibim. İçimi kaplayan huzur yüzümdeki gülümsemeyle birlikte dışarı taşıyor sanki.
Üç yıl önce babamın cenazesinde buraya geldiğimde olduğum kişi değildim artık. Babamın bana bıraktığı mektubu okuduğum gece bende bir şeyler değişmeye başlamıştı. Cenazeden sonra burada yedi gün kaldım. Babamın yazdığı dört kitabı İstanbul’a dönmeden önce okuyup bitirdim. Yazdıkları Necla’nın da söylediği gibi o kadar güzeldi ki. Dört kitap farklı hayatları anlatsa da sonunda anlatmak istediği hep aynıydı: Aile ve hayat…
Bu yedi günlük sürede babamın yazdığı mektubu defalarca okudum. Evde yalnız kaldığım gecelerde çok düşündüm. Affetmeyi öğrenebilir miydim? İçimden yıllarca biriktirdiğim nefreti söküp atabilir miydim? Hayatımın ellerimden kayıp gitmesine seyirci kalmak yerine, hayata sıkı sıkı tutunabilir miydim?
Kendime bu soruları sorduğum o yedi gün içinde her şeye yeniden başlamaya karar verdim. Biraz zaman alsa da içimde biriken nefreti unutmaya çalışarak babamı affedecektim. Ona ve eskiye dair ne varsa kaçmayacaktım artık. Hatıralarımı, yeni hayatımda bir temel olarak kullanıp, üzerine mutlu bir yaşam inşa edecektim.
Yedi gün sonunda İstanbul’a döndüğümde ilk iş olarak Necla’nın evine gittim. Bütün gece hiç durmadan ben konuştum o dinledi. Aklımın karanlık odalarında gizlediğim ne varsa Necla’ya anlatarak çıkarıp attım hepsini. O gecenin sonunda şuan yaşadığım mutlu hayatın başlangıcını yaparak ‘’Seni seviyorum. Benimle evlenir misin?’’ dedim. Ömrümün belki de yarısını yalnız geçirmiştim. Diğer yarısının da bir dakikasını bile kaybetmek istemiyordum. Yapmak istediğim hiçbir şey için beklemeyecektim artık.
Necla ile bir ay sonra evlendik. Mutlu ailemize bir yıl sonra da oğlum Mert katıldı. Babamın ismini verdim oğluma. Babamın isteyip de yaşayamadığı mutlu hayatı, dedesinin ismi ile oğlum yaşayacaktı.
Mert’in doğduğu yıl babamın ilk kitabını bastık. Ünlü bir yazarın ölmüş babasının kitabına o kadar büyük bir ilgi oldu ki. Bir ay içinde ilk baskı tükenmişti bile. Babamın kitabı için aldığım tebrik mesajları beni o kadar gururlandırmıştı ki. Küçük bir çocuk gibi babamın ne kadar iyi yazdığını anlatıyordum insanlara.
Şuanda çocukluk ve gençlik yıllarının geçtiği kasabadayım. Denizin kenarında annesi ile oynayan oğlumu izliyorum. Minik elleri ile annesini ıslatmaya çalışırken çıkardığı neşeli kahkahanın kulaklarımdan kalbime kadar ulaşan sevgisini sindiriyorum içime. Gözlerimi kapatıp sahip olduklarım için tanrıya şükrederken, uzun zamandır içimden geçen üç kelime döküldü dudaklarımdan: Seni affettim baba…
*** BİTTİ***