OĞLUMA YALNIZLIK HİKAYELERİ (8)

SERKAN OKLAY

Mavi kızıl karıncalar

Sen gittikten sonra ne kadar çok çabalasam da sana ulaşmayı başaramadım. Çok sevdiğin amcanın sana yalvarırcasına ‘’Babanla lütfen bir kez konuş.’’ demesi bile beni bir daha görmek istememeni değiştiremedi.  
Bir kez olsun baban olduğumu hissetmeye o kadar ihtiyacım vardı ki. Yapacaklarıma yazdığın ilk kitabını okuduktan sonra karar verdim. Kitabının çıktığı yayın evine, sizden ayrı geçirdiğim yıllarda köyde yazıp da yakmaya kıyamadığım dört kitaptan ikisini Tahir amcanın ismi ile gönderdim. Yazdığım iki kitabı da çok beğendiklerini, hemen basmak istediklerini söylediklerinde, senin editörün olmam şartıyla ileride basabileceklerini söyledim. Kim olduğumu öğrenmemen için yayın evinin sahibi Necla Hanımla hiç tanışmaya gelmedim. Oraya gelirsem beni görme ihtimalin vardı çünkü.  Yeni editörünün kim olduğunu merak edip sorunca benim olduğumu öğrenmemen için de, hatırlamayacağını umut ederek Tahir Tozlu ismini kullanmıştım. Sen farkında olmasan da baban olarak sana böyle yardım edip, seninle bir şeyler paylaşmak beni biraz olsun rahatlatacaktı. Bunu yaptığım içinde senden af dilemem gerektiğini biliyorum. Ama bunun için senden af dilemek yerine, ölmek üzere son günlerini bekleyen bir adamın sana verdiği ilk ve tek hediyesi olarak kabul etmeni rica ediyorum. Yayın evine gönderdiğim iki kitabın ve yazdığım diğer iki kitabın dosyalarının asıllarını Tahir amcana ben öldükten sonra sana ulaştırması için bıraktım. Tahir amcana bu işin içinde olduğu için kızma. O sadece, oğlunu çok özleyen bir adamın biraz olsun acılarını dindirebilmek için oynadığı bu oyunda isminin kullanılmasına müsaade etti.
Yazdığın ikinci kitabın dosyası bana geldiğinde o kadar çok heyecanlanmıştım ki. Bu duyguyu sana tarif etmem imkânsız. Benim oğlum yazmıştı tüm bunları. Bana gönderilen her dosyayı okuyup üzerinde çalışırken seninle gurur duydum. Aynı zamanda hayatının büyük bir bölümünde yanında olamayıp kaçırdıklarımı, yazdıklarını okuyup düzeltirken telafi etmeye çalışıyordum kendimce. Yazdığın her şey senin iç dünyandı. Hiçbir zaman baban olarak yanında olamamıştım. Dertlerini, üzüntülerini, korkularını kısaca içinde biriktirdiğin ne varsa kâğıda döktüğün kelimelerde ilk ben okuyor, yaşadıklarına baban olarak ilk ben şahit oluyordum. Kendimce, senin haberin olmadan baban olmanın verdiği o güzel duyguyu doya doya yaşıyordum.
Bu hayatta yaşayacağım çok az günüm kaldı oğlum.  Kansere yakalandığımı öğrendim iki ay önce. Tanrı tarafından annene yaptıklarım için onunla aynı kaderi paylaşarak cezalandırıldım galiba. Tedavi olup yaşamak istesem de doktorun ‘’Artık hastalığın son evresine gelmişsiniz. Hemen hemen tüm organlarınıza da yayılmış. Uygulayacağımız tedavi size acı vermekten ve son anlarınızı burada boşa geçirmenizden başka bir işe yaramaz.’’ demesinden sonra içimde taşıdığım yaşama umudu da bir kenara bıraktım. 
Ölmekten korkmuyorum. Beni korkutan tek şey gözlerimi kapamadan önce yaşayabileceğimiz güzel yılları mahvetmenin pişmanlığını hala hissedecek olmak. Oğlu tarafından reddedilerek, bir babanın çekebileceği belki de en büyük acıyı bu dünyada kendi cehennemimde yaşadım zaten.   
 Hasta olduğumu son geceye kadar üzülmesinler diye amcanlara söylemeyeceğim. Bu okuduğun mektubu ve paketi de son gecemde sana ulaştırması için vereceğim amcana.  Seni son bir kez görmeyi çok istesem de bunun çok zor biliyorum. Sana söylemek istediğim çok şey olsa da birkaç cümleye sığdırmaya çalışacağım son sözlerimi.
            Ben şimdiye kadar çok şeyi kaybettim oğlum. Hastalıklı ruhumdan sizin sevginiz ve varlığınız ile kurtulmaya çalışmam gerekirken sizden kaçtım. Anneni tanıdığım günden itibaren, senide doğduğun günden beri yalnız bıraktım. Bir koca ve baba olarak üzerime düşen hiçbir görevi yapmadım. Bir insanın sahip olabileceği en büyük zenginlik olan mutlu bir ailenin verebileceği mutluluğu size yaşatamadım. Ben tüm bu hataları yaptığım için kendi hayatıma seyirci olarak kalabildim. Yaşamın iplerini alıp sıkı sıkı tutmak gerekirken, boş olan ellerimi karanlıkta yönümü bulmak için kullandım.
Senin de tüm bunları yaşamanı istemiyorum oğlum. Hayatta iken sana hiçbir zaman yardım edemesem de umarım yazdığım bu mektupla bir şeyleri erkenden görüp yaşamın iplerine sıkı sıkı tutmaya karar vermeni sağlarım.
Yazdığın kitaplar çok güzel olsa da kurduğun dünyaların hiçbir zaman senin var olduğun gerçeğinin önüne geçmesine izin verme. Yalnızlığını da yazdıklarınla giderebileceğini asla düşünme. Kendine bir aile kur. Sevdiğin bir kadın olsun hayatında. Onu sevdiğini söylemekten hiç çekinme. Geceleri boş bir yatakta yalnız başına uyumaya çalışmak yerine, sevdiğin kadının sıcaklığını hissederek uyu. Bir çocuğun olsun. Doğduğu andan itibaren hep yanında ol onun. İlk adımlarını attığı anda, kollarını açıp acemice yürümeye çalışırken, düşerse tutacağını bilip güvendiği kişi sen ol. İlk yağmur damlalarını minicik yüzünde hissettiğinde duyduğu heyecan ile yüzünde oluşacak gülümsemeyi gör. Okumayı öğrendiğinde ilk kitabını sen al ona. Sevgi ile söylenen ve yazılan kelimelerin her kalbe ulaşabileceğini senden öğrensin. Sevmeyi öğret ona, yaşadığı her dakika için şükredip tadını çıkarmasını söyle. Sev ve sıkı sıkı sarıl ailene. En önemlisi şunu unutma oğlum: Ölmeden önce pişmanlıklarını acısı ile yalnız kapama hayata gözlerini. Çünkü hayat güzelliklerini hiçbir zaman tek başına kalanlara sunmuyor…
Seni hep sevdim oğlum… Baban’