Günümüzde herhangi bir gazetecinin konu sıkıntısı çekeceğini sanmıyorum. Gündem öyle yüklü ki, gazeteciler bunları yazmaktan, halkımız ise konuşup tartışmaktan yoruldu. Hergün yeni bir gündem aldı başını gidiyor.
Bildiğiniz gibi son günlerde gündemin en önemli konusu İmralı müzakereleri iken, bir anda 28 Şubat soruşturması öne çıkıverdi. Basında 11. dalga olarak adlandırılan askerlere yönelik gözaltına alınmalar bir anda tutuklamalara dönüştü. 28 Şubata neden olanlar masum, 1997de iktidarı uyaranlar suçlu pozisyonuna girdiler. Ancak gerçek tam olarak bu değil.
Güya 28 Şubat darbeymiş. Seçimle iş başına gelen hükümet onları görevinden uzaklaştırmış. Gerçek bu değil. Refah Partisi Hükümeti 28 Şubattan 4 ay sonra istifa etti. O günleri yaşayanlar bu gerçekleri iyi bilir. Refah Partisi bünyesinde bulunan Rize Belediye Başkanı Şevki Yılmaz ve Hasan Mezarcı gibi fanatiklerin adım adım Anadoluyu gezip, ne konuşmaları yaptıklarını bugün kaç kişi biliyor? Atatürk ve devrimlerine hınçla saldırdılar. Şevki Yılmazın Söke Haymanalı Düğün Salonunda yaptığı uzun konuşmada dinleyicileri çılgına çevirmişti. Cumhuriyete ve Atatürke alabildiğine çattı.
Erbakanın yaptığı bir konuşma ise unutulacak gibi değildi. Bir konuşmasında şunları söylüyordu, Kanlı mı olacak, kansız mı olacak? demesi o günlerde uzun süre konuşulup tartışıldı. Erbakanın Başbakanlıkta sarıklı tarikat liderlerini iftar yemeğine çağırması bardağı taşıran son damla oldu. Ve hemen arkasından 28 Şubat uyarısı geldi. Esasında bu bir muhtıra değildi. Erbakan 4 ay sonra istifasını vererek görevini bıraktı. Bundan sonraki süreçte bazı suçsuz insanların zarar gördüğü bir gerçek. Çünkü asker iç hizmet kanununun kendisine verdiği yetki yüzünden çok hassastı. Bu yüzden eşi türbanlı olan ordu mensuplarının bir çoğu ordudan atıldı. Bu uygulama çok yanlıştı. Özetle şunu ifade ederim ki, şeriat düşkünlerinin azgınlığı, askeri şaşkına çevirmişti. Ancak o dönemde yaşanan olaylara objektif bir gözle bakmakta fayda var. Ordu mensuplarını bu haksız uygulamalara itenler de, en azından onlar kadar suçlu.
1994 TEMMUZ AYINDAN BİR ANEKTOD
Temmuz 1994... Yapılan kamuoyu araştırmalarında Refah Partisi birinci parti çıkıyordu. İşte o günlerin birinde parti genel başkan yardımcısı Bahri Zengin, Sökeye gelip İlçe Başkanının evine misafir oldu. Bir yaz gecesi konağın geniş bahçesinde sohbet toplantısı yapıldı. Toplantıda yaklaşık 60-70 civarında partili vardı. Toplantıda bazı partililer öyle azdılar ki, iktidara geldiklerinde toplumun hiç alışık olmadığı şeyleri yürürlüğe koyacaklarını iddia ettiler. Genel Başkan Yardımcısı Bahri Zengin, partililerin görüşlerini endişeli gözlerle dinledi. Sonra bana döndü ve: Sayın gazeteci sizin gelecekle ilgili düşünceleriniz nedir? diye sordu. Ben, partililerin konuştukları ve iktidara gelince yürürlüğe koymak istedikleri şeylerin toplumun kültürüne çok yabancı olduğunu, çünkü bu insanların farklı bir inanç ve kültürde yetiştiğini söyledim. Bu yüzden Refah Partisi iktidara geldiğinde bazı sorunların çıkacağını iddia ettim.
Sen misin bunu söyleyen? Bir anda ortalık karıştı. Bazı partililerin tepkisini çekmiştim. Sözlü saldırıya uğradım. Refah Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bahri Zengin elini kaldırıp, partilileri susturdu: Değerli arkadaşlarım, lütfen susun. Gazeteci beydeki endişe bende de var. Toplumun genel kültürüne yabancı olduğumuzu biliyorum. Bu farklılığımız iktidara geldiğimizde bize büyük sorunlar yaratabilir
Aradan bir kaç yıl geçti. Yapılan seçimlerde Refah Partisi ile DYP seçimleri kazanarak koalisyon kurdular. Hükümetin başarılı bir ekonomi politikası vardı. Ancak yazımın başında belirttiğim gibi, iktidarın bazı yanlış uygulamaları toplumda tepkilere neden oldu.
28 Şubat 1997 tarihinde bir sabah gazetenin telefonu çaldı. Ahizeyi kaldırdım. Karşımda Refah Partisi İlçe Başkanı bana: O gece benim evdeki toplantıda mevcut kültürünüzle bu toplum sizi tanımaz derken, bunu mu ima etmiştiniz?
Evet, gelebileceğiniz durumu çok önceden haber vermek istedim. Çünkü sizler ve inanç ve kültürünüzle bizlere yabancısınız, Tamam, anladım dedi.
Bu yabancılık günümüzde de devam ediyor. Daha farklı bir eğitim sistemi ile din anlayışı ve kültür yeni kuşaklara benimsetiliyor. Kısacası iktidarda aceleci Refah Partisi yok. AK Parti farklı bir iktidar. İlk günlerde 2023e, sonradan 2073e gün veriyordu. Hala iş başında. Ömrü olan olacaklara tanık olacak.